Taban sınıfın intikamı
Gün geçmiyor ki, olay üstüne olay yaşamayalım.
Yanarak ölüyoruz, göçük altında ölüyoruz, selde ölüyoruz, depremde ölüyoruz… Ölüyoruz da ölüyoruz.
Aslında yaşarken de ölüyoruz.
Belki de farkına varmadığımız en büyük ölümü ölü gibi yaşayarak bizler yaşıyoruz.
Peki, toplum buna ne diyor?
Mesela Sırbistan’da bir tren garının çatısı çöküp 15 kişi ölünce herkes sokaklara çıkıp hak aradı, hak sordu…
Bizde neden hak sormak yok?
Hak aramayı bırakın; nerede ise yaşam hakkını bile vermeye razı insanlar görüyoruz. “Benim canımdan onun canına ekle” diye nice muhabbetler gördük.
Hatta sosyal medyada ölenlerin zengin sınıfı olması dolayısı ile ölümü hakettikleri zırvaları bile dolaştı.
Neyse…
Yıl 2014
Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildi.
Ve sonrası
Gelir dağılımı öyle bir bozuldu öyle bir bozuldu ki; en zengin yüzde 5’lik kesim nerede ise tüm pastayı yedi bitirdi.
Bugün zenginlik alameti olarak gördüklerimiz bu yüzde 5’lik kesim.
Onlar öyle şişti öyle şişti ki; ülkedeki fiyat dengesi bile Avrupa ile yarışır oldu. Bir restoran yemeği olsun, bir giysi olsun, bir konut olsun Avrupa’dan bile pahalı hale geldi.
Toplum zenginleşmedi ama zenginler bizi zenginleşmiş gibi fiyat ödemeye mahkum etti. Gelirimiz Bangladeş ama fiyatlarımız Avrupa.
En düşük emekli aylığı 14 bin 469 TL; en düşük asgari ücret 22 bin 104 lira. Oysa en basit bir kira bile 15-20 bin liradan başlıyor.
Dengesi bozulan sadece gelir dağılımı değil ki… Mesela 204 ve sonrası hızla kiracılık oranı artıyor. Evi olanlar bile kiracı olduğundan kiracılık oranı yüzde 21’lerden yüzde 28’lere doğru hızla yol aldı.
Dengesi bozulan sadece gelir dağılımı ve kiracılık olsa…
2014 sonrası Ülkeden umut gitti. İnsanların geleceğe bakışı değişti; yüzde 9 olan en karamsarlar yüzde 26’ya yükselirken yüzde 42 olan umutlular yüzde 23’lere düştü.
Benzer gelişme mutluluk düzeylerinde de yaşanıyor. Mutluyum diyenler yüzde 60-65 aralığından yüzde 40-45 aralığına inmiş durumda.
Kaybolan sadece umut ve mutluluk mu? Adalet gitti, liyakat gitti, kurumlar gitti. Ve geleceğe bakış çöküşü ile Aile bitti.
Kadın başına doğum oranı 2,19’dan 1,51’e düştü ve muhtemelen 2024 yılında 1,50’nin de altına gerilemiş olacak.
Kaybettiklerimiz ve bozulan temel dengelerimizi saymakla bitiremeyiz. Peki, bunca çöküşe rağmen neden iktidar gitmiyor?
Ülke resmen çökerken iktidar saraylarına yeni saraylar, uçaklarına yeni uçaklar alabilirken “itibardan tasarruf olmaz” sözünü çok ama çok rahat kullanabiliyor.
Ve toplum buna ses çıkartmıyor.
Kendisi evinde evladına kuru soğan yedirirken “Reis’i yedirmeyiz” felsefesi ile hayatını fakir fukara olarak sürdürebiliyor.
Nedir bu Reis tutkusu; neden evlatlarının geleceğini bile Reis uğruna feda edebiliyorlar?
Elbette bunun çok sayıda nedeni var. Muhalefet üzerinden de nedenler sıralayabilirsiniz veya seçimlerde kandırılmışlık durumları.
Ama bir gerçeği de bu nedenlerin arasına ekleyelim.
Toplumu 3 ana kesime ayırabiliriz.
-Taban Sınıf
-Orta Sınıf
-Zengin Sınıfı
İşte o taban sınıf adeta intikam alıyor diyebiliriz. Toplumun sayısal ana kütlesi olan taban sınıf yılların intikamını alıyor.
Birikmişliğin acısını çıkartıyor ama kendi geleceğini de yıkarak. “Artık doktor bile dövebiliyoruz” cümlesi tam da bunu ifade ediyor.
Taban sınıfın kişilik bulma hali ve intikam alma hamleleri elbette seçimlerde görülmektedir. Ezilmişliğini sandık üzerinden kurtarmaya çalışırken ülkesinin temel direklerini çökerttiğini göremiyor. Belki de görmek istemiyor.
Çünkü acısı büyük… Ve kişilik yetmezliği realiteyi görmesini engelliyor.