O günler nasıl olur da unutulmuş olabilir?

AK Parti kurucu kadrosundan Hüseyin Çelik, son günlerde meydana gelen gelişmeleri değerlendirirken, “Unutulmamalıdır ki, AK Parti benzer yollardan geçerek iktidar oldu” demiş…

Son zamanlarda yaşananlara bakıp da, Tayyip Erdoğan’ın İstanbul büyükşehir belediye başkanı iken yaşadıkları arasında benzerlikler bulmamak hayli zor.

Dönemi perde gerisinden yöneten vesayetçi anlayış, halktan gördüğü emsalsiz ilginin ileride başlarına dert açacağını gözlemleyerek, henüz siyasi hayatının ilk basamağındayken Erdoğan’ın önünü kesme yoluna gitmişti.

Siirt’te düzenlenen bir mitingde konuşurken okuduğu şiir kullanılarak ceza alması sağlanmış ve siyasi yasaklı hale getirilerek partisi iktidara geldiği halde kendisi Meclis dışı bırakılmıştı.

Başbakan da olamamıştı doğal olarak Erdoğan

“Muhtar bile olamaz” manşetlerinin atıldığı günlerdi o günler…

İstanbul Büyükşehir’in şimdiki başkanı Ekrem İmamoğlu bir süredir aynı kaderi yaşamamak için mücadele veriyor. Şu sıralarda gözaltında; iddialar tutuklanmasına ve cezalandırılmasına sebep olursa, cumhurbaşkanlığı yarışına katılmasının önü kesilecek…

Benzerlik çok bariz.

Hatırlatmayı yapanlar, onunla ortak özelliklere sahip olduğu fark edilen zor durumdaki İmamoğlu’nun da, Erdoğan gibi, çok geçmeden küllerinden yeniden doğabileceğine dikkat çekmeye çalışıyorlar.

Tıpkı, Batı söylencesinde ‘Fenix’ veya ‘Simurg’, bizim coğrafyamızda ‘Anka kuşu’ veya ‘Zümrüd-ü Anka’ olarak anılan kuş gibi…

Ancak iki olay arasındaki benzerliği yalnızca bu açıdan değerlendirmek konuyu eksik bırakmak olur. Benzerlik söz konusu olacaksa başka ayrıntılara da bakmakta yarar var.

“Muhtar bile olamaz” manşetlerine muhatap bırakılan Tayyip Erdoğan’ın siyaset yolunun kesilmesi olayı, ülkemiz yakın tarihinin en karanlık dönemlerinden sayılan _‘28 Şubat süreci’_nde yaşanmıştı. Askerler, kendi çizgilerinden farklı bir rotada olduğu vehmine kapıldıkları, Refah Partisi ile Doğru Yol Partisi ortaklığında kurulmuş Refahyol hükümetinin ömrünü kısaltmak için devreye girmişlerdi.

Ağırlıkta oldukları Milli Güvenlik Kurulu’nun, 28 Şubat 1997 tarihli toplantısında, siyasilere bir dizi ödev yükleyen kararlar alınmasını sağlamıştı askerler…

Uygulayamayacakları ödevler…

Sonunda Başbakan Necmettin Erbakan istifa etmek zorunda bırakıldı (28 Haziran 1997).

Aynı yılın sonunda, 6 Aralık 1997’de, Tayyip Erdoğan’ın yaptığı konuşma, onu siyasi yasaklı hale getirme amaçlı süreci başlatmıştı.

Daha fazla ayrıntı vermeye gerek yok; o dönemde değişik gazetelerde süreci eleştiren yazılardan oluşan veya sırf dönemi anlatmak için sonradan kaleme alınmış hayli kitap var raflarda; merak eden o dönemde yaşanan ve yaşattırılanları onlardan öğrenebilir.

Bireysel hak kullanımı önüne konulan engeller yüzünden üniversiteyle ilişkileri kesilen öğrenciler; akademik faaliyetlerine son verilen öğretim üyeleri…

Sahipleri ‘rejim açısından tehlikeli’ görüldüğü için yeşil listelere konularak boykota uğramaları sağlanmış işletmeler…

Kapatılan partiler, sivil toplum örgütleri…

Cezaevlerine doldurulan ‘sakıncalılar’

Ve daha nice demokrasi-karşıtı uygulama…

Bunları topluma dayatanlar ile amaçlarının gerçekleşmesi yolunda onlara payanda olan siyasiler, bürokratlar, medyadaki şakşakçıları, o dönemin bin yıl, hatta bin yıllar süreceğine inanıyorlardı.

Ama süreç on yıl bile sürmedi.

Tayyip Erdoğan siyaset yolunda bir tek muhtar olmadı, onun dışında her şey oldu: Milletvekili, başbakan ve cumhurbaşkanı…

Ona engel çıkarmak isteyenlerin çoğu sonradan yargılandı, çeşitli cezalara çarptırıldı.

Kullanışlı siyasiler ile partilerinin artık esamisi okunmuyor.

Toplum, kendilerini nefessiz hale getiren olağanüstülüklere tepkisini, o dönemin sorumlularının beğenmediği bir kadroya ülkeyi yönetme fırsatı tanıyarak gösterdi.

Baskılarla, yargıyı giyotin gibi kullanmak ve cezaevlerini muhaliflerle doldurmakla, görüşlerin açıklanmasını zorlaştırmak, eleştirel yaklaşımlara amansız davranmakla, zart-zurt tarzı yöntemlerle halkın sevdiklerinin önlerine engeller koymakla çağdaş bir toplum yönetilebilecek olsaydı, 28 Şubatçılar bugün hala ipleri ellerinde tutuyor olabilirlerdi.

İnsanlarımız nasıl bir yönetim istemediklerini 28 Şubat’ın ömrünü kısaltarak gösterdikleri gibi, nasıl yönetilmek istediklerini de iktidardaki ilk on yılı boyunca AK Parti’nin oyunu yüzde 34.28’den (2002) yüzde 49.83’e (2011) çıkartarak, 2010 referandumunda ‘Evet’ oylarını yüzde 57.88’e tırmandırarak belli etti.

Tevekkeli Hüseyin Çelik cümlesine “Unutulmamalıdır ki” diye başlamış; bazı önemli konular gerçekten de zaman içerisinde unutuluyor…

Hatırlatması iyi oldu.

YORUMLAR (180)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
180 Yorum