Evet bu seçim bir beka meselesidir
Fakirlik arttıkça oy oranını artıran bir siyaset ya da bir demokrasi var mıdır?
Hukuk-adalet endeksi Afrika ülkelerinin bile gerisine düşen ama bu düşüşe rağmen otokratik hangi yönetim iktidara aday olabilir?
Fakirliği artıp adalet yok oldukça iktidarını güçlendiren bir yönetim olabilir mi?
Bu ne demektir: Toplumsal akıl tutulmasının ta kendisidir...
Herkes biliyor ki mevcut düzende fakirlik daha da artacak. Herkes biliyor ki bu gidişle asıl evlatlarımızın geleceği yok olacak. Ya da şöyle söyleyelim: Eski çağın kabile toplulukları gibi evlatlarımızın geleceğini kurban ediyor durumundayız.
Artık peygamber de gelmeyecek... O zaman bir toplum nasıl aydınlanacak?
Kuran tefsirlerinin bile yasaklandığı bir dönemdeyiz. İslam alimlerinin bile iktidarın hoşuna gitmediğinde ölümle tehdit edilip ülkeden çıkmak zorunda kaldığı karanlık bir devirdeyiz.
Karanlıktan daha da karanlık olabilir mi? Oluyormuş.
Devlet çalışmıyor, kurumlar işlemiyor, kurallar ise iktidara göre istediği şekilde işletiliyor. Bir söz söyledi diye hapse tıkılanlarla, domuz bağı ile insanları katledenlerin affedildiği bir ülkeye döndük.
İstediğimi affeder istediğimi içeri tıkarım zihniyeti krallıklarda bile bu kadar değildi.
Avrupa bu karanlık Orta Çağı aşmak için çok yüksek bedeller ödedi. Bizler ise güle oynaya bu karanlık çağı geri çağırıyoruz.
Bu yönetim devamında en fazla kadınlar çekecek.
Belki de sokağa çıkmak için yanlarında bir erkek zorunlu olacak. Yasal olmasa bile fiili durum zaten buna doğru gidiyor.
Bakın bir ekonomik örnek vereyim: 2018-2022 arası iş gelirleri %104,3 artmış. Ama yükseköğretim görenlerin gelirleri sadece %87,0 artmış. Sistem demiş ki “okuyanın canı çıksın.”
Ama aynı istemde okumuş kadınların gelirleri %79,5 artıyor. Evet, evet... Okur-yazar olmayan erkeklerin gelirleri %125,1 artarken okumuş kadınların gelirleri sadece ve sadece %79,5 artışta kalıyor.
Erkek egemen ama daha doğrusu okumamış egemen bir topluma dönüşüyoruz.
Ne kural var ne de kurum. Devlet partisi haline geldiğimizi sayısız örnek gösteriyor. Bir ülke bir liderin ve bir partinin varlığı ile kaderini eşitliyorsa zaten o ülke yıkılmış-bitmiş demektir.
Bir ülke orta sınıfı yok ediyorsa, eğitimin değerini düşürüyorsa, doktorları bile dövecek bir taban sınıf yaratıyorsa o ülkede gelecek hayali diye bir şey kalır mı?
Ülkenin iyi okumuşları ülkeden gidiyorsa, o ülke Afganistan ve Irak başta olmak üzere okumamış savaşçı nitelikte göç alıp nüfusunu bu şekilde artırıyorsa nasıl bir gelecek bekleyebilirsiniz.
Adalet sarayları kurup adaleti yok ediyorsak, üniversiteleri kurup eğitimi çökertiyorsak aslında ülkeyi içeriden yıkıyorsak ne yapabilirsiniz ki...
İktidarların gücü ile katiller korunuyorsa, hatta katiller alkışlanıyor muhalefete linçler takdir görüyorsa o ülke ayakta kalabilir mi?
***
Ülkemiz maalesef yapısal bir çöküş yaşıyor.
Kalitenin ve iyinin değerini kaybettiği bir anlayış içerisindeyiz. Bilimin değeri düştükçe ihracatımızın değeri de düşüyor. Aklın değeri azaldıkça kazancımızın alım gücü de geriliyor.
Bu işin sonu açık ve net belli.
Hızla Arjantin yolundayız... (Arjantin bir dönemler dünyanın en zengin 7. ülkesiydi, şimdilerde 27. sıraya kadar düştü)
Yapısal çöküşün bizi getireceği yer belli. Bunun ağır faturasını asıl evlatlarımız ödeyecek...
Ekonomik krizler anlık çok acı verir ama çaresi de kısa sürede bulunur. Oysa yapısal çöküşler toplumsal çöküşü ifade eder ve kuşaklar boyu fatura ödenir.
Bugün Türkiye bir yapısal çöküş içerisinde ama hayal satılan bir seçimi de yaşıyor. Hayallere mi inanacağız yoksa gerçeklere mi bakacağız.
İşte beka sorunumuz tam da burasıdır.
Yozlaşmayı, yapısal çöküşü durduracak mıyız yoksa siyasi hevesimiz uğruna ülkemizin geleceğini karartarak evlatlarımızı heba mı edeceğiz.
Çocuklarımızın gözüne bakarak buna karar verebiliriz. Gerisi sadece boş bir hayal...