Teknoloji, katil zanlısını yakalamakta sınıfta kaldı...
ABD’nin en büyük özel sağlık sigortası şirketi UnitedHealthcare’in CEO’su Brian Thompson’ın 4 Aralık’ta NewYork’ta bir otelin önünde öldürüldü. Katil zanlısı olarak yakalanan Luigi Mangione ise bir kesim tarafından neredeyse ‘kahraman’ ilan edildi. O kısma geleceğim ama önce Mangione’nin yakalanma hikayesinin anlatmak istiyorum.
Thopson’ın katil zanlısı olarak gösterilen Luigi Mangione cinayetten beş gün sonra yakalanabildi. O günden sonra da sadece ABD değil pek çok ülkede medyada manşet oldu.
Olayla ilgili tartışmalardan biri de NewYork’un en merkezi yerinde, bir otelin önünde işlenen cinayetin zanlısının yakalanma serüveniydi. NewYork polisi çok büyük bir bütçeye sahip, şehirde 15 binden fazla kameranın akışını anlık görebiliyor, son teknoloji yüz tanıma teknolojisi var. NewYork polisinin bütçesi çok yüksek dedim, hayal etmenizi açısından günde yaklaşık 29 milyon dolar harcadıklarının iddia edildiğini söylemeden geçmeyeyim.
Bu cinayette FBI da NewYork polisine yardım etti, katili yakalamak için insansız hava araçları, yapay zeka, K-9 birimleri hatta dalgıçlar kullanıldı.
Luigi Mangione her ne kadar maske takmış olsa da (malum pandemiden sonra maske takmak çok da sıra dışı bir durum değil) bazı kameralarda görüntüsü ele geçirildi ve medyada yayınlandı. Mangione’nin elektrikli bir bisikletle Central Park’a gittiği görülse de sonra izini kaybettirdi.
Onca polis, teknoloji şu bu izini beş gün boyunca bulamadı, oysa Mangione bir otobüse binerek Pensilvanya’nın Altoona kasabasına gelmişti. 26 yaşındaki şüpheli elini kolunu sallaya sallaya McDonalds’a geldi. İşte hatası da bu oldu. Aksiyon dolu polisiye dizilerindekine benzeyen bir durum yaşanmadı. Restoranın bir çalışanı zanlının fotoğrafını basında görmüştü, Mangione’yi de kalın ve koyu renk kaşlarından tanıdı ve polisi çağırdı. Böylece ne FBI ne NewYork polisi, kasabanın polisi geldi ve Mangione’yi yakaladı. Şüpheli cinayetle ilgili tutuklandığında üzerinde cinayette kullanılana benzer bir silah, sahte kimlik ve ABD sağlık sistemi ile sigorta şirketlerini eleştirdiği üç sayfalık el yazısı bir manifesto çıktı.
26 yaşındaki Luigi Mangione, zengin bir aileden geliyor, ABD’nin Ivy ligindeki üniversitelerinden biri olan Upenn’de bilgisayar mühendisliği okumuş. Arkadaşları onun ‘son derece normal’ ve ‘zeki’ olduğunu söylüyor. ABD’nin son yıllarda yaşadığı en ilginç cinayet vakasında katil zanlısı inanılmaz derecede popüler oldu. Bunun en önemli nedeni ABD’nin özel sağlık sigortalarına dayanan sağlık sisteminin tedaviye erişimi zorlaştırması ve halktan büyük tepki alması. Forbes dergisinde okuduğum bir haberde, UnitedHealthcare’in sigorta ödemesi başvurularının üçte birini reddettiği ve bu yüzden çok eleştirildiği yazıyordu.
Cinayetin ardından on binlerce kişi internette Mangione’ye destek oldu, zanlının avukatı savunmaya maddi destek olmak için bürosunun önünde kuyruk olduğunu iddia etti, bir sağlık çalışanı Mangione’nin tutuklandığı restoranda ona destek veren bir protesto düzenledi. Alışveriş sitelerinde Mangione’ye destek amaçlı ürünler satılmaya başlandı. Amazon ise bu ürünleri satıştan kaldırdığını duyurdu. En ilginç gelişmelerden biri de kripto meraklılarının katil zanlısı adına MIM Coin ve Alt Coin’ler oluşturmasıydı. Luigi adlı coin kısa sürede 76 milyon dolarlık bir piyasa değerine ulaştı.
Ne diyeceğim bilemedim, gerçekten çılgın bir dünyada yaşıyoruz!
Luigi Mangione
TEKNOLOJİ ‘BEYNİMİZİ ÇÜRÜTMÜŞ!’
Oxford Sözlüğünün ‘brain rot/ beyin çürümesi’ni yılın kelimesi seçmesi boşuna değil, nedenlerine geleceğim…
Bu kelime (aslında iki sözcük olsa da nedense ‘kelime’ olarak tanımlanıyor) aslında 19. Yüzyılda entelektüel bozulmayı eleştirmek amacıyla kullanılmış. Bugünlerde bilgi çağının getirdiği zihin yorgunluğunu anlatmak için kullanılıyor. 2023/2024 arasında bu terimin kullanım oranı yüzde 230 artmış. Durumun ironik yanı, çevrimiçi içeriklerin aşırı tüketimi nedeniyle beynimizi sağlığının etkilenmesi TikTok sayesinde popülerleşmiş olması. Konuyla ilgili milyonlarca paylaşım yapıldı platformda. Beyin çürümesi soyut bir kavram olarak çok az farkında olduğumuz bir şey. Oxford Sözlüğü kavramı, ‘Bir kişinin zihinsel ve entelektüel durumunun, özellikle de önemsiz ve zorlayıcı olmayan materyalin aşırı tüketiminin sonucu olarak görülen bozulma’ olarak tanımlıyor. Teknolojinin beynimizi ne kadar çürüttüğünü ama internet kullanımının ne kadar zorunlu hale getirdiğinin ne kadar farkındayız bilmiyorum…
Bu konuyla ilgili çok sayıda araştırma da yapılmış. İlk tehlike çanları 20 yıl önce çalmaya başlamıştı. Durmaksızın bilgi bombardımanına, bilişsel olarak aşırı yüklenme deneklerin IQ’sunu ortalama 10 puan düşürmüş! Şaka gibi değil mi? Ve düşünün bu çalışma akıllı telefonlar henüz hayatımızda yokken yapılmış. Harvard Tıp Fakültesi, King’s College London gibi kurumlarda son yıllarda yapılan pek çok çalışma da internetin beynimizin gri maddesini küçülttüğünü, dikkat süremizi kısalttığını, hafızamızı zayıflattığını ve bilişsel süreçlerimizi bozduğuna dair kanıtlar gösteriyor. Ve biz bu durum karşısında çaresiz gibi görünüyoruz! Çarpıcı bir örnek daha vereyim, uzun dönemli bir çalışmaya göre 2004’te herhangi bir ekrandaki dikkat süresi 2,5 dakikaydı, 2012’de bu süre 75 saniyeye düştü. 2018’de 47 saniye… Teknoloji bizi büyülüyor ama beynimizi de çürütüyor. Zor bir ikilem…
YAPAY ZEKA GOOGLE’I TAHTINDAN İNDİREBİLİR Mİ?
Yapay zekanın Google öldüreceği iddiası bir süredir dillendiriliyor. Pek çok teknoloji gurusu yapay zekadaki gelişmelerin Google için kıyamet olacağının iddia etti, hatta şimdi bile Google’da arama yapmanın demode olduğunu söyleyenler oldu. Ancak şimdilik durum öyle görünmüyor.
1998 yılında kurulan Google, internetin ilk arama motorlarını silip attı ve adeta tekel haline geldi. Son dönemde Microsoft’in Bing’i, gizlilik odaklı DuckDuckGo ve Google’ın eski bir üst düzey yöneticisi tarafından kurulan Neeva dahil olmak başka arama motorları gündeme geldi ama hiçbiri Google kadar popüler ve kazançlı değil, Neeva ise çok az kullanıldı ve kapandı. ChatGPT’nin kurucusu Sam Altman, yapay zekanın Google aramalarını silip atma konusunda önemli bir alternatif olacağını söylüyor, Bill Gates ise yapay zekanın ideal koşu ayakkabısını araştırmak, otomatik olarak sipariş vermek gibi görevleri yapabileceğini ve bir daha asla arama motoru kullanmayacağımızı iddia ediyor.
Ancak Google’ın ‘kullanma tarihinin bitmeye yüz tuttuğu’ iddiaları geçen yıllar içinde hep yanlış çıktı. Örneğin akıllı telefon uygulamaları ve sosyal medyanın Google için kötü haber olduğu çok konuşulmuştu. Teknolojideki bu devrimler bırakın Google’ı sarsmayı, onu daha büyük hale getirdi. 2010 yılında bir teknoloji yatırımcısı insanların örneğin bir bilgisayar alırken Google’da arama yapmak yerine güvendiği Facebook arkadaşlarına danışmanın daha iyi olacağının iddia ediyordu. Bu da pek oldu denemez! Şunu atlamayalım; birçok kişi herhangi bir ürünle ilgili bilgi ya da yorum ararken TikTok videolarına, Amazon’a, Reddit’e bakıyor ama Google hala çok güçlü.
GOOGLE YAPAY ZEKA SOHBET ROBOTU CHROME TARAYICINIZI ELE GEÇİRİYOR
Yapay zeka Google’ı öldürür mü falan diyoruz da dev şirket de yapay zekadan uzak değil aslında. Google geçen Çarşamba tanıttığı Project Mariner, şirketin DeepMind bölümününde geliştirildi. Google AI’nin yapay zeka sohbet robotu Gemini destekli araç, Chrome tarayıcınızı adeta ele geçiriyor, ekrandaki imleci hareket ettiriyor, düğmelere tıklıyor, formları dolduruyor kısaca internette sitelerini sizin için geziyor. Henüz test aşamasındaki uygulama kullanıcıları doğrudan internet siteleriyle etkileşim kurmaktan uzaklaştırıp bu işi sizin adınıza yapıyor. Mariner, Chrome’da bir uzantıyla ayarlandıktan sonra tarayıcının sağında bir sohbet penceresi açılıyor. Mariner’e örneğin “Bu listeye göre marketten alışveriş sepeti oluştur” diyebiliyorsunuz. Sistemin hala çok eksiği var üstelik proje Google’ın popüler web tarayıcısı Chrome için bir uzantı olarak geliştirildi. Ancak Adalet Bakanlığı’nın, şirketin arama motorunun yasadışı bir tekel olduğuna dair adeta çığır açan kararının ardından federal bir yargıç Google’dan Chrome satması ya da devretmesini istedi. Henüz durum belirsiz...
YÜZYILLIK YALNIZLIK...
“İnsanın oturduğu toprakların altında ölüleri yoksa, o adam o toprağın insanı değildir.” Kolombiyalı yazar Gabriel Garcia Marquez’in kült eseri ‘Yüzyıllık Yalnızlık’tan en çok alıntılan cümlelerden biri. Usta yazarın 1967’de yayınladığı ve 1982 yılında kendisine Nobel Edebiyat Ödülü kazandıran başyapıtı modern bir klasik olarak kabul ediliyor. Kolombiya’da hayali bir kasaba olan Macando’da geçen ve Buendia ailesinin hikayesini büyülü bir gerçeklikle anlatan kitap zaman geçişleri, mitoslar, masallar, destanlar ve rüyalarla hayalle gerçeği müthiş bir şekilde harmanlıyor roman. Marquez, 1965 yılında ailesiyle Mexico City’den Acapulco’ya giderken 1942’den beri kafasında yaratmaya çalıştığı kitabın her kelimesinin aklında canlandığını söylüyor. 18 ayda romanı tamamlıyor. Bu süreçte karısı Mercedes evdeki televizyonu, radyoyu ve pek çok eşyayı satarak, arkadaşlarından borç alarak evi geçindirmeye çalışıyor. Bu kısa hatırlatmadan sonra hani duymayanlar vardır diye Yüzyıllık Yalnızlık romanının Netflix’te diziye uyarlandığını hatırlatmak istiyorum. Aslında Netflix, Marquez’in çocuklarıyla yayın hakları konusunda anlaşmaya vardığını 2019 yılında duyurmuştu. Platformun şimdiye kadarki en büyük yapımlarından biri olduğunu iddia ettiği dizi 16 bölüm. Şimdilik 8 bölümü yayında. Marquez’in bile sinemaya uyarlanamayacağına inandığı romanın dizisi 11 Aralık’ta yayına girdi. Şimdiden tartışmalar başladı tabii. Önyargıları bir yana bırakıp bu haftasonu diziye bir şans vermenizi öneririm.