Başka aday gösterseydi CHP yine de kazanır mıydı?
On yedi gün sonra aldığı mazbatası ile tarihe mazbatasını “en geç” teslim alan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak geçen Ekrem İmamoğlu’nun şu sözlerinin altını çizdim:
“Hangi etnik kökenden olursa olsun, hangi ırk, mezhepten olursa olsun hiç bir fark gözetmeyeceğiz. Bu güzel şehre bu güzel insanlara barış, saygı getiriyoruz. Türkü, Kürdü, Lazı, her kesimi selamlıyorum. Bu şehrin Müslümanlarını, Sünnilerini, Alevilerini, Hristiyanlarını, herkesi selamlıyorum.”
“Bu şehri emanet alıp emanet edeceğiz.”
Emanet. Geçici olarak bırakılan, teslim alan kişi tarafından korunup kollanması gereken şey...
Kah bırakılan somut bir eşya olur, kah “şunu şunu”, “şöyle şöyle” yap diye teslim edilen bir şehir, bir makam, bir görev olur...
Dolayısıyla siyasetçilerin, tek bir saniye dahi akıllarından çıkarmamaları gereken husustur; makamların, mevkilerin, yakalarına taktıkları rozetlerin, aldıkları mazbataların, mühürlerin, yetkilerin “geçici” olduğu...
Her siyasetçinin dili söyler bunu da içselleştireni, inananı, gereği gibi davrananı azdır...
Geldikleri makamların kalıcı, kendilerinin ise vazgeçilmez olduğunu sanırlar...
Yani, kazanmayı herkes ister de, kaybetmeyi hazmetmek zordur.
Seçim meydanlarında “hizmette ayrım yapmayacağım” diye yer gök inletilir de...
Seçilip göreve geldikten sonra, bizim gibi siyasal ve toplumsal yozlaşmanın olduğu ülkelerde, hizmette vatandaş ayrımı yapmayan, yandaşlarına nimet dağıtmayan siyasetçiler, yöneticiler azdır...
***
Benim asıl yazmak istediğim hususa gelelim. Millet İttifakı’nın CHP adayı Ekrem İmamoğlu’nun mazbatasını almasının ardından CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, yaptığı basın toplantısında ve sosyal medya hesabından şunları söyledi:
“Ekrem İmamoğlu söz verdiği gibi bundan sonra İstanbul’u kucaklayan bir belediye başkanı olacak, bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.”
“Asıl görevimiz bundan sonra başlıyor. Belediye başkanlarımız artık herkesin belediye başkanlarıdır. Belediye yönetimlerinde partizanlık değil, liyakat esas alınacaktır.”
Evet, asıl sınavları şimdi başlıyor. Sadece İstanbul’da değil. Ankara’da... Mersin’de... Adana’da... Antalya’da...
CHP, vatandaşın kendisine gösterdiği teveccühün hakkını teslim edebilecek mi, vatandaşın kendilerine verdiği krediyi hakkıyla kullanabilecek mi? Beş yıllık sürenin mühleti artık başlamış oldu.
CHP’nin iyi bir şekilde analiz gereken husus; özellikle İstanbul’u, Ankara’yı nasıl kazandıklarıdır.
Şu soruyu sormaları gerekiyor: Biz bu seçimi “tipik CHP” olarak mı, yoksa değişerek geniş kitlelere açıldığımız için mi kazandık?
CHP’nin yetkili kurullarında, en belirgin örnek olarak, İstanbul’da Ekrem İmamoğlu ve Ankara’da Mansur Yavaş profilinin iyi incelenmesi gerekiyor.
Kemal Kılıçdaroğlu diyor ki, “Bu başarı sadece CHP’nin değil, Millet İttifakı’nın başarısıdır.”
Peki soralım:
Millet İttifakı’nın bu adayları İYİ Parti tabanının da oy veremeyeceği klasik CHP’li tipler olsaydı yine de seçilebilirler miydi?
İmamoğlu, AK Parti tabanına sıcak mesajlar gönderebilen bir isimdi.
Hatırlayacaksınız, bazı yerlerde AK Parti’nin adayı sanılmıştı.
Mansur Yavaş da Ekrem İmamoğlu da, AK Partiden aday olabilecek ve AK Partili seçmenin de teveccüh gösterebileceği ve kendisine yabancı hissetmeyeceği isimlerdi.
Tipik CHP’li derken neyi kastediyorum?
Statükocu, devletçi, kendi sabitlenmiş kitlesinin dışına çıkamayan, halka dokunamayan, toplumun değerleriyle örtüşmeyen, elit davranışlı bir gelenekten bahsediyorum.
Bu gelenek kendi politikalarını dayatmaya çalışan yasakçı, içe kapalı, toplumun sorunlarına karşı duyarsız bir siyaset anlayışıydı.
Toplumun taleplerini değil, Kemalist ideolojik kalıpları ön planda tutan bir CHP geleneğinden bahsediyorum...
Bürokratik vesayetten Türkiye’yi çıkartacak demokratik açılımları bile iptal ettirmek için yargıya taşıyan, yasakları savunan CHP...
Pozitif değil negatif siyasi söylem içinde olan CHP geleneğinden bahsediyorum...
Tipik CHP’li derken işte bu davranışları kastediyorum....
Ben size, mesela 27 Nisan 2007 tarihinde, Genelkurmay Başkanlığı’nın gece yarısı internet sitesine koyduğu muhtıranın her satırına katıldığını açıklayan, oh çeken, ilk kez rahat bir uyku uyudum diyenlerden bahsediyorum.
Mesela, partilerinin, genel başkanlarının, Cumhurbaşkanının eşi başörtülü diye 29 Ekim resepsiyonuna gitmelerine engel olanlardan bahsediyorum.
CHP böyleydi... Ancak kabul etmemiz gerekiyor ki, Kemal Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP uzunca bir süredir değişim, dönüşüm gösteriyor.
Sayın Kılıçdaroğlu, laiklik ve rejim bekçiliği üzerinden siyaset yapan CHP’yi devlet partisi olmaktan çıkartıp vatandaşın partisi haline getirmeye, toplumla buluşturmaya çalışıyor.
CHP’nin bugün bu noktaya gelmiş olması, Ekrem İmamoğlu gibi birisini aday olarak göstermiş olması, tarihimizden gelen muhafazakar ve laikçi kamplaşmasını aşmak bakımından ülkemiz için bir kazanımdır.
Türkiye’nin normalleşmesi, demokrasi rayına oturması, toplumsal uzlaşmanın sağlanması, kutuplaşmanın ve toplumsal gerilimin bitmesi için bütün sıkılmış yumrukların açılması, mahallelerin kapalı kapılarının birbirine aralanması gerekiyor...
Görüşmelerin, konuşmaların gelişmesi gerekiyor...
Ben bu bağlamda, Kemal Kılıçdaroğlu’nun, halka dokunma anlamında attığı bu adımları oldukça önemsiyorum. Bütün bunlar Türkiye için bir kazanımdır.
Seçim sonuçlarını böyle de okumak lazım... Seçmen, CHP’ye değiş, daha çok değiş derken, AK Parti’ye siyasal ve toplumsal uzlaşmayı sağla dedi... CHP’nin toplumla barışması, iyi bir muhalefet partisi olması bu ülkenin çıkarınadır.
Velhasıl...
Şimdilik İstanbul seçimleri kesinleşmiş gibi görünüyor. Şimdilik çünkü, AK Parti 44 sayfalık itiraz dilekçesi ile İstanbul’da seçimlerin yenilenmesi için başvuruda bulundu.
Dolayısıyla süreç hala devam ediyor. Yüksek Seçim Kurulu, hukukun sırat köprüsünde. Kurul, AK Parti’nin 44 sayfalık olağanüstü itiraz dilekçesini okuyacak, üç valizle getirilen delilleri inceleyecek ve nihai kararını verecek.