Yeni sayfayı millet açtı
Seçim meydanlarında yaşananlar seçim öncesinde kaldı, sonrasına taşınmayacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP lideri Bahçeli, seçim gecesi teyit etti bunu.
Erdoğan açıkça söyledi, AK Parti milleti değil kendi yanlışlarını düzeltecek.
Sandıkla, millet iradesiyle kavga edilmeyecek; yakışan da buydu.
Aksi bir izlenim verilmesine rağmen; sonuçları beğenmemek, tanımamak gibi bir yola girilmesi zaten beklenemezdi.
Dünyanın sonu olur, kıyamet kopar, sistem çöker, rejim bunalımı çıkar, bekamız tehlikeye girer, kaos ve kargaşaya kapı açar, belediyelere teröristler doluşur, İstanbul’la Ankara’yı Kandil yönetir, meşruiyet krizi doğar, düşman karşısında Türkiye zayıflar gibi söylemler tutmadı. Sandığın tasvibinden geçmedi. Milletin onayını alsa, istenen neticeyi sağlardı.
Cumhur İttifakı da sorumlu bir liderlik sergileyerek bunu kabullenmiş görünüyor.
Kaybedilen şehirleri teslim etmemek, yönettirmemek, muhalefet adaylarına başkanlık yaptırmamak gibi bir yola tevessül edilmeyeceği anlaşılıyor.
Sağduyu ağır bastı, aklıselim galip geldi.
Seçmeni etkilemek için kullanılan gözdağlarıydı, ters teptiği de görüldü, seçim sonrası hayata geçirilecek değildi ya korkutmalar, geride bırakıldı.
İstanbul’daki gelgitler bile Ekrem İmamoğlu’na yaradı. Soğukkanlı ve güven veren bir profil çizerek sıkı bir sınav verdi, sandıklar kapandıktan sonra da göz dolduran bir performans çıkardı. Şimdiden potansiyel lider adaylığına, veliahtlık konumuna yükseldi.
Dün de artçı sarsıntılar sürdü sürmesine gerçi...Tartışmasız bir yenilgiyi kabul etmiş değil, mahkemede bitecek bir çekişmeyi tercih etti AK Parti.
Fakat daha fazla zorlamak İmamoğlu’nun yıldızını parlatmaktan, üstüne cila çekmekten, hatta kahramanlaştırmaktan başka bir şeye hizmet eder mi bu saatten sonra? Uzatılmaması, iktidar açısından isabetli olmaz mıydı?
Mansur Yavaş’a zaferini zehir etmek, burnundan getirmeye yönelmek de Ankaralıları cezalandırmaya dönüşeceğinden göze alınmayacaktır.
AK Parti’ye ders çıktı ama denebilirse şöyle; şefkat tokadı gibi ağır bir ders değil de bir şefkat fiskesi yendi.
Dikkatini çekti, iktidarı geriletti ama ezdirmedi seçmen. Bir yenilgi olduğu muhakkak, ancak hezimetten söz edilemez.
İktidardan elini ve desteğini tamamen çekmedi millet, umudunu kesmiş de vazgeçmiş gibi bir tablo koymadı ortaya.
Yine de yarış şartlarındaki orantısızlıkları, eşitsizlikleri, aşırılıkları, doz aşımlarını dengeledi seçmen. ‘İllet, zillet ittifakı’ şeklinde dışavurulan nefret ve düşmanlık söylemlerini sevmediğini, onaylamadığını gösterdi.
Yani muhalefeti de umutlandırdı, önünü açtı, pozitif propaganda dilini ve tavrını cesaretlendirdi, ödüllerle teşvik etti.
Ne açık ara galibiyet, ne silinip süpürülmek gibi su götürmez mağlubiyet...İki tarafa da şans ve imkan sunan, kredi açan ince bir ayar, bir yenişememe dengesine oturdu siyaset.
Doğru değerlendiren, zaferi de yenilgiyi de taşıma rüştünü ispat eden, sineye çekip hazmetmeyi bilen bir sonrakinde ipi önde göğüsleyecek. Kehanet değil görünen köy. Sindirmeyi başaramayan, zafer sarhoşluğuna ya da taşkınlığa savrulan da fırsatı heba edecek...
AK Parti’nin önünde 1989 yerel seçimleri var. Özal’la aynı hataya düştü, kendisini tek meşru kurtuluş seçeneği olarak dayatmayı seçti. ANAP, Ankara ve İstanbul’u SHP’ye böyle kaybetmişti. Eleştiriler dinlense, uyarılara kulak verilse tarih tekerrür eder miydi?
CHP’nin de ibret alacağı örnek, 1994 seçimleri. 1989’daki sürpriz başarısının kıymetini bilemedi, şımardı, iyi yönetemedi ve bir dönemden fazla elinde tutamadı Ankara’yla İstanbul’u. İlk seçimde ikisini birden kaptırdı, 25 yıl boyunca da bir daha buralarda zaferin yüzünü göremedi, geri alma hayaliyle yanıp tutuştu.
Hülasası; ne kaybeden yerinip üzülsün, ne kazanan ‘ne oldum’ deliliğine kapılsın. Hayat devam ediyor ve sandıkta herkes için ayakları yere değdirecek dersler var, almasını bilene!