Türkiye Yüzyılı'nda Ramazan pidesi
11 ayın sultanı mübârek Ramazan geliyor da şu enfes pidesi gelemez oldu, Türkiye Yüzyılı'nın halkımıza ikramı.
Nerede o eski Ramazan pideleri! Burnumuzda tüteceği bir asra girmiş bulunuyoruz.
Kıkırdak gibi atık et dokularıyla yalancı lâhmacun yapılmasına skimpflasyon, deniyormuş. İçine bir şey konmamış boş baklava ise bir shrinkflasyon şaheseri.
Çoklu enflasyon mucizesinin sofralarımıza yansıması böyle.
Kavramları, iktisatçı Mahfi Eĝilmez'in kişisel blogundan okumuştum. Ramazan pidesi örneğiyle de somutlaştırmıştı. Tarife uygun diğer örneklendirmeler benden.
Ramazan geliyor, ilk oruç 11 Mart'ta. Ama Ramazan pidesinden iyi haberler gelmiyor.
Geçen yıl 300 gramlık Ramazan pidesi, 10 liraydı. Bu yıl, ağırlığı 250 grama düşerken fiyatı da 15 liraya yükselmiş. İşte bu, yani boyunun çekip kısalması shrinkflasyona giriyor.
Fakat biz, iktisat kavramlarına bile sığmayan bir enflasyon yaşıyoruz.
Çünkü shrinkflasyonda ürünün fiyatını sabit tutabilmek için boyutuyla, ağırlığıyla oynanıyor.
Oysa bizde ağırlığı 300'den 250 grama düşürülen Ramazan pidesi, aynı paraya satılmıyor, yüzde 50 zamlı satılıyor.
Boş baklava da öyle. İçinde hiçbir şey yok, malzemeden kısılıyor, daha ucuza getiriliyor. Yine de maliyeti düşürülmesine rağmen fiyatı artıyor, eskisiyle aynı kalmıyor.
Skimpflasyon mucizesi olan sahte lâhmacunla çakma baklavaya bakalım. Ağırlıkları, boyutları değiştirilmeden içerikleri değiştiriliyor. Birine kuzu kıyma yerine atık doku, diğerine fıstık yerine bezelye konuyor. Kalitesi düşürülerek çok daha ucuza mal ediliyorlar. Ancak ne ucuzlaması, fiyatları çıkmaya devam ediyor.
Z kuşağı bilmez, bizim gençliğimizde Ramazan pidesi bir başkaydı. Ne tadı ne rengi ne de kokusu, şimdikilere benziyordu. Üstüne çırpılmış yumurta sürülür, çörek otu ve susam dökülürdü.
Uzun zamandır eski Ramazan pidelerine hiçbir yerde rastlamıyorum, lüks iftar davetlerinde bile. Sordum soruşturdum, maliyetini karşılayacak fiyata satamayacakları için fırıncılar artık üretmiyormuş.
En masraftan kaçınmayan, üç-beş çörek otu döküyor üstüne, o kadar, daha kabadayısı yok.
Dün ölüm yıl dönümüydü, manevi evladı da olan sanatçı dostum Ahmet Güneştekin'in geleneksel anma programındaydım, büyük usta Yaşar Kemal'in bir sözünü skimpflasyona uğratarak bitiriyorum...
Demirin tuncuna, insanın pirincine, boş Ramazan pidesinin de en tuzlusuna kaldık.
Bu başarıyı neye borçluyuz, derlerse ekonomik şahlanmalarımız sağ olsun.
AKŞENER'İN SEÇMENE RESTİ
Gün geçmiyor ki İYİ Parti lideri Akşener'in, seçmenle takıştığı yeni görüntüler bir yerden önümüze düşmesin.
Siyasi partiler, halk için kurulur. Sandıkla inatlaşmaz, seçmen iradesiyle de zıtlaşmazlar.
Fakat son izlediğim videoda Akşener, sokakta bir hanım seçmenle atışırken bunu unutmuş gibiydi.
Niye döndünüz, muhalefetten niye ayrıldınız, yollu tepkilere sinirlenip şöyle restler çekiyordu:
"Sizin için mi parti kurduk, oy vermeyin kardeşim, hadi oradan be... "
Seçmen, siyasetçinin velinimeti değil miydi; başka kimin için kuruluyordu ki partiler?
Hem Akşener, muhalif seçmenin oyunu istemiyorsa kimin oyunu isteyecek? Bu inatlaşmayı anlamak zor.