KHK mağduriyetinde ByLock sorunu
KHK ihraçlarının büyük bir sosyal mağduriyet ve aynı zamanda vahim bir hukuk problemi olduğu artık vicdanlı düşünen herkes tarafından kabul ediliyor. Sadece bu mağduriyeti icra etmiş olanlar siyaseten reddediyorlar.
KHK ihraçlarıyla mesleklerinden atılanların bir bölümü ByLock kullanmakla suçlandı.
251 vatandaşımızın şehit olduğu, ülkemizin bir felaketin eşiğinden döndüğü 15 Temmuz darbe kalkışmasının ardından geniş çaplı tutuklamaların yapılması normaldir. Normal olmayan iktidarın bir daha hukuka dönmemesi oldu. Kuru ile yaşı ayırmadı. Yargı davalarda özenli davranmadı.
Yargı adaletsizlik üreten bir sisteme dönüştü.
***
Türkiye’nin hukuk dışına çıktığı, toplumun akıl tutulması yaşadığı alanlardan biri de ByLock oldu maalesef.
Binlerce insan “ByLockçu” olarak damgalanarak sanık sandalyelerine oturtuldu, vatan haini, darbeci olarak suçlandılar, örgüt üyeliğinden onlarca yıl mahkumiyetler aldılar.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi de 2017/4758 sayılı kararında; ByLock’u FETÖ üyeliği için tek başına delil saydı.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, oy birliği ile verdiği kararda: “ByLock Global bir uygulama görüntüsü altında münhasıran FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının kullanımına sunulan bir uygulamadır.. ByLock iletişim sistemi, somut delillerle kanıtlandığı üzere, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bu suç örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle, örgüt talimatı ile bu ağa dahil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının, her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti halinde, kişinin örgütle bağlantısını gösteren delil olacaktır" dedi. (Karar no: 2017/370)
Yargıtay, bir kişinin telefonunda, kullansın, kullanmasın ByLock’un yüklü olmasını FETÖ üyeliği için yeterli delil sayınca ülke hepten bir akıl tutulmasının içine düştü maalesef.
Bir cinnet hali yaşandı; “irtibatlıymış” denildi, “iltisaklıymış” denildi, “Bylockçuymuş” denildi sorgusuz, sualsiz lanetlendi.
Gazeteler, telefonlarında ByLock çıkanların tek tek isimlerini, sayfa sayfa fotoğraflarını yayınladı.
Daha da vahimini çocuklar yaşadı, on binlerce çocuk “ByLockçunun” “KHK’lının” çocukları diyerek işaretlendiler, dışlandılar, ötekileştirildiler.
***
Fakat çok şükür ki ülkemizde hala vicdanlı hakimlerin olduğunu da gördük. O akıl tutulmasının yaşandığı, en zor dönemde iki hakim eş zamanlı olarak “ByLock tek başına delil sayılmamalıdır, suç eylemler üzerinden oluşur, suç ve suç unsuru arasında kesin delillere ihtiyaç vardır. Hakimler, kişilerin suç potansiyeli taşımasına göre karar vermez. ByLock kullandığı iddia edilen sanık hakkında mahkememize sunulan deliller yetersizdir” kararı verdiler. (26 Nisan 2017)
Zor zamanda hukukçu kimliklerini unutmadılar. Hukuktan, adaletten şaşmadılar.
O iki hakimi hatırlıyorsunuz değil mi? Bir kez daha kendilerine hukuk adına teşekkürle buradan isimlerini hatırlatmak isterim.
O iki hakim, dönemin Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi Başkanı hakim Şenol Demir ve Gaziantep Bölge Adliyesi Mahkemesi 3. Ceza Dairesi Başkanı Hakim Zafer Yarar.
İktidar medyası iki hakimi “ByLock’u delil saymayan iki hakim” diye linç etti, adlarını FETÖ’cüye çıkardı, “FETÖ davasını sulandıran iki hakim” diyerek hedef gösterdiler, günlerce üzerlerinde tepindiler.
Nitekim dönemin HSYK’sı hakim Şenol Demir ve Hakim Zafer Yarar’ı 9 Mayıs 2017 tarihli 678 sayılı Yargı Kararnamesi ile memurluk derecelerini düşürerek bulundukları görevden düz hakimliğe atadı!
Ne oldu, peki?
Yargıtay 16. Ceza Dairesi, verdiği ByLock kararının yanlışlığından geri döndü, ByLock’un tek başına suç delili olamayacağına, kişinin örgütle organik ilişkisinin bulunduğuna dair başka delillerin olması gerektiğine karar verdi, yanlışın devamını önledi.
Yargıtay’ın hukuki yönde verdiği emsal kabul edilecek çeşitli kararları var.
Bu kararların ortak yönü “tüm dosya kapsamının bir bütün halinde değerlendirilmesi suretiyle sanığın takdir ve tayini gerekirken …. Emniyet tarafından düzenlenen eksik ve yetersiz ByLock cbs sorgu sonucuna dayanılarak eksik araştırmayla” diyerek mahkumiyet kararı verilmesini bozmuştur. (Yargıtay, 16. Ceza Dairesi’nin 13 Şubat 2018 gün ve 2018/256 sayılı kararı)
***
Yürürlükteki Türk Ceza Kanununun baş mimarı Prof. Dr. İzzet Özgenç hocamız sosyal medya hesabından “ByLock kullanımı ve ceza sorumluluğu” başlığı altında şu açıklamayı yaptı: “Programın salt indirilmesinin bir önemi bulunmamaktadır. Kişi kapalı devre bir iletişim olduğunu bilerek bu sisteme dahil olmuş olabilir. Salt bu bilgi ceza hukuku sorumluluğu için yeterli değildir. Ceza sorumluluğu bakımından kişinin bu program üzerinden kimlerle iletişime geçtiğinin ve özellikle içeriklerinin büyük önemi” (10 Eylül 2017)
Adli bilişim uzmanı Tuncay Beşikçi aylarca yaptığı bir araştırmanın neticesinde “Mor Beyin” adıyla ByLock kumpasını ortaya çıkardı. Aslında, ByLock kullanıcılarının büyük bir bölümünün farkında olmadan bu haberleşme programının kullanıcısı gibi işlem gördüğünü ortaya koydu.
Nihayet Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı da sonunda MİT ve BTK uzmanlarına hazırlattığı raporlar ile Beşikçi’nin anlattıklarını doğruladı.
Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Yücel Kocaman yaptığı açıklamada “Zaman zaman şikayetlerle itirazlarla karşılaştık. Vatandaşın ByLock bağlantısı görülüyor, başka hiçbir delil yok. Bütün araştırmalara bakıyorsunuz, sosyal çevresine, diğer delillere, FETÖ ile hiçbir bağlantısı görünmüyor ama ByLock bağlantısı gözüküyor. Ortaya çıktı ki, FETÖ kendi gerçek kullanıcılarını gizlemek için bazı vatandaşları iradeleri dışında bu programa yönlendirip tuzağa düşürmüş” dedi. (27 Aralık 2017)
Yani devlet, dün yargısının ByLock’çu diye tutukladığı, damgaladığı, mahkum ettiği 11 bin 480 kişiye “pardon” demek durumunda kaldı.
Akıl tutulması, cinnet hali diye boşuna demiyorum.
AİHM Bylock’un tek başına delil sayılamayacağına dair verdiği karar var.
***
Ben de baştan itibaren ByLock’un tek başına delil olmayacağını savundum. Son olarak Cumartesi günü çıkan yazımda, KHK mağdurlarını savunurken sorunlu bir cümle kurdum: “ByLock indirmemiş, kullanmamış” dedim; indirmek, kullanmak tek başına suç olabilirmiş gibi… Hatalı bir cümleydi. Derdimi daha net anlatmam gerekiyordu.
Nitekim baştan beri tavrımı bilenler beni uyardılar, okurlarımdan ikaz edenler oldu. Eleştirenler oldu. Bu sebeple konuyu hukuki yönleriyle tekrar netleştirmek ihtiyacını duydum.
Bu akıl tutulması halden ancak hukuka geri dönerek çıkabiliriz.