Ayak üstü kurulan ittifaklar
Altılı Masa için “altı benzemez” diyen iktidar cenahı bu formülün başarıya ulaşma istidadı taşıdığını görünce aynı formülü kendisi de uygulamaya yöneldi. Bir dizi partiye ittifak teklifi götürdü. Altılı Masa’nın “seçimden önce, seçim sonrası için” hazırlanan ortak bir hükümet programının tatbiki hedefiyle teşekkül etmiş bir yapı olması gibi “küçük” bir detay söz konusu olsa da Cumhur blokunu genişletmek de kötü bir fikir değil. Ama böyle tam seçim arifesinde apar topar kotarılacak bir iş değil ittifak konusu.
Öyle anlaşılıyor ki bugünkü konjonktürde hiçbir partinin oy potansiyelini göz ardı etme lüksü bulunmadığı için iktidar, ne olursa olsun, rakip blok içinde yer almamış her partiyi kendi saflarına katmak istiyor.
“Kalabalık görünmek” bile fayda getirir diye hesap ediyor belki. Bu yüzden “MHP ile Hüda-Par nasıl aynı ittifak içinde omuz omuza çalışacaklar” gibi sorular anlamlı değil artık. “Ne getirseler kârdır” bundan sonra.
Peki, getirdikleri kadar götürürlerse, hatta götürdükleri getirdiklerinden fazla olursa ne olacak? Böyle bir ihtimal hesaba katıldı mı?
Görüldüğü kadarıyla, iki ay sonraki seçim için alelacele ittifak teklifi götürülen partiler arasında ikisi, Hüda-Par ve Yeniden Refah, Cumhur İttifakına somut anlamda katkı sağlayabilir diye düşünülüyor. İlki “teşkilat gücüne” sahip olduğu için, ikincisi ise hem anketlere de yansıyan bir oy potansiyeli taşıdığı hem de liderinin soyadının temsil ettiği çizgiyi etkileyebileceği ümidi verdiği için.
Ancak her ikisinin de Cumhur ittifakına seçim zaferi kazandıracak aktörler olduğunu söylemek zor.
Hüda-Par’dan başlayalım… Bu partinin -Hizbullah terör örgütüyle ilişkilerini veya hiç olmazsa gönül bağlarını hiç inkar etmeyen- kurucuları, “cemaat” olarak, artık şiddetle aralarına mesafe koyduklarını, yöntem olarak yasal çerçevede siyaset yapmayı benimsediklerini açıklamışlardı. Zaten partiyi kuran kadro şiddet eylemlerine karışmamış kişilerden oluşmuştu.
Doğruya doğru, Hizbullah vahşetinin her yönüyle ortaya dökülüp bütün Türkiye’yi dehşete sokmasının ardından hem örgüt tabanına hem de ülke kamuoyuna şiddeti reddettiklerini açıklayan grubun gerçekten de bunun aksine bir yaklaşımları ve eylemleri olmadı. (Bu bakımdan HDP’nin daha ilerisindeler. Onlar hâlâ PKK’ya silah bıraktıramadılar!)
Ancak geçmişte yapılan kan dondurucu kötülükler, soğuk kanlılıkla işlenen cinayetler için gerçek anlamda özür de dilemediler. Dolayısıyla toplumun kendilerine yönelik kuşkularını ortadan kaldıramadılar.
İkinci bir problem, uzun süredir şiddetten uzak duruyor olsalar da ideolojik tutumlarının toplumun kahir ekseriyetini rahatsız eden aşırılığının eksilmeden sürmesi. Bir yanda Afganistan’daki Taliban ile Suriye’deki IŞİD arasında gidip gelen şekilci ve katı bir İslam yorumu, öbür yanda ise PKK’nın tezlerini aratmayan bir etnik ayrılıkçılık.
Bu türden ağırlıkların merkez siyaset tarafından taşınması zordur. Hatta imkansızdır. (Öyle olmasaydı Altılı Masa’daki partiler, medyadaki bazı aklı evvel “destekçilerinin” öğüdünü tutup, yüzde on oyu var diyerek HDP’yi masaya oturtmayı akıllarından geçirebilirlerdi belki de!)
Gelelim Yeniden Refah Partisi’nin Cumhur İttifakına sağlayabileceği muhtemel katkıya… Bu noktada Fatih Erbakan’ın babasının siyasi mirasını temsil etmesi itibarıyla toplumda Erbakan ismine duyulan sempatiyi oya tahvil edebileceği beklentisi -veya iddiası- öne çıkıyor.
Ancak “babasının siyasi mirasını temsil” iddiası epeyce problemli bir konu. Babasının partisinde lider olma isteği kabul görmediği için babasının partisine rakip olarak başka bir parti kurmuş bir kişiden söz ediyoruz aslında. Burası önemsiz bir detay olmasa gerek.
İkincisi, merhum Erbakan’ın AK Parti hakkında “siyasi vasiyet” anlamı taşıyan sözleri var. Bir ara Saadet’i yüzde beş civarında oy oranına ulaştıran kitleyi “her şeye rağmen” bugünkü iktidardan uzak tutan motivasyon Milli Görüş liderinin bu yöndeki ısrarlı tutumudur.
Erbakan vefat ettiğinde ev hapsinde bulunuyordu. Yaşı ve hastalıkları sebebiyle zaman zaman tekerlekli sandalye kullanması gereken eski başbakan için bu ev hapsi formülü muhtemelen iktidardaki eski talebelerinin onayı ile hayata geçirilebilmişti. Ne var ki Erbakan bunun için AK Parti’ye yönelik eleştirilerini söylemekten geri kalacak değildi. “AKP’yi iş başında tutmak Siyonizm’in yirminci Haçlı Seferi’ni başarıya ulaştırmak için ana vazifesidir!” gibi, bize anlamlı gelmeyen ama kitlesinde karşılığı olan, açıklamalar yapmaya devam ediyordu.
Bunun üzerine Erdoğan, Samanyolu TV’de yaptığı bir konuşmada, Erbakan’a hitaben “Bir taraftan tekerlekli sandalye ile dolaşacaksın, bir yandan çeşitli hastane raporları çıkarıp göndereceksin, ondan sonra bu siyasi mücadelenin içerisinde bir şeyler toplayabilir miyim, bir prim yapabilir miyim gayreti içine gireceksin” şeklinde ifadeler kullanmıştı. Yani bugün anlatıldığı gibi değildi Erbakan-Erdoğan ilişkisi.
Dolayısıyla Erbakan veya Milli Görüş adına “Milli Görüş gömleğini çıkartmış” olan Erdoğan’a destek vermek “babasının siyasi mirasını temsil” iddiasına çok uyan bir yaklaşım olmaz. Tabii, “Babamın fikirlerine katılmıyorum” diyebilir. Bu hakkıdır. İsterse “Ben de Milli Görüş gömleğini çıkarıyorum” bile diyebilir. Bu da hakkıdır. Ama kendi kitlesinin bundan hoşnut kalacağını düşünmek yanlış olur. Erdoğan o sözü söylediğinde AK Parti tabanı bunu “eski ve yanlış siyaset tarzının terkedilmesi” olarak anlamış ve desteklemişti. Yeniden Refah tabanının bu şekilde bir yaklaşımı benimsemesi herhalde mümkün değil. Öyle olsa şimdiki partilerinde değil AK Parti’de olurlardı.
Bilindiği üzere, Yeniden Refah Partisi’ni destekleyen kesimin özelliği AK Parti iktidarından sıtkı sıyrılmış ama Saadet Partisi’nin içinde yer aldığı blokta yer almayı da kabullenemeyen geleneksel dindarlardan oluşması.
Demek ki Yeniden Refah’ın bu seçmen kitlesini Cumhur İttifakına taşıyabilmesi o kadar kolay olmasa gerektir. Nitekim Fatih Erbakan, bir TV röportajında, “Kılıçdaroğlu ile Erdoğan ikinci tura kalırsa Erdoğan’ı destekleriz dedik, başımıza gelmeyen kalmadı. Özellikle Konya’da kendi teşkilatımızdan o kadar ciddi tepki oldu ki biz de şaşırdık” diye konuşmuştu birkaç ay önce.
Bu bakımdan Yeniden Refah -beklendiği üzere- Erdoğan’ı destekleme kararı alırsa bunun oy katkısı umulduğu kadar olmayabilir. Hatta kadına yönelik şiddeti önleme yasasının kaldırılması gibi talepleri itibarıyla -tıpkı Hüda-Par gibi- AK Parti seçmeninin bir bölümünü dışarıya bile kaçırabilir.