O kadar basit değil!
Hani tam düşündüğüm şeyi söyledin derseniz işte tam da bunu Cem Oyvat sosyal medya hesabından yazdı: “Eğer Erdoğan seçimleri kaybeder ve iktidar değişirse, Türkiye ekonomisi muhtemelen sermaye girişleriyle “uçacak”! Buradaki tehlike, Türkiye’nin fazla uçup, bir balon haline gelip 2-3 sene içinde yeniden yere çakılması. Bu, iktidarı hedefleyenlerin düşünmesi gereken bir mesele”
Şu anda ülkeden kaçan kaçana bir durum var:
-Yabancısı da kaçıyor, yerlisi de kaçıyor.
-Sermayesi de kaçıyor, insanı da kaçıyor.
Bu dönemde ülkemiz hem sermaye hem de beyin gücü olarak yozlaşıyor. Bakın bize benzer süreci çok sevdiğimiz Venezuela önceki yıllarda yaşadı ve resmen kurudu.
Ülkemizde yönetiminin değişeceğine dair seçim belli olduğu anda ülkede bir şeyler değişmeye başlayacaktır. Mesela sadece 2013’den beri süren “Faiz-Enflasyon” teorisinin ortadan kalkması bile sermaye akışı başlatacaktır. Bunun yanına “mülkiyet güvencesinin” gelmesini mi eklersiniz, yoksa liyakatin gelmesini mi ya da adaletin ülkeye geri dönmesini mi...
Ne eklerseniz ekleyin ama sermaye akımının yeniden başlayacağını şimdiden söyleyebiliriz.
Bir örnek verelim: TL ne zaman emsal ülkelerden ayrışarak hızla değer kaybetmeye başladı?
Cevap: Mayıs 2016... Yüzde 49 oy almış Başbakan Ahmet Davutoğlu yerine yüzde 0 (sıfır) oy almış (pardon 1 onay) Başbakan Binali Yıldırım yer değiştirdiğinde.
Yatırımcı açısından isimlerin önemi yoktur. Ülke demokrasiden uzaklaşırsa yatırımcı da uzaklaşır. Olan buydu...
Nitekim ikinci sert hareket, OHAL’i sadece FETÖ için kullanacağını söylemesine rağmen iktidarın ülkede baskı aracı olarak kullanmaya başlaması ile oluştu. Nitekim Kasım 2016’da ‘Dolar bozdur’ kampanyasını hatırlayın.
Sadece OHAL’in kalkması bile ülkemize sermaye getirecektir... Bu arada şu soruyu da kendinize sorun: OHAL FETÖ için ilan edildi ama dikkat ederseniz son 3 yıllık uzatmada FETÖ kısmı sadece 1 yıl uzatıldı... Neden acaba?
Şimdi şu tespiti yapalım: 2016 başında 1 dolar 3,0 TL ediyordu. Aynı günlerde 1 dolar 4,0 Brezilya Reali ve 16,0 Güney Afrika Randı değerindeydi.
Bugün fiyatlar ne oldu? 1 dolar 9,0 TL iken aynı dolar 5,50 Brezilya Reali ve 15,0 Güney Afrika Randı değerinde.
Donald Trump gibi duvarcı bir komşu Başkanla uğraşan Meksika Pesosu bile 2016 başında 19,0’dan bugün sadece 21,0’e gelmiş durumda.
Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan yönetiminde yüzde 300 değer kaybeden yerli para, Bolsonaro liderliğindeki Brezilya’da sadece yüzde 40 değer kaybetti.
Bu ne demek biliyor musunuz? Ülke normalleştiği an TL hızla değer kazanma sürecine girecek ve fiyatlar da buna bağlı olarak ucuzlayacak.
Bu ülkemiz için ilk balayı olacak da diyebiliriz.
HHH
İyi ama ülke ekonomisi bu kadar basit çözümle mi ayağa kalkacaktır?
Bir örnek verelim. Bu günlerde ülkede bir pahalılık var. Cumhurbaşkanı Erdoğan bile Tarım Kredi Kooperatifi mağazasına giderek alışveriş yaptı. Fiyatları makul bulsa da aslında öyle makul fiyatın olmadığı ortaya çıktı.
Ama makul fiyatlar yine bu ülkede var. (Ağustos ayı fiyatları): Domates- 1,67 TL, salatalık 2,12 TL, patlıcan 2,02 TL, kuru soğan 0,79 TL, havuç 1,49 TL, patates 1,00 TL, yerli muz 5,40 TL, elma 2,70 TL...
Ama siz bu fiyatlardan ürün alamıyorsunuz değil mi?
Alamazsınız, çünkü bu fiyatlar çiftçinin tarla satış fiyatları. İyi ama çiftçi bu kadar ucuza ve zararına ürün satarken aynı ürünler neden raflarda 7-8 kat fiyata satılıyor?
Siz şimdi tarım alanlarını genişlettiğinizde ve çiftçiyi daha fazla üretime teşvik ettiğinizde sorun çözülecek mi? Söyleyeyim, maalesef HAYIR...
Sistem o kadar bütüncül çözüm gerektiriyor ki, sadece bir noktaya adım atmakla bu iş çözülmez.
Mesela perakende sisteminin yıkıcı rekabeti üzerine bir düzenleme yanında sabit gider yüksekliğini azaltacak adımlar kadar, bir de aracılık zincirini ve maliyetlerini düşürecek çözümler gerekiyor. Büyük bir paket yani...
Bir örnek: Ülkemizde 2013-2020 dönemi 8 yılda ihtiyaç olan (artan nüfusun) 2,5 milyon konuta rağmen 4,6 milyon konut satılmıştır. Hatta bunun yanında iskan (oturma) izni alınmış ve satış bekleyen 1,5 milyon daha konut bulunmaktadır. Ama fazlası ile konut satılmasına rağmen kiracılık oranı yüzde 21’lerden yüzde 26’ların üzerine çıkmıştır. Ve bugün kiralar ciddi bir artış göstermektedir.
Sorun aynen tarla ve pahalılık gibi. Yani ürün genellikle fazlası ile üretilmiş ve tarlada bedava fiyatına satılıyor; oysa aynı ürün alıcıya gelince fiyatlar çok yüksek.
Burada izaha çalıştığım mesele şu: Evet, iktidar değişimi ile bir bahar gelecektir. Ama asıl mesele o baharı çok uzun süre yaşatacak zemini oluşturmaktan geçiyor.
Yıkılan binanın tamiri inanın yeni bina yapmaktan da daha maliyetlidir. Sakın ola ki bu rehavete kimse kapılmasın. Sonrası çok daha acı bir dönem olabilir.
Çünkü hızla yaşlanıyoruz ve borcumuz çok fazla... En büyük borcumuz ise evlatlarımıza, yani gençlere...Unutmayın lütfen.