Avrupa ve Amerika niçin İsrail’in arkasında?
Batı dünyasının Gazze’de yaşanan vahşet karşısında takınmış olduğu tutuma bizim anlam verebilmemiz zor. Nasıl olur da bir insan başka insanlara yapılan kötülüklerden memnun olur! Anlamadığımız bu.
ABD başta olmak üzere, Almanya, Fransa, İtalya gibi devletlerin politik olarak kayıtsız şartsız Tel Aviv hükümetinin arkasında yer almaları değil asıl problem. Bu ülkelerdeki -vicdan sahibi kesimler olmakla beraber- ana kamuoyunun hükümetlerin hizasında şekillenmiş görünmesi.
Londra’da, Paris’te, New York’ta meydanları doldurup Netanyahu’nun işlediği cinayetleri lanetleyen -aralarında Yahudilerin de olduğu- vicdanlı, iyi yürekli, güzel ahlaklı insanlar var. Var ama bunlar çoğunlukta değiller. Batı kamuoyunda ana eğilim İsrail’i masum, Hamas’ı canavar gibi görme şeklinde.
Hamas’ın sivilleri de hedef alan son eylemini nefretle karşılamaları doğal. Filistin davasına destekleyen, hatta Hamas’a özel olarak sempati besleyen insanlar bile isyan ettiler buna. Ancak “Avrupa insanı” İsrail’in Hamas’ı cezalandırma bahanesiyle kat kat daha fazla kan dökmesini sorun etmiyor. 7 Ekim’deki saldırıdan bugüne kadar üç bin Filistinli çocuğun can vermesi ilgilerini çekmiyor. Hastane katliamını bile umursamadılar. Üstüne düşmediler, İsrail yapmamıştır diye geçiştirdiler. Zaten İsrail’in bugüne kadar yaptıklarında da çok fazla yanlışlık görmediler. Ne işgal ne kıyımlar ne sürgünler anormal gelmedi.
Peki, neden? Sebebi ne bu iradi körlüğün? İnsanın insana yapacağı şey mi bu! Doğrudan sana bir zararı olmayan, bir kötülüğünü görmediğin, yani çıkarını tehdit etmeyen bir hemcinsinin kötülüğünü istemek niçin söz konusu olabiliyor?
Bu zor sorunun cevabını belki psikolojinin vermesi lazım. Belki de Avrupalı insanlar aralarındaki kültürel yakınlıklar itibarıyla İsrail halkıyla özdeşlik hissediyorlar, Filistinlilere karşı böyle bir hisleri yok.
Dolayısıyla İsrail halkının başına gelenler kendilerinin de canını acıtıyor. Filistinlilerin acısını ise hissetmiyorlar.
Çünkü “onlar bizim gibi değil” diye düşünüyorlar. Onlar farklılar. Giyim kuşamları, dilleri, dinleri farklı. Yahudilerin ise bir tek dinleri farklı ama o da o kadar farklı sayılmaz aslında.
Aynı durum Ukraynalılar için de geçerli nitekim. Kendilerine benzeyen “sarı saçlı, beyaz tenli” insanların bombalar altında can vermesini kabullenemiyorlar. Afrika’da katliama uğrayan kıvırcık saçlı, kara derili hemcinsleri veya Uzak Asya’da kıyımlara maruz kalan çekik gözlü, sarı tenli insan evladı için hissetmedikleri duyguları Ukraynalı ve Yahudi benzerleri için hissediyorlar.
Hamas’ın İslami kimliği ve yaşananların din savaşı olduğu algısı da duygu dünyalarını etkiliyor muhtemelen. Netanyahu’nun Batı alemine seslenirken “Bu bizim ortak medeniyetimizin savaşı” biçiminde bir ifade kullanmış olması boşuna değil.
Yahudilerin ortaçağdan başlayıp 1945’e kadar yaşadıkları zulüm, baskı ve kıyımlardan dolayı Avrupalıların hissettikleri suçluluk duygusu da bir etken olabilir burada.
Ama elbette psikolojik sebeplerin yanında politik gerekçeler de var. Batı kamuoyundaki İsrail’e yönelik empati ve sempatiyi bir yandan besleyen bir yandan da bunu kendi bazı hedefleri doğrultusunda araçsallaştıran politik yaklaşımları görmek gerekiyor.
Mesela, Gazze’de süren katliama kayıtsız şartsız destek veren Amerikan hükümeti niye böyle yapıyor?
Vatandaşlarının hissiyatı bu yönde olduğu için mecburen mi İsrail’i destekliyor? Yoksa başka bir sebebi mi var?
Türk toplumunun ekseriyeti de dahil olmak üzere dünyada çoğu kişiye göre bu sorunun cevabı şöyle:
“Amerika’da çok güçlü bir Yahudi cemaati var. Bunlar özellikle finans ve medya sektörlerine hâkim oldukları için Washington’un dış politikasına etki etme imkanına sahipler. Dolayısıyla dünyanın bir numaralı süper gücünün Filistin meselesine yaklaşımı İsrail’in çıkarları doğrultusunda şekilleniyor. Bazen kendi milli çıkarlarına bile aykırı bir tutum içinde bütün İslam dünyasını karşısına alan ABD yönetimi Yahudi lobilerinin ve İsrail’in rehinesi durumunda bulunuyor...”
Bu açıklama, her ne kadar karşımızdaki tabloyla uyumlu görünse de büyük ölçüde eksik ve yanlış.
ABD ölçeğinde bir devletin yönetim mekanizmalarının ülkedeki etnik topluluklardan birinin hegemonyası altında olduğunu düşünmek mantığa uygun değil bir defa. ABD ölçeğinde bir devletin Ortadoğu’daki istikrarsız, güvenlik risklerine maruz ve iktisadi gücü sınırlı bir devlet tarafından yönetildiği veya yönlendirildiği düşüncesi ise iyice absürt.
ABD ile İsrail arasındaki ilişkinin komplo teorisi bağımlılarının sandığının tam aksi istikamette olduğunu görebilmek o kadar zor değil aslında. Problem görünüşün aldatıcılığından kaynaklanıyor belki de.