Altılı masadaki asıl problem
Açık konuşalım. Muhalefet cephesindeki asıl problem Kılıçdaroğlu’nun adaylığı konusu değil, bu konunun ele alınma şeklinin giderek altılı masanın fonksiyonunu kaybetmesine yol açma riski. Gerçi liderlerin her biri yaptıkları son açıklamalarda masanın son karar mercii olduğunun altını çizdiler ama eylemlerin de söylemleri tasdik etmesi gerekiyor.
Diyeceksiniz ki “Altılı masa dediğimizde altı ayrı parti, altı ayrı camia söz konusu. Anlaşmazlıklar da çekişmeler de olacaktır tabii.” Haklısınız, birtakım ufak tefek ihtilaflara bakıp ittifakın kolayca sona erebileceğini düşünmemek gerekir. Hatta bana sorarsanız altılı masanın dağılma ihtimali hiçbir şart altında varid değil. Ancak masanın fonksiyonunu kaybetmesi, yani varlık amacından uzağa düşmesi dağılmasından daha kötü bir durum olmaz mı?
Altılı masanın fonksiyonu ülkenin halihazırda karşı karşıya olduğu felaketin ortak mesele olduğunu ve “devletin geri getirilmesi için” farklı siyasi ve ideolojik kampların aralarındaki farklılıkları hatta karşıtlıkları bir kenara bırakıp ortaklaşa harekete geçmiş olduklarını millet çoğunluğuna göstermektir. Konunun tek bir partinin, tek bir ideolojinin, tek bir toplum kesiminin meselesi olmadığını anlatıp halkı ortak bir hedefe yöneltmenin yolu altılı masadan geçiyor.
Açık konuşmaya devam edelim, bu noktada masanın zayıf halkasını CHP teşkil ediyor. Son tartışmadan bağımsız olarak söylüyorum bunu. Zaten çok uzun zamandır söylemeye çalışıyorum aynı şeyi. CHP’nin sorunu kendi genel başkanlarını Cumhurbaşkanı olarak görmek istemeleri değil. Bu onların en doğal hakkı.
Ne var ki adaylık meselesinin magazin boyutu, açıkça konuşulması gereken ama bir türlü konuşulmayan asıl meselenin üzerini örtüyor. Mesele şu ki CHP yönetiminde değil ama “CHP camiasında” epeydir altılı masanın diğer ortaklarını küçümseyen, hatta yok sayan birtakım tavırlar sergileniyor.
Masayı itibarsızlaştırmanın, masanın değerini düşürmenin kendi oturdukları sandalyenin bacaklarını kesmek anlamına da geldiğini fark etmeyen bir kesim var CHP’de. Bu kesim Kılıçdaroğlu’nun partisini bugünkü noktaya taşımak için neler yaptığının ve bunları nasıl yaptığının da farkında gibi görünmüyor. Dolayısıyla altılı masanın üzerine titremeleri gereken bir değer ve kaçırmamaları icap eden bir imkân olduğunu göremiyorlar.
Şunu unutuyorlar: Ana muhalefet partisinin oy oranı çok uzun zamandır yüzde yirmibeş sınırını geçememişken, Kılıçdaroğlu’nun hayata geçirdiği “blok siyaseti” sayesinde İstanbul ve Ankara gibi merkezlerde belediye seçimlerini CHP adayları kazandı. Ancak, bu tarihî başarının kapısını açan anahtar geniş muhalefet blokunun tabanında kabul görecek adayların çıkarılmış olmasıydı.
Yine büyük ölçüde Kılıçdaroğlu’nun inisiyatif almasıyla teşkil edilen altılı masa Türkiye’nin sosyolojik realitesini gözeten stratejik bir yaklaşımın eseri. Millet çoğunluğunun iktidar değişimi iradesini kuvveden fiile çıkarmanın yegâne yolu.
Altı partinin altısının da bu zemini partiler arasındaki adaylık tartışması görüntüsüyle itibarsızlaştırmaktan kaçınması gerekir.
Ana muhalefet liderinin adaylığı konusundaki problem, konunun gündeme getirilme tarzıyla ilgili. Burada da yine açık konuşalım: Edindiğim izlenime göre, beş partinin hiçbirinde Kılıçdaroğlu’nun adaylığı konusunda “kategorik bir itiraz” söz konusu değil. Yalnızca bu hususta kimilerinin bir “oldu bitti” oluşturma çabalarına itiraz var. Kemal Bey’in iyi bir Cumhurbaşkanı olamayacağını, bu makama layık olmadığını düşünen yok. Altılı masadan çıkacak ortak adayın CHP’li olmasını kabullenmeme diye bir durum da yok. Masadakiler arasında en büyük oy oranına sahip partinin bir mensubunun aday olmasına nasıl itiraz edilebilir zaten.
“CHP’nin adayını” belirleme hakkı gayet tabii ki CHP’lilere ait. Ancak CHP’nin adayının “altılı masanın adayı” gibi lanse edilmesi en azından siyasi nezaket bakımından doğru olmaz. Dahası, kamuoyunda “Dayatma var” algısı oluşturur. Akşener’in ifade ettiği itiraz buydu. Gördüğümüz kadarıyla masanın diğer üyeleri de durumdan rahatsızlar. Şimdiye kadar masa zarar görmesin diye bu rahatsızlıklarını başka kanallardan iletmeye çabaladılar. Ancak durum değişmeyince Akşener “Bu masa noter değil” çıkışını yaptı.
Kimileri arkasında başka anlamlar arasa bile, bu çıkış haklı bir çıkıştı. Zira altılı masanın diğer beş üyesinin sanki o masada söz hakları yokmuş gibi görünmelerine yol açacak tutumlar tehlike işareti. Bu husustaki uyarıların bunca zamandır görmezden gelinmesi ise kaygı verici.
“Beş sağcı parti”nin seçmen tabanında “iktidar denkleminde bu partilerin aktif bir rolünün olmadığı/olmayacağı” algısı oluşturmak altılı masanın lehinde mi aleyhinde mi?
Altılı masanın anlamını ve işlevini kaybettiği görüntüsü verilirse, CHP bu durumdan kazançlı mı çıkar?
“CHP’ye gönül vermiş kardeşlerimiz” bu soruların cevabını iyi düşünmeliler.