Erdoğan ve Bahçeli geri adım mı attılar?
Daha bir hafta önce “Sıkıysa millete gidelim” diyerek başörtüsünü halkoyuna götürme çağrısı yapan Erdoğan’ın önceki gün birdenbire herkesi şaşırtarak “Temel haklar referandum konusu olamaz” gerekçesini ileri sürüp geri adım atması aslında neyin işareti?
Erdoğan’ın hemen ardından bu sefer MHP lideri Bahçeli’den gelen ve yine herkesi şaşırtan “HDP ile görüşmekte sakınca yok” açıklamasının anlamı ne?
Bu iki sürpriz çıkış birbiriyle irtibatlı hamleler mi?
Bu soruların doğru cevabını bulabilmek için mevcut siyasi tabloya dikkatlice bakmak gerekiyor.
Malum, bilhassa başkanlık rejimine geçildikten sonra -vadedilenin aksine- devlet kurumları işlevsizleşti, ülke yönetilemez hale geldi, sorunlar büyüdü. Bunun sonucunda iktidar cephesi yalnızca retorikle yürütülebilen bir siyaset modeline hapsetti kendini, çaresizlikten.
Değerler ve kimlikler üzerinden seçmen desteği temin etme arayışı içinde çoktandır. Üstelik negatif bir siyaset bu. Seçmen kitlesinde ümit uyandırmaya değil korku yaratmaya yönelik bir siyaset. Biz gidersek durumunuz daha kötü olacak, muhalefet gelirse haklarınızı elinizden alacak korkutmasına dayanıyor.
Ne var ki bu yolla çok fazla mesafe alınamayacağı da görüldü. Ortada kötü yönetimin yol açtığı devasa bir enkaz dururken değerler ve kimlikler üzerinden konsolidasyon siyaseti artık eskisi kadar işe yaramıyor. Daha da önemlisi, muhalefet geçmişte yaptığı hatalardan çıkardığı ders sayesinde değerler suistimalinin kapılarını sımsıkı kapalı tutmaya çalışıyor.
Örneğin, epeydir alttan alta sürdürülen “Bunlar gelirse kamuda başörtüsünü yasaklayacaklar” propagandasına karşı Kılıçdaroğlu’nun attığı adım böylesi bir kapıyı kapattı. Erdoğan’ın -CHP liderine kendi partisinin içinden yöneltilen suçlamayı kullanarak- “Bana gollük pas verdi” diye konuşması bu gerçeği değiştirmiyor.
Başörtüsü için yasal güvence getirilmesi teklifini, bu sorun artık çözüldü diyerek, geri çevirdikten sonra aynı konu hakkında anayasa değişikliği talebiyle ortaya çıkmak özellikle muhafazakâr seçmen nezdinde pek inandırıcılık uyandırmayacaktır.
Meclisten geçmesi mümkün görünmeyen anayasa değişikliğini -yanına birkaç hassas madde daha ekleyerek- referanduma götürme planı için de aynı durum geçerli. Seçim sandığının yanına referandum sandığı koyma niyeti için de.
Erdoğan’ın önceki gün sürpriz bir şekilde başörtüsü konusunu halk oylamasına götürmekten vaz geçtiğini açıklaması bu durumun farkına varılmış olmasıyla ilgili mi peki?
Muhtemelen değil.
İki farklı açıklaması yapılabilir bu ilginç gelişmenin: Anayasa değişikliği teklifini referanduma götürebilmek için TBMM’de 360 oy lazım. Cumhur İttifakı’nın sandalye sayısı 335. HDP’nin ise 56 milletvekili var. “Göründüğü kadarıyla” HDP ile yapılan görüşmelerin amacı bu desteği sağlamaya müteallikti. Ancak bu görüşmelerin MHP’de rahatsızlık doğurduğuna ilişkin sinyaller gelmeye başladı; Bahçeli’nin salı günkü grup toplantısında tepkisini açıklayacağı, hatta erken seçim çağrısı yapacağı söylendi. Bunun üzerine pazartesi akşam saatlerinde Erdoğan referandumdan vaz geçildiği anlamına gelen bir beyanatta bulundu. Ertesi gün de Bahçeli de “HDP ile görüşülmesinde sakınca yok” açıklaması yaptı. Buna göre mesele HDP ile iş birliği konusundaki anlaşmazlık denebilir.
Ancak şu da var ki HDP’nin “başörtüsü ve aile” konularının yer alacağı bildirilen anayasa değişikliği paketine destek vermesini gerektirecek siyasi bir sebep yok. Neden böyle bir konuda Cumhur İttifakı ile birlikte hareket etsin? Kendi tabanında hoş karşılanmayacağı belli olan bu iş birliğinden ne kazanacak? AK Parti heyeti gerçekten de yalnızca baş örtüsü teklifini referanduma götürebilmek için mi HDP’den destek istemeye gitti?
Eğer öyleyse söz konusu görüşmenin ardından AK Parti yöneticileri ve eski ya da yeni bazı milletvekilleri neden HDP’yi terör örgütüyle eş tutmanın yanlış olduğuna dair demeçler verdiler sırayla? Hatta bazıları bu arada neden yeni bir çözüm sürecinin lafını etme gereği duydular?
Olaya buradan bakıldığında asıl meselenin başörtüsü referandumu değil, önümüzdeki seçim için artık pek ümit vermeyen mevcut iktidar yapısını değiştirmeye dönük bir arayışın tezahürü olduğu söylenebilir.
Öyleyse ilk bakışta “referandumdan vaz geçilmesi” şeklinde okunan açıklama belki “HDP ile temastan vazgeçilmesi” şeklinde de okunabilir.
Demek ki daha önce “CHP'nin HDP ile görüşmesi demek PKK ile teması demektir” diyen Bahçeli’nin şimdi AK Parti heyetinin HDP ile görüşmesi hakkında “doğal ve doğru bir adımdır” demesi birtakım siyasi mecburiyetlerin sonucudur. Cumhur İttifakını devam ettirebilmenin gereğidir.
Buna mukabil, MHP liderinin merakla beklenen grup konuşmasında, geçtiğimiz birkaç günlük süreç boyunca kimi AK Parti yöneticilerinin HDP hakkında kullandıkları hayırhah ifadelere ve özelikle yeni bir çözüm süreci talebinin bir anda dillendirilmeye başlanmasına hiç değinmemiş olması ilgi çekicidir.
Belki de ne referandum konusunda ne de HDP ile temas bahsinde tam anlamıyla bir geri adım söz konusu olmayabilir.