15 Temmuz zaferi

Birkaç yıl önce hükümetimiz “Faiz sebep, enflasyon sonuç” teorisini Türk ekonomisi üzerinde denemeye girişmişti. Bu deney paramızın değerini düşürdü. Paramızın değeri düşünce de doğal olarak yabancı para birimlerinin TL karşısındaki değeri arttı.

Ülkeyi yönetenler bunun “kur saldırısı” olduğunu söylüyorlardı. Yepyeni bir kavram olarak ekonomi bilimi literatürüne armağan ettiğimiz “kur saldırısı” dış güçlerin bizi durdurmak için başvurdukları bir yoldu.

Kendi kendimize 85 milyonun cebindeki parayla yaptığımız deneyin bununla ilgisi yoktu!
Sıradan insanlar mütevazı varlıklarını güvenceye almak için ceplerindeki parayı dövize çevirmek zorundaydılar. Büyük varlık sahipleri ise bu hengamede varlıklarına varlık katma fırsatı kovalamaktaydılar. Çünkü yapılan deney gereğince ekonomi yönetiminin elinden “faiz silahı” alındığı için “saldırı” durdurulamıyordu! Buna karşı Hazine’nin döviz rezervleri devreye sokuldu. Bugüne kadar 500 milyar dolardan fazla harcadık bu iş için. Oysa piyasaların beklentisi yükselen enflasyonun dizginlenmesi ve kurdaki yükselişin durdurulabilmesi için faizin arttırılmasıydı. Piyasaların bu beklentisi aynı zamanda ekonomi biliminin gereğiydi.

O sırada 12 TL seviyelerinde olan dolar üç hafta sonra “Bir Müslüman olarak naslar neyi gerektiriyorsa onu yapmaya devam edeceğiz. Hüküm bu!” sözlerinin ardından 18,40 TL’ye fırlamıştı. Bunun üzerine Cumhurbaşkanı tekrar konuşmuş, “Döviz kuruna ayarlı mevduat faizi çözümü”nü ortaya atmıştı. Faiz silahı devreye girince de dolar yeniden 12 TL seviyesine inmişti. Daha doğrusu “Faiz sebep, enflasyon sonuç” teorisinin deneyini yapmaktan bir süreliğine vaz geçilince işler normale dönme eğilimine girmişti.
Bunun üzerine AK Parti taraftarları doların yeniden 12 TL’ye indiği 21 Aralık tarihini “dolara karşı kazanılmış büyük zaferin gecesi” olarak kutlamaya başlamışlardı. Birkaç gün sürdü o kutlama…
FETÖ ile mücadele konusunda da aynı tablo var. Devlet kurumlarını adım adım ele geçirmesine göz yumulan bir şebekenin yeltendiği darbenin önlenmesini 15 Temmuz zaferi olarak kutluyoruz.

Devletin kökü dışarıda bir çetenin eline geçmekten kurtarılmasını millet kutlamalıdır elbette. Ama öngörüsüzlükleriyle Türkiye’yi 15 Temmuz uçurumunun kenarına getirenlerin bu kutlamayı yapmaya hakları var mı?

Tıpkı PKK ile mücadelede olduğu gibi. Başlangıçta doğru bir stratejiye dayalı olan Çözüm Süreci projesi terör örgütünün oyuncağına çevrilip şehir merkezlerinde hendekler kazıldıktan sonra kazanılan “hendek savaşı”yla övünmek gibi…

FETÖ meselesinde siyasi iktidarın karnesine yazılması gereken iki konu var. Biri bu çete devlet kurumlarını ele geçirirken ne yapıldığı… İkincisi, hükümetle araları açıldıktan sonra “bunların iç yüzü anlaşılmış olduğuna göre” 15 Temmuz gününe gelinceye kadar kritik devlet kurumlarında ne ölçüde bir temizlik gerçekleştirildiği…

17-25 Aralık öncesinde de, hatta 7 Şubat öncesinde de Fetullahçı çetenin devlet içindeki yapılanmasını tehdit olarak görmüş ve bu konularda hasbelkader görüşlerini toplumla paylaşmış biri olarak söylüyorum: Siyasi iktidar 17-25 Aralık sürecinden sonra savaş açtığı Pennsylvania’daki kötülük örgütlenmesinin TSK içindeki gücünü törpülemek için gereken çabayı göstermedi. Uyarılara rağmen…

17-25 Aralık öncesinde söz konusu yapılanmaya karşı ve gidişata yönelik uyarılarımız üzerine “Bunlar Reis’imizle Hocaefendimiz’in arasını açmaya çalışıyorlar” diyenler, daha sonra Fetullahçıların dersanesine çocuğunu gönderenlere, bankasına para yatıranlara yönelik tasfiyeyi alkışlarken biz “TSK’ya bakın” diye bağırıyorduk.

KARAR.’ın ilk günkü nüshasından 15 Temmuz tarihine kadarki sayılarına bakanlar bunu göreceklerdir. Hatta 15 Temmuzdan yalnızca 3 gün önceki manşetimizde yine diğer kurumlarda gösterilen “titizliğin” TSK içindeki FETÖ yapılanmasına karşı neden sergilenemediğini sorgulamıştık.

Fetullahçı haydutların kanlı darbe girişimlerinin püskürtülmesi elbette bu milletin bir zaferidir. Türk toplumu yakın tarihte benzeri görülmemiş kahramanca bir direniş sergileyerek cuntanın hesaplarını alt üst etti. Keza siyaset kurumu tek yumruk halinde direndi bu müdahaleye. Emniyet teşkilatının, MİT’in, yargının ve TSK’nın vatansever unsurları da darbenin başarıya ulaşmasına mani oldu.

Sevgili arkadaşlarım Mustafa Cambaz ile Erol Olçok ve 16 yaşındaki oğlu Abdullah başta olmak üzere 251 şehit vererek kazandığımız bu zafer milletin zaferidir. Fetullahçı çetenin devlet içindeki yapılanmasını tehdit olarak algılamamış, bunların TSK’daki örgütlenmeleriyle kanlı bir darbeye girişebileceklerini öngörememiş siyasi iktidarın zaferi değildir. Millet hem ülkeyi ve devleti hem de siyasi iktidarı bu çetenin tasallutundan kurtarmıştır.

YORUMLAR (187)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
187 Yorum