Aday artık belli olsa iyi olur
Artık aday belli olsa iyi olur. Çünkü muhalefet kesimindeki enerjinin ciddi bir bölümü altılı masadaki partilerin birbirleriyle çekişmesinde harcanıyor.
Bu yıpratıcı çekişmelerin de esas itibarıyla cumhurbaşkanı adayının kim olacağı meselesiyle ilgili olduğu belli. Demek ki aday ne kadar erken belirlense muhalefet cenahındaki kaynama o kadar çabuk bertaraf edilebilecek.
Ayrı ayrı partiler arasında belirli düzeyde anlaşmazlık ve hatta çekişme olması bir yere kadar anlaşılabilir bir durum diyebilirsiniz belki. Ama bu partilerden birinin içinde bile adaylık yarışına bağlı görünen birtakım ayrışmaların ortaya çıkmasına, hatta birilerine yönelik etkisizleştirme ve itibarsızlaştırma operasyonları yapıldığının konuşulmasına ne diyeceksiniz? CHP’nin içinden dışarıya yansıyan havayı kastediyorum. Seçmen nezdinde olumlu bir tablo değil bu kavga görüntüsü.
Altılı masadaki özellikle oy oranı daha yüksek iki parti arasında mevcut olduğu söylenen -ama ne olduğunu bilmediğimiz- anlaşmazlıklar neden karşılıklı konuşularak gündemden düşürülmüyor bir türlü?
Adaylık tartışmasının kimi partilerin kadrolarınca adeta bindikleri dalı kesmeye varacak bir temkinsizlikle yürütülmesi son tahlilde kimin işine yarar?
“Şu kişi seçilebilir, şu kişi seçilemez” biçiminde açıklamalar yapılması yalnızca “seçilemez” denilen kişiyi yıpratmıyor, o kişinin mensubu olduğu masayı da zayıflatıyor. Muhalif siyasetçiler bunu anlayabilecek tecrübeye ve dirayete sahip değiller mi acaba?
Böyle bir konu gündeme geldiğinde, söz gelimi, “Bizim adayımız kim olursa olsun seçimi rahat alırız ama yine de en yüksek oyu alacak adayla seçime girmeliyiz” demek çok mu zor?
Bir başka örnek Saadet Partisi lideri Karamollaoğlu tarafından açıklanan eşgüdüm komitesi konusunda estirilen fırtına.
Bu konu, bildiğimiz kadarıyla, Altılı Masa’daki liderler tarafından ele alınıp bir formül üzerinde uzlaşı sağlanmış. Öyleyse niye Saadet lideri ve bu arada beş “sağcı parti”ye yönelik bir hücum başlatıldı?
Aday, beklendiği üzere, CHP’li bir isim olacaksa masadaki beş “sağcı” partinin sözcüleri kendi tabanlarından gelmesi -muhtemel değil- muhakkak olan “Niye CHP’li adaya oy verelim” sorusuna nasıl cevap versinler?
“Altılı Masa’daki iş birliği seçimden sonra da bir milli koalisyon anlayışı ile devam edecek. Sandığa gittiğinizde CHP iktidarı için değil, bugünkü enkazı kaldıracak ve bozulan devlet makinasını onaracak olan milli birlik hükümeti için oy vermelisiniz” demeleri niye kimi CHP taraftarlarının hoşuna gitmiyor?
“Tek başına seçim kazanma imkânınız varsa niçin duruyorsunuz o masada?” diye sorulmasını mı istiyorsunuz? Masa dağılacak olsa başınız göğe mi erecek?
Neyse ki altılı masa hiç değilse liderler seviyesinde uyumunu bozmadan bugüne kadar geldi. Geçiş için bir yol haritası belirlendi, “güçlendirilmiş parlamenter” sistem hedefine yönelik anayasal çerçeve tamamlandı, ekonomi başta olmak üzere ülke sorunlarının nasıl çözüleceğine ilişkin çalışmalar yapan komisyonların hazırlıkları da sırayla açıklanıyor.
Bütün bunlar bardağın dolu tarafı. Ancak adaylık meselesindeki düğüm bir an evvel çözülemezse “muhalefet yıpranması” önü alınamaz bir yola girebilir.
Aslında, benim edindiğim izlenime göre, Altılı Masa’da ciddi bir sorun veya anlaşmazlık çıkmayacak. Oy oranı en yüksek partiden bir ismin adaylığına diğer partilerden itiraz yok. Yalnızca, iktidara gelindiğinde uygulanacak programın belirlenmesi ve yönetim haritası üzerinde uzlaşmanın sağlanmasını istiyor diğer ortaklar.
İYİ Parti’nin durumu da farklı görünmüyor, zira Meral Hanım cumhurbaşkanlığına aday olmayacağını, hedefinin başbakanlık olduğunu her fırsatta söylüyor. Bu durumda altı liderin CHP içinden hangi isim üzerinde mutabık kalacakları konusu kalıyor geriye. Konuşulan isimler içinde ana muhalefet partisinin genel başkanı bir adım önde görünüyor.
Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanlığına aday olmak istediğini hiç söylemedi ama bu yöndeki arzusunu herkesin anlayabileceği şekilde gösteriyor. CHP liderinin adaylığı konusunda ise adı geçen diğer isimler kadar oy alamayacağına dair bir spekülasyon var. Kemal Bey’in çevresi ise bu hususta şunu söylüyor: Genel başkanımız adaylık konusunda kararını açıklamadan önce geniş kapsamlı bir anketin sonuçlarına bakacaktır. Eğer, kazanamayacağını değil, yüksek farkla kazanamayacağını görürse bir an bile tereddüt etmeksizin daha fazla oy alabilecek bir arkadaşımıza bu görevi verecektir.
Anlaşılan o ki hem CHP’de hem de Altılı Masa’nın diğer ortaklarında seçimin mümkün olduğunca yüksek farkla kazanılması gerektiğine yönelik bir istek var. Küçük bir farkla kazanılacak seçimin arzu edilmeyen bazı komplikasyonlar doğurabileceğinden endişe ediyorlar çünkü.
Kılıçdaroğlu böyle bir durumda adaylık yarışından çekildiği takdirde ise iki belediye başkanının adı gündeme geliyor: Ekrem İmamoğlu ile Mansur Yavaş.
Yavaş’ın adı bütün anketlerde en önde çıkıyor. Hatta, “Kürt seçmen oy vermez” denmesine rağmen HDP tabanından da belirli oranda oy alabildiği görülüyor. İzah edilmesi zor ve her siyasetçiye nasip olmayacak bir artı. Buna karşılık ciddiyetiyle takdir edilen, sakin ve az konuşan bir siyasetçi olarak Yavaş’ın kampanya sürecinde halkın huzuruna çıktığında ve Erdoğan gibi bir rakiple karşılaştığında aynı başarıyı göstermesinden endişe edenler de var.
İmamoğlu ise toplumun her kesimiyle rahatça diyalog kurabilen, Özal’ı hatırlatan pratik ve pragmatik kimliğiyle söz konusu yarışta şansa sahip görülüyor. İmamoğlu’nun en büyük artısı daha önce İstanbul’da, hem de iki kere, Erdoğan’ı yenilgiye uğratmış olması. Hatırlanacağı üzere, o seçimde Erdoğan partisinin adayı Binali Yıldırım’ı geri plana itip kendisi İstanbul’da kampanya yürütmüştü.
Ankara ve İstanbul belediye başkanlarının ayrı ayrı bir kısım artıları var. Ancak bir de eksileri var. O da parti yönetiminin ne İstanbul’u ne de Ankara’yı başkansız bırakmak istememesi. Her iki şehirde de belediye meclisleri Cumhur İttifakının kontrolünde. Belki söylenmek istenmeyen asıl gerekçe bu isimlerin cumhurbaşkanlığına gelmeleri halinde siyasi mimarinin de kendiliğinden değişecek olmasından duyulan endişe olabilir.
Peki, Altılı Masa’nın adayı bu üç isim dışında biri olabilir mi? Zayıf ama imkânsız olmayan bir başka senaryo da bu. En güçlü senaryo Kılıçdaroğlu’nun adaylığı olmakla birlikte, CHP lideri yukarıda söylediğim sebeple bu işten sarfınazar ederse ve bunun yanında İstanbul ve Ankara belediye başkanlarına Altılı Masa’dan onay çıkmazsa sürpriz bir isim de karşımıza çıkabilir elbette.
Bu sürpriz isimlerden biri Hatay Belediye Başkanı olabilir. “Genel başkanım aday olmazsa ben varım” açıklaması yapan Lütfü Savaş, tıpkı Yavaş ve İmamoğlu gibi sağ cenahtan CHP’ye gelmiş bir siyasetçi. MHP kökenli, AK Parti’den belediye başkanlığı yapmış. Parçalı bir toplumsal mozaik durumundaki Hatay’da her kesimden oy alarak üç defa üst üste seçim kazanmış. Ancak Türkiye genelinde bilinen bir isim olmayışı ve diğer seçeneklerin daha güçlü olması dolayısıyla adı ancak sürprizler içinde geçiyor.
Her halükârda bugün gelinen noktada muhalefetin “acilen” bir programla, bir yeni vizyonla, yani seçim vaatleriyle toplumun karşısına çıkması gerekiyor. Bu da Altılı Masa adına yapılan açıklamalarla olmayacak bir şey. Artık daha fazla beklemeden adayın ve kadrosunun ortaya çıkıp kampanyayı başlatması lazım. Rakipleri çoktan kampanyayı başlatmış ve iktidar avantajlarını birer birer sahaya sürecek olması karşısında daha fazla beklemenin faydası hiç yok, zararı çok var.