Bu toplumun neresi muhafazakar?
AK Parti kurulduğu zaman -Milli Görüş gömleği çıkarılmış olduğu için- partinin ideolojik kimliğini tanımlama ihtiyacıyla kendilerine “muhafazakar demokrat” diye bir sıfat uydurdular. Bu adlandırmayı benimseyen, kendi siyasi veya ideolojik duruşunu ifade etmek için kullanan kimse çıkmadı ama AK Parti’deki genel görünümün etkisiyle galiba, sonraki yıllarda dindar insanlara yapışan bir adlandırma olarak kaldı muhafazakar sıfatı. Dindar demiyoruz, muhafazakar diyoruz. Yahudi yerine Musevi demek gibi gereksiz bir dil kibarlığı.
Oysa muhafazakârlık dinî değerlerin muhafazası talebinden ibaret bulunmayan ve çok geniş bir alanda hükümferma olan bir tutumdur. Din dışı muhafazakarlıklar da vardır. Hatta din karşıtı muhafazakarlıklar bile vardır.
Okuyanlar hatırlayacaktır, Tolstoy’un Anna Karenina romanı şu cümlelerle açılır: “Bütün mutlu aileler birbirine benzer, mutsuz ailelerin ise her birinin kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.”
Aynı şekilde bütün toplumların kendine özgü muhafazakarlıkları vardır. Söz gelimi meşhur İngiliz muhafazakarlığı -ana karakteri itibarıyla- sınıf temelli birtakım geleneklere bağlılık anlamındadır. Alman muhafazakarlığının merkezinde otorite kavramı ve devlet (bürokrasi) yer alır. Fransız muhafazakarlığı dil ve kültür odaklıdır. Amerikan muhafazakarlığı din (Protestanlık) üzerine bina edilmiştir vs. vs…
Türk toplumundaki muhafazakarlık ise en fazla aile kurumunun üzerine titrer. Dinî muhafazakarlık güçlüdür ama sanıldığı ölçüde güçlü değildir. Kültürel muhafazakarlık çok zayıftır. Gelenek muhafazakarlığı daha da zayıftır. Yeniliklere ve değişime açık bir toplumuz biz aslında. Bir tek aile değerlerini ayrı tutuyoruz, onları her durumda titizlikle muhafaza etmeye çalışıyoruz.
***
Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Hakan Yılmaz 2006 ve 2012 yıllarında yaptığı “Türkiye’de Muhafazakârlık” araştırmasında bunu ampirik olarak ortaya koymuştu.
Söz konusu araştırmaya göre “en çok muhafaza edilmek istenen kurum” olarak aileyi görenlerin oranı 2006’da yüzde 45 iken 2012’de yüzde 50’ye çıkmıştı.
En çok muhafaza edilmek istenen değerler arasında din yüzde 22, devlet yüzde 15, millet yüzde 11 oranlarında tercih edilmişti.
Araştırma sonraki yıllarda sürdürülmediği için bugünkü oranları bilmiyoruz ama çok fazla değiştiğini düşünmek için bir sebep görünmüyor.
(Bu noktada, yanlış anlaşılma olmaması için, şunu söylemek lazım yalnız: Din, devlet, millet gibi değerlerin değişime veya yenilenmeye karşı koruma altına alınması gerektiğini düşünenlerin oranı buradaki rakamlar. Yoksa bu değerlerin önemsenmemesi söz konusu değil. Aynı araştırmada kendilerini dindar olarak tanımlayanların oranı yüzde 90 bulunmuştur zaten.)
Prof. Yılmaz 2006’da gerçekleştirdiği ilk araştırmanın sonuçlarını değerlendirirken şunu söylemişti:
“Türkiye’deki muhafazakârlığın orta yerinde devleti ve onu sarmalayan bir ideoloji olarak da seküler ya da dinsel yeni milliyetçilikleri bulacağımızı sanıyorduk. Oysa derine indikçe, görüntülerin ötesine geçtikçe, ailenin din, devlet ve millet gibi rakip kurumlara fark atarak, korunması en çok istenen, gelenekleri doğuran ve geleneklerin uygulandığı ana kurum olarak belirdiğine şahit olduk.”
***
Peki, aile konusunda gösterilen bu hassasiyet nasıl oluyor da Türk muhafazakarlığının ana çekirdeğini oluşturuyor?
Şöyle söyleyelim: Muhafazakarlık tanımı itibarıyla değişime direnç demektir. Eldekinin korunması, eski yolun sürdürülmesi tercihidir.
Bu anlamda Türk toplumunda değişim taleplerinin en az duyulduğu -veya değişim taleplerine en fazla direnç gösterildiği- alan ailedir. Geleneklerin yenilenmesi, siyasi düzenin dönüşmesi, hatta dinî uygulamaların şeklinin ve din dilinin değişmesi bile ailenin değişmesi tehdidi kadar büyük direnç ve tepki oluşturmaz.
Aile dediğimiz kavramın içerisinde geniş bir toplumsal değerler seti yer alır. Kadın-erkek ilişkilerinin şekli ve mahiyetiyle ilgili kurallar, kadının ve erkeğin toplumsal rolleriyle ilgili normlar, iki cinsin aile içindeki rolleriyle ilgili kabuller vs…
Bütün bunları siz ataerkil zihniyet, cinsiyetçi kültür vs. diyerek reddedebilirsiniz tabii ama görmezden gelemezsiniz. Yokmuş gibi yapamazsınız. Toplumdaki milli hassasiyetleri veya milliyetçi duyguları adında milliyetçi sıfatı olan partilerin siyasetiyle ilgili bir konu zannetmek kadar vahim bir hata olur muhafazakarlığı yalnızca kendilerine muhafazakar demokrat diyenlerin meselesi zannetmek…