Düşünce dünyamızın sönmeyen Ziya’sı
Elimde tüfenk, gönlümde iman,
Dileğim iki: Din ile vatan…
Ocağım ordu, büyüğüm Sultan,
Sultan’a imdad eyle Yârabbi!
Ömrünü müzdad eyle Yârabbi!
Ziya Gökalp
Hâlihazırda yaptığımız tartışmalar yirminci yüzyıl başlarında yaşadığımız problemlerin günümüzde de devam ettiğini gösteriyor.
Bugün yirminci yüzyılın başındaki bunalımların neredeyse aynısını yaşıyoruz, millet olarak. O günün meselesi bugünün meselesi hâlâ.
Yaşadığı döneme ve sonraki zamanlara damgasını vurmuş bir düşünür Ziya Gökalp’e getirmek istiyorum sözü.
Gökalp’in vefatının üzerinden bugün itibarıyla tam bir asır geçmiş. Gökalp’in -yirminci yüzyılın başlarında- üzerinde kafa yorduğu meseleler bugün de canlılığını koruyor. Bugün de yine aynı meseleleri konuşuyor aynı soruların cevaplarını arıyoruz.
Bugün kimlik tartışmaları hâlâ Ziya Gökalp’in düşünceleri ve tezleri üzerinden yapılıyor. Bu durum mevcut toplumsal referanslarda onun düşüncelerinin hâlâ çok önemli bir karşılığı olduğu anlamına geliyor; Gökalp’in fikirlerine yeniden göz atma mecburiyeti doğuyor.
Osmanlının son döneminden itibaren pek çok fikir akımı ‘devleti nasıl kurtarırız’ üzerine düşünceler serdederken gelişti. Bir beka sorunuyla karşı karşıya kalındığı için o düşünceler art arda filizlendi, neşet buldu. Bunları biliyoruz; Batıcılık, Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük...
Devletimizin zor zamanlarında çöküşün acılarını yaşayan ve ‘çıkış yolu’ öneren pek çok düşünür çıktı.
Devlete ve millete ‘yeni hayat’ teklif edenlerin başında gelen bir isim Ziya Gökalp.
Hem değişen çağa hem de yıkılışa şahit bir düşünür olarak Gökalp, çözüm arayışına girişir; sadece bir düşünür olarak yaşamaz, aynı zamanda yukarıdaki andığımız fikirler arası çatışmanın önünü alma misyonunu üstlenir. Devlete ve millete -bir çıkış yolu olarak- önerisini “Türk milletindenim, İslam ümmetindenim, Garp medeniyetindenim” diyerek formüle eder. Türklük cereyanının Osmanlılığın karşıtı olmadığını, aksine onu teyid eden bir cereyan olduğunu söyler. “Türklük, kozmopolitliğe karşı İslamiyet ve Osmanlılığın hakiki istinatgâhıdır.” diyerek yeni kurulacak düzenin ve sistemin de şifrelerini verir. Yeni oluşturulacak düzen Türk milliyetçiliği üzerinde yükselecek, ‘yeni hayat’ bir milletin adı üzerinde neşet bulacaktır.
Altını çizmekte yarar var: ‘Yeni Türkiye’de atılacak her adımın, yapılacak her reformun milletin ruhundan beslenmesi gerektiğini ifade eden Gökalp’in dil meselesinden yeni hukuki düzenlemelere kadar pek çok meselede radikal kopuşlara karşı duruşu vardır.
Diğer yandan Gökalp’in 1924 yılında -Cumhuriyet’in ilanından bir yıl sonra- vefat etmesi Cumhuriyet Türkiyesi’ne ‘Gökalp düşüncesi’nin etkisini sınırlı kıldı. Eserlerinin basımı Cumhuriyet’in ilanından senelerce sonra gerçekleşti. En çok okunan ve üzerinde en çok fikir yürütülen kitabı ”Türkçülüğün Esasları”nın yeni alfabeyle basılma tarihi 1939. Harf inkılabından on bir yıl sonra. Yazılarının derlenmesi ve kitaplarının yayımlanması doğumunun 100. yıl (1976) dönümünde mümkün oldu.
Vefatının 100. yılında şunu söylemek isterim: Gökalp, yaşadığı çağı ve toplumu yakından gözlemleyen bir sosyolog düşünür. Toplumuna ve devletine önerisi var. Onun söyledikleri ve yazdıkları yalnız Türk düşünce tarihi açısından değil aynı zamanda günün meselelerini anlayabilmek ve doğru bir şekilde yorumlayabilmek için hâlâ önemini koruyor.
Gökalp, Cumhuriyet’i yönetenlerin fikirlerine çok büyük etki edemese de yakın tarihimizin en önemli düşünürlerinden ve şahitlerinden biri. Türk milliyetçiliğinin fikir babası.
“Ziya Gökalp’e sahip olmak, Türkler için bir tâlih eseridir” demişti Halil İnalcık.
Milli düşüncenin hangi kapısını aralarsak aralayalım onun düşüncesinin izlerine rastlarız. O sadece bir düşünür değil, ahlakı ve duruşuyla da düşünce dünyamızın sönmeyen Ziya’sı.