Kayseri olayları planlı bir organizasyonmuş…
İslami cenahın saygın isimlerinden Prof. Yasin Aktay dün Yeni Şafak’taki köşesinde Kayseri’de yaşanan olayların planlı bir organizasyon olduğunu yazdı. Yasin Aktay, AK Parti’de 2012 -2018 yılları arasında İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı, AK Parti Sözcülüğü ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın danışmanlığı görevlerinde bulunan, İslami cenahın saygın isimlerindendir.
Kayseri’de başlayan ve kısa sürede bütün ülkeyi saran vandalizmin “planlı bir organizasyon” olduğu iddiasında bulunan ismin, herhangi bir isim olmadığının altını çizmek için Aktay’ın AK Parti içindeki görevlerini yazdım.
“Planlı bir organizasyon” denildiğine göre kimlerin planladığı da açıklanmalıdır. Toplumsal infial olması da muhtemeldir; ne olursa olsun kesinlikle vandallıktır. Önemli tarafı da budur.
Aktay “planlı bir organizasyon” derken, utanç verici hadisenin bizatihi kendisinden değil,
30 Haziran günü Suriyeli birinin 7 yaşındaki bir kız çocuğuna cinsel tacizde bulunduğu haberinin duyulması sonrası yaşanan 6-7 Eylül olaylarını anımsatan şiddet olaylarından bahsediyor elbette.
Haberin duyulması sonrası bir anda sokağa inen kalabalık gruplar ellerinde taş sopa ne varsa şehirde Suriyelilere ait olduğu bilinen işyerlerini, araçları, evleri tahrip etmeye başladılar.
Sosyal medyada epeyce dolaşan bir bina girişine asılmış “Bu Kur’an Kursu Türklere aittir” bez afiş kötülüğün insan ruhlarını nasıl kararttığını, yitirilenin sadece vicdan değil aklın da kaybolup gittiğinin örneklerinden biriydi…
Kuran Kursu Suriyelerin olduğunda yakılması, yıkılması caiz oluyor demek ki?!
Devam edelim:
Küçük bir kız çocuğuna tacize gösterilen saldırılı tepkiler bir anda mülteci karşıtı protestolara dönüştü. Kayseri sokaklarında bir grup “ülkemde mülteci istemiyorum” sloganları atmaya başladı.
Ve mülteci karşı gösteriler ışık hızıyla ülke geneline yayılmaya başladı, Antep’te Türkiye bayrakları taşıyan bir grup tekbir getirerek Suriyelilerin araçlarını tahrip etti, yine Antep’te yolda yürüyen Suriyeli bir genç bıçaklandı. Bursa’da bir mahallede kalabalık bir grubun toplandığı haberleri geldi, Kayseri’de yaşanan olaylarda 14 emniyet mensubu ve bir itfaiye görevlisi yaralandı.
Polis plastik mermilerle ve biber gazıyla müdahale etmesine rağmen kalabalıkları uzunca bir süre dağıtamadı.
İçişler Bakanı Ali Yerlikaya Türkiye genelinde 1065 kişinin gözaltına alındığını, gözaltına alınanlardan 28 kişinin tutuklandığını, 187 kişi hakkında adli kontrol kararı verildiğini, gözaltına alınanların 468’nin 50 ayrı suçtan adli kaydının olduğunu açıkladı.
Kayseri Olayları insanların bir kitle içindeyken bilinçlerini, duygularını nasıl yitirdiklerini ve insanlıklarından çıktıklarında nasıl bir canavara dönüştüklerini fotoğrafını ortaya koydu.
***
AK Partili Prof. Aktay “Türkiye’ye karşı bu operasyonun bir bedeli var” başlıklı yazısında işte bu hadiselerin planlı bir organizasyon olduğunu yazıyor, açıklıyor.
Aktay böyle diyorsa bir bildiği vardır muhakkak, yazısının başlığından “bedeli” olduğunu söylüyorsa, muhakkak ki bu planlı organizasyonun arkasında kimler olduğuna dair duyumları ya da bilgisi de vardır.
Nitekim “vandallıkla sokakları ateşe vermek kabul edilemez” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan haklı, bu vandallık kabul edilemez.
Şiddete bulaşanlar, cam çerçeve indirenler, dükkanları, arabaları ateşe verenler bedeli neyse ödesinler.
Eğer Kayseri Olaylarının arkasında “planlı bir organizasyon” varsa iktidar bunu ortaya çıkaracaktır, bu ülkeyi ateşin içine atmaya çalışan sorumlularına bedellerini hukuk çerçevesinde misliyle ödetsin.
Peki ama madalyonun asıl yüzünün ortaya çıkardığı utanç verici hakikati ne yapacağız?
***
Kayseri’de 7 yaşındaki bir kız çocuğunun cinsel istismara uğramasının ardından Kayseri Valisinin sokaklara inen halkı evlerine göndermek için sarf ettiği “mesajınız alındı” sözleri ve devamında ve Kayseri Emniyet Müdürü’nün yaptığı açıklama, ne acıdır ki, 22 yıldır dindar kişilerce yönetilen ülkemizin utanmazlığını, devlet kadrolarının utanmazlığını, iki yüzlülüğünü, aymazlığını (söyleyecek çok şey var ama söyleyemiyorum maalesef) ortaya koydu.
Kayseri Emniyet Müdürünün halkı sakinleştirmek amacıyla “mağdur şahıs Türk değil” demesi, evet, aynen böyle söyledi ve Kayseri’de 7 yaşındaki bir kız çocuğu cinsel istismara uğradı diye şehirde kıyameti koparan Kayserililer de “mağdur şahsın Türk olmadığını” öğrenince sakinleştiler ve “mevzunun bizimle alakası yokmuş, Türk değil Suriyeliymiş” diyerek evlerine döndüler!
Ki gerçekte de zaten böyle değil miydi?
Ülkemizde ilk kez mi Suriyeli bir kız çocuğu cinsel istismara uğruyor?
CHP’li Gamze Akkuş İlgezdi, 2019 yılında İçişleri Bakanlığının verilerini kullanarak hazırladığı raporda ülkemizde cinsel istismarın en büyük mağduru Suriyeli kız çocukları olduğunu açıklamıştı.
İçişleri Bakanlığının verilerine göre 2014 -2017 yılları arasında 2 bin 792 mülteci çocuk cinsel saldırıya uğramış ülkemizde. 2014 yılında 170 çocuk cinsel şiddet mağduruyken bu rakam 2017 yılında 1421’e yükselmiş.
Yani çocuk ayrımı yapılmasaydı, ülkesine bakılmasaydı ülkemizde en az beşbin kez kıyamet kopması gerekirdi. Yer yerinden oynaması gerekirdi.
Ama hiçbir şey olmadı.
Nitekim Kayseri’de de mağdur kız çocuğu Türkiyeli sanıldığı için halk sokaklara döküldü, sonra Türk değil Suriyeli olduğu ortaya çıkınca da evli evine köylü köyüne döndü, gitti.
Ülkemiz adına, insanlığımız adına madalyonun öteki yüzündeki asıl utanç bu, o kız çocuğunun ülkesine bakmak da ahlaksızlıktır, vicdansızlıktır.
***
7 yaşındaki bir çocuk sadece 7 yaşında bir çocuktur. Dünyanın neresine giderseniz gidin bu gerçeği değiştiremezsiniz.
Mağdura kimliği, ırkı, sorulmaz, hele hele çocukların dini, ideolojisi, ırkı, ülkesi, kimliği olmaz. Çocuk çocuktur.
Vicdan, merhamet bu kadar mı yitirildi?
Akıl baştan bu kadar mı gitti, bu ülke insanlığını bir daha hiç bulamayacak şekilde yitirdi mi?
Küçük bir çocuğun cinsel istismara uğraması kıyameti koparacak derecede bir vahşettir, insanlık dışı bir olaydır.
Asıl kıyamet devletimizin o Emniyet Müdürü “mağdur şahıs Türk değil” dediğinde kopartılmalıydı. O emniyet müdürü söylediğine söyleyeceğine pişman edilmeliydi. Utancından yerin dibine geçinceye kadar protesto etmeliydi Kayserililer.
Ama halkımız mevzunun bizimle alakası yokmuş diyerek dağılmayı tercih etti maalesef.
Yasin Aktay bir şey daha söylüyor, diyor ki:
“AK Parti seçim kazanmak uğruna sığınmacı politikasını değiştirdi. Sığınmacılarla insani ölçülerin aşılması pahasına mücadele edildiği taktirde seçimlerin kazanılacağı zannedildi. Yapılan sıkı kontrollerle büyük şehirlerimiz Suriyeli sığınmacıların sokağa çıkamayacağı hale geldi.”
Seçim kazanmak için dün “biz Ensar’ız Ensar” diyerek bağrını mültecilere açan iktidar maalesef bugün de seçmenlere yine seçim kazanmak için mültecilere kapıyı gösteriyor, hem de insani ölçüleri aşa aşa…
Oysa iktidarın Ensar olması gerekmiyordu. Ensar olmasını bekleyen de yoktu. İktidarın Ensar olmak gibi bir görevi de yoktu.
Bir devlet ne yapması gerekiyorsa onu yapmış olsaydı bugün mülteci konusu bu raddeye gelmezdi.
Fransa demokrasi konusunda iki yüzlü. Almanya iki yüzlü. Hollanda insan hakları konusunda iki yüzlü…
Bizim ülkemizin durumu nedir peki?