Çok özleyeceğiz ‘Bayım!’
Zamansız gidişiyle canımızı çok kötü yakan Mevlâna İdris ilk günden başlayarak yakın zaman öncesine kadar bu gazetedeki köşesinde yüzlerce yazı yazdı. Karar gazetesinin okurlarının bildiği, herhalde yakından tanıdığı bir isim. Ama yine de size Mevlâna İdris’i bir de ben anlatmalıyım.
Benim 35 yıllık arkadaşımdı. İkimiz de henüz üniversite öğrencisi gencecik çocuklardık tanıştığımızda. Edebiyata ve özelikle şiire olan ilgimiz bizi buluşturmuştu. Sonra başka ortak ilgilerimiz daha da yakınlaştırdı arkadaşlığımızı.
Mevlâna İdris şairdi, öykücüydü, müzisyendi, ressamdı. Dışarıya pek belli etmese de on parmağında on marifet olan bir sanatçı ve sanatkardı.
İstanbul’da doğmamıştı ama halis muhlis İstanbulluydu. Yalnızca kişiliğinin en belirgin veçhesi olan beyefendiliği bakımından değil, İstanbul’u İstanbul yapan değerleri bizzat yaşaması bakımından.
Sözgelimi ben sur içi İstanbul’unda doğup büyüdüm ama 30 yıldır sur dışında ikamet ediyorum. Hızla artan nüfus, değişen doku, bozulan atmosfer ve aşinası olmadığımız kalabalık bizi “nefs-i İstanbul”dan püskürttü. Ne var ki biz sur dışı semtlerdeki apartman dairelerine kaçarken Mevlâna Sultanahmet’te eski İstanbul konaklarından birinin çatı katında oturmayı tercih etti. Zarif bir İstanbul kızı olan eşi Aysel ile evlendiklerinde ilk oturdukları ev de galiba Arasta’nın oradan Cankurtaran’a doğru inen büyük cadde üzerinde iki katlı ahşap bir binanın üst katıydı.
Ömrünü Beyazıt, Çemberlitaş, Nuruosmaniye, Sirkeci, Süleymaniye, Vefa, Horhor gibi birkaç semtin çevrelediği bir bölgede geçirdi. İstanbul’un neresinde ne olduğunu, hangi semt lokantasında hangi yemeklerin yeneceğini, çay kahve yudumlarken seyredilecek en güzel Boğaz manzarasının nerede bulunacağını bilirdi. Giyim alışverişini Kapalıçarşı’dan yapan son İstanbullulardandı. Cuma ve Bayram namazlarını mutlaka Süleymaniye Camiinde eda ederdi.
İstanbul’u fiziki bir mekân olmaktan ziyade kökleri tarihe uzanan bir “yaşama kültürü” olarak benimsemişti.
***
Türkiye’deki modern çocuk edebiyatının öncü kalemlerindendi. Buradaki başarısı galiba biraz da çocuk gibi düşünmeyi, çocuk gibi hissetmeyi becerebilmesindendi. Öyle ki çocuklara tatillerde ödev verilmesine sanki kendisi dördüncü sınıf talebesiymiş gibi içten bir şekilde tepki gösterebilirdi.
Çocuklarla çocuk olabilirdi. Ama çoğunlukla onlara birer yetişkin gibi davranırdı, yaşıtlarıymış gibi ciddi ciddi sohbet ederdi minik arkadaşlarıyla. Zaten kendi çocukları da arkadaşları gibiydi.
İçinde büyümeyen bir çocuk bulunduğu muhakkaktı. Basit şeylerden mutlu olurdu. Başkalarına çocukça görünebilen zevkleri vardı. İkinci el bir otomobili yalnızca rengini beğendiği için, motorunun durumuna veya teknik özelliklerine bakmadan, hemen satın almaya kalktığına bizzat şahit oldum.
Güzelliklere meftundu. Güzel müzikleri, güzel şiirleri, güzel resimleri severdi. Bir de güzel yemekleri. Gerçek bir gurmandı.
***
Toplum içinde sessizdi. Çoğu zaman susarak konuşurdu. Ancak yakın arkadaşlarının arasındayken dışarıda göründüğünden bambaşka bir insan olurdu. Böylesi ortamlarda artarda fıkralar anlatmak en büyük eğlencesiydi. Ortam fazlaca kalabalık değilse zengin Türk müziği repertuvarından kaliteli eserleri eğitimli sesiyle terennüm ederdi.
Bizlere ismimizle pek seslenmezdi. “Bayım!” diye hitap ederdi arkadaşlarına. Bazılarına da “Hazret” derdi. Her yaştan hanıma ise mutlaka “Hanımefendi”.
İbadetlerinde tertip sahibiydi. Ama bir gün bile “Namaza gidiyorum, ikindiyi kılayım, nerede abdest alabilirim, seccade var mı” diye konuştuğu duyulmamıştır. Gönül insanıydı. Gönül bağına inanırdı. Bir ömür boyu dost biriktirdi. Arkadaşlarına bağlılığı görülmemiş derecedeydi. Ne olursa olsun hiçbirine küsmezdi, darılmazdı.
Vicdanlıydı, merhametliydi. Yalnızca dostlarına karşı değil, herkese karşı. Zaten dostları da tek çeşit değildi.
İnançlarıyla, kimlikleriyle, siyasi görüşleriyle bir arada düşünülemeyecek farklılıktaki insanlar Mevlana’nın sofrasında buluşurlardı. Kendisinden yedi asır önce yaşamış adaşı gibi toplayıcıydı. “Ne olursan ol” derdi, herkesi yüreğine kabul ederdi, kimseden vize istemezdi.
***
Hasılı kelam, yüksek kaliteli bir insandı önceki gün göçünü toparlayıp giden Mevlâna İdris.
Tam manasıyla “kayıp” oldu zamansız ayrılığı.
Çok özleyeceğiz “bayım”ı…