İkame

Sadece miyav diyorlar sanıyordum eskiden. Sonra öğrendim ki çok şarkı varmış bildikleri. O şarkılar beni dinlendirdi. Bu yorucu ve kıyıcı gündem içinde okurlarımı dinlendirecek yazılar yazmak istiyordum, onu anlatmaya karar verdim.

Bir iki hafta önceydi. Timaş Yayınları’nın yetenekli editörü, dostum Burak Genç’in duyurusunda gördüm. Bir haftalık bir yavru annesiz kalmış. Masmavi gözleri, minicik patileri, ürkek bakışlarıyla ev arıyor kendisine.

Eh, hangimiz ev aramıyoruz ki şu dünyada?

Önceleri biberonla beslemek gerekti. Çok acıkınca gelip serçe parmağımı emiyordu. İkame kedi sütünü biberonuyla uzatttığımda beni annesi sanmaya başladığını hissediyordum. İkame sütü biberona koyarken “anne ikamesi” olmuştum ona.

Kedi bana hep “ikame” kelimesini çağrıştırırdı. Çocuğu olmayan çiftler, tanımadığı birini özleyenler, sevgisini paylaşamayan dertliler, tek yaşayan deliler… İnsan neyi arıyorsa, onun yerine koyuyordu kediyi.

Sertap Erener’in Olsun’da dediği “Bi' kedi alırım, sen de anneni çağır” cümlesi bu ikame ihtiyaca işaret ediyordu sanırım. Sezen Aksu’nun sesiyle ezberlediğimiz o müthiş şiirde Kemal Burkay, “Bir kedim bile yok, anlıyor musun?” diye sorarken ikamesini bile bulamadığı için yakınıyordu herhalde.

Kediler böyle, hangi kaba koysak onun şeklini alıyorlar hemen. Hangi anlamı yüklesek ona bürünüyorlar. Ama önünde sonunda o kaba sığmıyor, kendi anlamlarını buluyorlar.

Balat da öyle oluyor. Bana geldiğinde bir avuçtu, şimdi ele avuca sığmıyor. Balat, kedinin adı bu arada. Çok yakışıklı ve çok coşkulu bir erkek çocuğu o. Çok iyi top oynuyor. Çamaşır makinesini ve Bojack Horseman dizisini izlemeye bayılıyor.

Bojack Horseman’ı bilmem kaçıncı kez izlemeye başladım. Müthiş bir çizgi dizi. Hikayesi, karakter dönüşümleri, sembolleri ve yüksek estetiğiyle büyüledi beni. Sanırım Balat’ı da büyülüyor ki ne zaman açsam dizime oturup soluksuz izliyor hepsini.

Biraz canım sıkıldığında göğsüme yaslanıyor, biraz güldüğümde zıplamaya başlıyor. Kitapları dağıtmayı ve kablolarla oynamayı çok seviyor. Bir de Karar Gazetesine bayılıyor. Evdeki gazete sayfalarını minik patileriyle dağıtırken kimin yazısını aradığını söylemiyor.

Gazeteler ne yazık ki pek iyi haberler veremiyor. Siyasetin tüm hayatımızı işgal eden gergin gündemi, bizim başka şeyleri konuşmamızı engelliyor. Bu çirkin gürültü kulaklarımızı tıkıyor. Sokaktaki kedinin, daldaki çiçeğin, bahçedeki çocuğun, kasetteki şarkının, tepedeki ırmağın, kuyudaki suyun sesini duymak her geçen gün daha da güçleşiyor.

Yine de onların her şeye rağmen ve her zaman var olduğunu bilmek gerekiyor. Tüm bunları Balat fark ettirdi bana, ben de size aktardım.

Şimdi siz gazete okurken bir dünya üzücü haber göreceksiniz. Umudunuzu kaybetmeyin. Her mevsim değişir, bahar önünde sonunda gelir.

Her neyle uğraşırsak uğraşalım, bu gürültünün bizi umutsuz ve ruhsuz canavarlara dönüştürmesine izin vermemeliyiz. Bir kedi bulup sevmek, bir ağaç bulup serinlemek lazım.

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
1 Yorum