Bakalım HSK ne yapacak?
İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı İsmail Uçar Hakimler ve Savcılar Kurulu’na yargıdaki rüşvet çarkını, yozlaşmayı, suç örgütlerinin yargı ve siyaset ile ilişkilerini ‘dosya dosya’ ortaya koyan 24 sayfalık bir bilgilendirme yazısı gönderdi.
Başsavcısı olduğu Anadolu Adliyesi özelinde somut dava dosyaları üzerinden hem iş takibi ve aracılık yapan, rüşvete tevessül eden, usulsüz tahliye kararları veren yargı mensuplarıyla ilgili HSK’yı, Adalet Bakanlığı’nı bilgilendiriyor hem de suç duyusunda bulunuyor.
İtiraf etmeliyim ki Başsavcı Uçar’ın anlattıkları beni şaşırtmadı; Anadolu Adliyesi nezdinde anlattığı olaylar ülkemizin bütün adliyelerinde yaşanan hadiseler.
Ülkemizde rüşvet alan savcıların, hakimlerin de bulunduğu bilinmeyen bir husus mu?
Polislerin, medyanın, yargıçların, iktidar siyasetçilerinin yer aldığı FETÖ borsası bilinmeyen bir şey mi?
Usulsüz tahliye kararları veren hakimler yok mu?
Ülkemizde “garip tavırlar sergileyen hakimlerin” olduğunu ilk kez Başsavcı Uçar mı açıkladı? Garip tavırlar sergileyen hâkim ve savcılarımız yok mu?
Çok basit bir örnek: Bir Başsavcının damatlığı üzerinde, karısının gelinliği üzerinde nikah masasından kalkıp Cumhurbaşkanını ziyarete gitmesi garip değil mi?
Garip elbette. Yüksel Kocaman Ankara Cumhuriyet Başsavcısı olduğu dönemde bu garip davranışı sergiledi ama! Başsavcı Kocaman nikahtan kalktı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Beştepe’de ziyaret etti, Erdoğan çifte düğün hediyelerini taktim etti.
Alın size açık kaynak!
Yargı ve siyasi tarihimizde başka bir örneği var mı?
Var mı, merhum İsmet İnönü’yü, Celal Bayar’ı, Turgut Özal’ı, Süleyman Demirel’i, Ahmet Necdet Sezer’i hatta Kenan Evren’i Çankaya köşkünde damatlığı üzerinde ziyaret eden bir başsavcı örneği?
Bir cumhuriyet savcısının sosyal medya hesabından muhalefet siyasetçilerine çocuk elbisesi giydirdiği görselleri paylaşması garip değil mi?
***
Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş Ankara’nın göbeğinde gündüzün gözünde vuruldu. Ankara’nın göbeğinde, devletin dibinde cinayet işlendi.
Yargı, kolluk, siyaset üçgeninde neler yaşandı? İnsanın kanını donduran iddialar, kirli ilişkiler ayyuka çıktı ama hiçbir şey olmadı.
Bütün bunların hepsi artık açık kaynak bilgileri.
“Kapalı kapılar ardında, meslektaş sohbetlerinden İstanbul Anadolu Adliyesi’nde para karşılığı sulh ceza hâkimliklerinde erişimin engellenmesine dair kararlar verildiği, usulsüz tahliyeler” yapıldığını söyleyen Başsavcı Uçar yeni bir şey söylemiyor, bir başsavcı olarak teyit ediyor sadece.
O kadar çok örnek var ki…
Başsavcı Uçar, davaya bakan hakimin ismiyle birlikte bir dosyayı anlatıyor. Birileri devreye girmiş o dosyayla ilgili ve bir karar çıkmasını istemişler, istedikleri kararın çıkması için de baskı yapmışlar hakime.
Baskıya rağmen hakimin istedikleri kararı vermeyeceğini anlayınca o hakim tazir edici (azarlayıcı) sözlere maruz kalmış. İsimleriyle birlikte anlatıyor Sayın Uçar. “Muzaffer’in başına gelenleri biliyorsunuz. Bizi dinlemedi gitti, daha onun başına çok iş gelir, bu kafayla giderse” deniliyormuş.
Kendilerinden “biz” diye bahsedenler kim, bilmiyorum!
Ama açık kaynaktan alarak yazabiliriz yine.
Ekrem İmamoğlu davasında neler yaşandı? İmamoğlu’nun davasına bakan hakime ne oldu? Neler anlatmıştı?
Merhum Cemal Kaşıkçı dosyasının Suudi Arabistan’a devredilmesinin doğru olmadığını söyleyen, hukuki gerekçelerle buna itiraz eden davanın hâkimi Nimet Demir’in başına neler geldi?
HSK iktidarın yakından takip ettiği davalarda, iktidarın hoşnut olmayacağı kararlar verenleri sürgün etmiyor mu? Hukuku yok sayarak iktidarın hoşnut olacağı kararları verenleri ödüllendirmiyor mu?
Başsavcı Uçar’ın HSK ve Adalet Bakanlığı’na gönderdiği bilgilendirme yazısı, bir başsavcının isyanı, feryadı aslında.
***
Başsavcı Uçar o bilgilendirme yazısında başka bir şey anlatıyor. Yargıyı düzeltmek için yola çıkanların döneminde yargıdaki yozlaşmanın boyutlarını anlatıyor. Bir yandan yargıdaki bozulmanın, çürümenin adım adım nasıl gerçekleştiğini anlatırken daha özelinde ise yaşadığı büyük bir hayal kırıklığını paylaşıyor, diyor ki:
“Maalesef üzülerek müşahede ettik ki; vatan uğruna gelecek nesillere daha temiz bir toplum oluşturmak için mücadele ederken bu süreçte görev alan kimi yargı mensupları devletten alacağı varmış gibi her türlü kirli işi yapmayı kendinde hak görmeye başladı. Kimi meslektaşlarımız girdikleri kirli ilişkilerde FETÖ’cü hakim ve savcılara rahmet okutur duruma geldiler.”
Bu sözler aslında adresine teslim sözler. Kimi işaret ediyor? Yanılmıyorsam Yargıda Birlik Platformu’nu…
İsmail Uçar da yanılmıyorsam 2014 yılında HSYK seçimleri öncesinde “yargının içinde olduğu kötü duruma dur demek, içine battığı utanç verici durumdan çekip çıkarmak ve yargıya yeniden itibarını kazandırmak” için kurulan Yargıda Birlik Platformu’nun (YBP) üyesiydi.
Bu platformun kurucuları -ki altını çizmekte fayda var, bu isimlerin çoğunluğu ideolojik olarak iktidara yakın kişiler de değildi, çoğunluğu sosyal demokratlardan oluşuyordu- 2014 yılında televizyon kanallarına, gazetelere “yargı o kadar kötü, o kadar güvenilmez bir durumda ki yargıçlar olarak bizler yargının içindeki çürümeden, kokuşmuşluktan utanç duyuyoruz. Yargıçlar olarak bizler bile kendi kurumumuza güvenmiyoruz, vatandaşa nasıl ‘yargıya güvenin’ diyelim. Bizler bu ülkenin yargıçları olarak mahkemelere yolumuz düşmesin diye dua ediyoruz” demeçleri veriyorlar ve “yargı içindeki bu gidişata dur demek” için yola çıktıklarını söylüyorlar, yargıdaki çürümeyi bitireceklerini vaat ediyorlardı.
Platformun sözcüsü Abbas Özden Yargıda Birlik Platformu’nun HSK aday toplantısında yaptığı konuşmada “Bu gidişata ‘Dur’ demenin ve kısır döngüyü bozmanın zamanı gelmiştir” demişti.
***
Platformun başkanı Mehmet Yılmaz HSK seçimlerini Yargıda Birlik Platformu kazandığında adalet kavramına leke düşürecek davranışların yaşanmayacağını vaad ediyordu. Yargıçların birilerinin talimatıyla karar vermeyeceğini, talimatı hukuktan alacaklarını, yargının bağımsızlığına ve tarafsızlığına kavuşacağını, YBP üyesi hakim ve savcılarının AİHS’e, BM etik kodlarına uygun davranacaklarını vaat ediyordu ve bunlara uymayan hakim ve savcılar için HSYK’nın gerekli işlemleri yapacaklarını vaat ediyordu.
YBP’yi kuran o 85 hakim ve savcı yargının en kritik konumundalar. Karar merciindeler. 2014 yılından bu yana da bu isimler hakim HSK’ya, yargıya…
Nasıl bir tablo çıktı ortaya?
Bütün bu olup bitenler karşısında kimsenin sesi soluğu çıkmıyor. Şimdi kalkıp diyecekler ki Yargıda Birlik Platformu yok ki? Ama o platformu kuranlar varlar. Mesela Başsavcı Uçar’ın HSK’ya gönderdiği yazıya sahip çıkıp “bu gidişata dur demek lazım, yozlaşma virüsü kanser gibi sardı yargıyı, bir temiz eller operasyonu lazım” demeleri gerekmiyor mu?
Bakalım bugüne kadar yargının tarafsızlığı konusunda iyi sınav vermemiş olan HSK, bu defa ne yapacak?