Din üzerinden siyasetin sınırı
Bugünkü iktidar partisi ilk kurulduğunda ve sonraki yıllar boyunca parti sözcüleri sürekli “Biz din üzerinden siyaset yapmayacağız” sözünü tekrarlıyorlardı. Erdoğan, 2004’te “Uluslararası Muhafazakarlık ve Demokrasi Sempozyumu”nun açılışında yaptığı konuşmada “Din üzerinden siyaset yapmak, dini araç haline getirmek, din adına dışlayıcı bir siyaset yürütmek hem toplumsal barışa hem siyasi çoğulculuğa hem dine zarar vermektir” demişti. Konuşmasının devamında da “Din, mukaddes ve ortak bir değerdir. Bunu kimse, siyasi tarafgirlik konusu yaparak bölünme ve arayışlara sebebiyet vermemelidir” görüşünü savunmuştu.
Haklıydı Erdoğan. “Din elden gidiyor” siyasetinin uzun vadede fayda değil zarar getirdiğini tarihteki örneklerden görüyoruz. Ne var ki belirli bir tarihten itibaren bugünkü iktidar partisi de toplumun dindar/muhafazakar çoğunluğunu seçmen tabanı olarak konsolide etmenin kolay ve kullanışlı bir siyaset yöntemi olduğunu fark edip bu istikamete yöneldi. Hatta son zamanlarda bu politikanın dışında seçmenini yanında tutabilecek başka hiçbir enstrüman bırakmadı kendi masasında.
Bu da aslında çok ciddi bir sorun oluşturuyor kendisi açısından. Ancak son yıllarda en başta ekonomi olmak üzere birçok alanda sergilenen başarısızlıklar bundan başka yöntemlerle seçmenden oy isteme imkanı bırakmadığı için çaresizlikten daha da fazla sarıldılar bu yanlışa.
Bir diğer sorun iktidar partisinin sık sık iktidarda olduğunu unutmuş görünerek dini konulara ilişkin şikayetlerle halkın karşısına çıkması. İlk zamanlarda bir parça karşılık bulmuş olsa da şimdilerde artık eskisi kadar iş yapmıyor bu yöntem. Çünkü iktidarda bulunan bir kadronun şu veya bu değerin elden gittiğine ilişkin şikayeti tabiatıyla bu konuda muhalefetteki grupların toplumda yaratabilecekleri motivasyon kadar etkili olamaz. AK Parti de zaten çoktandır “İktidardayız ama muktedir değiliz” diyebilecek halde değil. Bütün imkanlar ellerinde. Hatta belki bu ülkenin tarihinde daha büyük siyasi güce sahip olmuş iktidar yok. Sultan Hamit ve Atatürk dönemleri dahil.
Bu bakımdan İstanbul ve Ankara belediyelerine muhalefet ederek oylarını artırması da “Dinimize saldırı var” diyerek küskün muhafazakar kitleyi yanına çekmesi de bu saatten sonra sonuç getirebilecek işler değil.
Diğer yandan, “Din elden gidiyor” siyasetinin de doğal bir sınırı var. Bu sınır toplumun din anlayışı. Bir ülkede insanlar dinden ne anlıyorlarsa “din elden gidiyor” denildiğinde elden gidenden de onu anlarlar. Söz gelimi “dine saldırı var” iddianıza delil olarak Sezen Aksu’nun şarkısını gösterirseniz bunu ikna edici bulacakların sayısı pek fazla olmaz.
Aslına bakarsanız bizim toplumda hakim bulunan din anlayışının ne derecede sağlıklı veya ne derecede “sahih” temellere uygun olduğu hususu tartışma konusudur. Özellikle günümüz meselelerine yaklaşımda temel kaynaklar yerine tarihin belirli bir dönemindeki sosyal şartlara göre şekillenmiş yorumların esas alınması Türk toplumunun din zihniyetinin sıhhatini problemli hale getiriyor birçok bilim ve düşünce insanına göre.
Ancak bugün halkın dini duyarlıklarını politika aracı yapmaya çalışanların toplumdaki ortalama din anlayışının bile gerisinde olduğu aşikar. Belki de ülke genelindeki ortalama din anlayışı toplum kesimlerini kutuplaştıracak derecede aktüel farklılıklar üretmeye yetmediği için…
Mesela çocukların yaptıkları “kardan adam”ların put olduğu görüşünü bu ülkede -ister az dindar olsun ister çok dindar olsun- hiç kimsenin kabullenmesi düşünülemez. Ama çok dar bir çevrede itibar edilen birtakım “ilahiyatçılar” bunu savunuyorlar. Geçtiğimiz günlerde gördük.
Keza bu ülkede bir doğal afetin “Allah’ın verdiği ceza” olduğunu düşünebilecek kişiler -hiç yoktur diyemesek de- dindarlar arasında çok küçük bir azınlık teşkil edebilirler ancak.
Oysa kamuoyunda adeta “fahri iktidar sözcüsü” gibi algılanan bir ilahiyat profesörü, güncel siyasi tartışmalar bağlamında bunu söyledi geçenlerde. Ayasofya Camii’nin de eski imamı olan bu zat İstanbul’da yaşanan yoğun kar yağışının yol açtığı sıkıntıları “ilahi öfkeye” bağladı. Sezen Aksu dinimize hakaret etmiş, birileri de “yok öyle bir şey” diyerek onu savunmuşlar. İstanbul’a yağan karın sebebi işte buymuş.
Oysa bu toplumun din anlayışında her ne kadar bazı problemler olsa da en azından Allah’ın kimi insanları cezalandırmak için kar yağdırdığını, çocukların yaptıkları “kardan adam”ların put olduğunu kabul edecek kadar dar kafalı değil bu ülkenin ezici çoğunluğu. Ayrıca Sezen Aksu’nun şarkı sözlerinin dini değerlere hakaret içerdiğini düşünecek, bundan incinecek ve açılan sefere asker yazılacak kadar “cahil” de değil bu toplum.
İnsanları hamasetle coşturabilirsiniz, dini ve milli hassasiyetlerini uyararak belirli hedeflere yönlendirebilirsiniz. Çünkü son tahlilde aklı duygularının gerisinden gelen canlılarız biz. Ama toplumun ortalama algı, bilgi ve eğitim seviyesinin daha altındaki bir politik diskurun toplumu harekete geçirmesini beklemek de olacak şey değil.