Olanı anlamaya çalışmak

Ortadoğu’ya 100 yıl önce nizam verilirken dört ayrı ülkede kaderine terk edilen bir nüfusun gecikmiş uluslaşma macerasıyla karşı karşıyayız ve ne yazık ki büyük fatura hiç de hak etmediği halde günümüz Türkiye’sine ve onu dönüştürmeye çalışan muhafazakâr dünyanın aktörlerine çıkartılıyor…

İnsanlık dışı bir terör kampanyasının hedefindeyiz.

Bunun gerçek nedeni Türkiye’nin Suriye politikası değildir. “Esad gitsin” tavrını eleştirenler ve Suriye parçalanırken ilgisiz kalmayı önerenler sorunu doğru yerden okumuyorlar. Türkiye’nin “Esad gitsin” siyaseti, en kolay esnetebileceği pozisyondu ve bugün Türk dış politikasına bu ısrar yön vermiyor. Obama’nın kimyasal silahlara rağmen Suriye’ye güçlü bir askeri müdahale yapmayacağının anlaşılmasından sonra Türkiye’nin tek bir önceliğinin kaldığını düşünüyorum: Güney sınırında bir PKK devletleşmesini engellemek.

Örgütsel kökleri ve büyük gövdesiyle Türkiye Kürtleri hareketi olarak doğan, silahlı güçlerini çekme taahhüdünü yerine getirmemiş, tersine savaş gücünü tahkim etmiş bir PKK’nın, Suriye’de devletleşmesini, misak-ı milli sınırlarında egemenlik kaybı riski olarak okumayacak bir siyasi irade olabilir mi bu ülkede?

***

Çözüm sürecinin kalbi “entegrasyona evet” iradesiydi. Kandil bu iradeye hep kuşkuyla yaklaştı; ayak sürüdü. Bütün işaretler gösteriyor ki, haziran seçimlerinden önce “kopuş stratejisi” nin düğmesine basıldı. Öcalan da bu kopuşa onay vermiş ya da kenara çekilmek zorunda mı kalmıştır; bunu bilmiyoruz.

“Seni başkan yaptırmayacağız”, sistem içi bir seçim rekabetinin sloganı değil, uzlaşmazlık iradesinin işaret fişeğiydi. Kürsüler çok sert suçlamaların; “diktatör, katil” seslenişlerinin platformuna dönüştürüldü. Bunların seçim değil, savaş hazırlığı olduğunu anlamamız için birkaç ay gerekiyordu. Hala anlamayan; bütün bir ömür geçse, Kandil kalkıp açıklasa da anlama niyeti taşımayanlar var elbette.

Sonuçta, PKK Suriye’yi tarihsel bir fırsat olarak gördü; devlet istedi.

Türkiye PYD’yi ÖSO içinde olmaya zorladı. Anti-Esad cephesi üzerinden denetlemeye; bağımsız bir güç olmasını engellemeye çalıştı. Hem Çözüm Süreci’nde İmralı’yla; hem de Salih Müslim’le bu meselenin defalarca konuşulduğu biliniyor. Ancak sonuç alınamadı.

PKK, Türkiye’yi Suriye’de devletleşmesinin önündeki tek güç olarak değerlendiriyor.

Artık ne yazık ki bir savaşın içindeyiz. Doğmamış; Ortadoğu’nun kanlı rahminde gelişen totaliter bir PKK Kürdistanı ile Türkiye Cumhuriyeti arasında bu savaş.

***

Savaş… Üstelik Ortadoğu’da; ahlakın, merhametin, vicdanın topyekûn terk edilmesinden başka nedir ki?

PKK sopasıyla Erdoğan’ı dövmek için çırpınan “demokratlar ordusu”; savaşın insanlık suçları sahnesine hoş geldiniz! Senin de kulakların çınlasın sayın yazar. Kızılay’dan duyduğun ses Ortadoğu’ya gelmekte olan “medeniyetin” sesidir…

HDP’yi siyaseten gömen; Kürt şehirlerini yıkıp geçen; Kızılay’ın ortasında sivilleri katledip koyu bir nefreti tetikleyen PKK’nın tek hedefi var: İktidarı zayıf düşürmek. Ne Kürtlerin gördüğü zarar umurunda ne de Türklerin nefreti. Real politikada Batı’nın neleri görmezden gelebileceğini ise belli ki çözmüş durumda.

Suriye’de tutunabilirse Kürtlerle ilişkilerini ihya edebileceğine güveniyor. PKK eliyle kurulmuş bir milli devletin Türkiye Kürtlerinin duygu dünyasında güçlü bir karşılığı olacağını hesap ediyor. Türklerin nefretinden kaçınması için ise bir neden yok. Tersine, tırmanabilecek sivil/resmi karşı-şiddetten yararlanabileceği açık. Linçlerin, pogromların, OHAL’lerin yaşandığı bir Türkiye PKK için zaferdir. Amaç, hem Türkiye’yi yönetilemez kılmak, hem de Kürtlerin köklü kopuşunu sağlamaktır.

Evet, yas zamanı…

Aynı zamanda sakin akılla, cesaretle, hakkaniyetle düşünmek; anlamak ve tartışmak zamanı…

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum