Tasarruf hoş geldi de kime geldi?
Halkın kemerini tâ geçen yıldan sıkıp boğazından kısmaya başlayan iktidar, kamudaki israfı kesmeye ise ancak bu yazdan itibaren bakabilecekti.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, nihayet kamuda tasarruf paketini dün açıkladı.
Makam aracıyla çoklu ve ballı maaş saltanatlarına son verilecekmiş. Maaşlara üst sınır konuyor, araç alım ve kiralamaları kısıtlanıyor. Kısıtlama; personel alımlarını, bina satın almaları ve kiralamalarıyla tâdilatlarını da kapsayacak.
100 milyar lira tasarruf hedefleniyor. Yama küçük, bütçedeki kara delikse büyük, kapatmaya yetmez diye eleştiriliyor.
Farz edelim ki devede kulak değil, diş kovuğunu doldurur...
Uygulama nasıl olacak, kimlerin ayağı yorganın altına çekilecek?
CHP Sözcüsü Yücel, amacın CHP’li belediyelere iş yaptırmamak olduğunu iddia ediyor.
Parti ayrımı yapılır, tasarruf diyetine yalnızca muhalefet belediyeleri sokulur, AK Partili belediyelere arka kapıdan kaynak aktarılırken CHP’li belediyelerin harcamaları kısılırsa fiiliyatta göstermelik kalır. Art niyet konusunda da CHP’nin eleştirisi haklı çıkar.
İktidar, bir taşla iki kuş vurmak için tasarruf rejimine kendi de giriyor gibi gösterip sadece muhalefeti mi sokacak? Yoksa itibarından tasarruf edecek mi? Uygulamada anlaşılacak.
Devleti yönetenler, ayaklarını yorganımıza göre uzatma sözünü tutmazsa bu anlaşılmayacak sanmasın.
Gerçi bu tasarrufların daha fazlası, AK Parti’nin 20 yıl önceki başlangıç vaadiydi.
20 yıl sonra hâlâ arpalığa çevrilen kamu şirketlerini, bankamatik memurlarını, ballı maaşları, makam odası ve konvoy saltanatlarını konuşuyoruz.
Hatırlayın; kamu yönetimi reformu diye bir hazırlık vardı. AK Parti’nin ilk Bakanlar Kurulu’nun iki ana gündem maddesinden biriydi.
Ankara’nın kendinden topladığı abur cubur yetkiler, yerele dağıtılacaktı. Hantal ve obezleşmiş bürokrasi küçültülecek, devlet hizmetlerinde hız ve etkinlik sağlanarak vatandaşın hayatı kolaylaştırılacaktı.
Reformun amacı, ‘önce insan’dı. Önce devletlilerin itibarı değil.
Oysa bugün daha çok yetkiyi kendi tekelinde toplayan aşırı merkeziyetçi bir sistemimiz var.
Ve kamuda çalışan sayımız, 2003’te 2 milyon 187 bin kişiyken 2024’te 5 milyon 238 bine çıkmış.
Makam aracı ve odalarındaki lüks, şatafat patlamasını sormayın bile. En ücra ilçe belediyesi başkanları dahi ne eksiğim var, diye geri kalmamış.
Örneklerini sıralamaya gerek yok, THY›deki maaş ve personel saadetini anmak yeter.
Varlık Fonu kontrolündeki THY’de yönetici maaşları, maşallah Türkiye Yüzyılı’na koşar adım girmişti. Milyon liralardan başlayıp yüz bin liralara doğru yayılıyordu. İkramiyeler, kâr payları, huzur hakları da kaymağı.
Dahası var. Önceki 3 yılda THY çalışan sayısı sadece bin 500 kişi artmışken seçim yılı 2023’te 15 bin kişi daha kadroya doldurulmuştu.
Bunlara da tırpan vurulacak mı? Yoksa tasarruf rejimi dışında mı kalacaklar?
Sâdık kullara ulûfe dağıtımı, çiftlik-i hümayunlar filan padişahlıkta olur. Ama kamuda saltanat sürüldüğü bir gerçek. Son açıklanan tasarruf tedbirleriyle de bu israf düzeni kabul edilmiş oluyor. Gırtlağa kadar batılmış.
Bakalım, israfa son verilecek yerler arasında seçici davranılacak mı, davranılmayacak mı?
HAY ALLAH YİNE Mİ PARALEL KUMPAS!
Ankara Emniyeti’nde üç gözde polis müdürü, görevden uzaklaştırılmıştı.
İktidar medyası ve kalemleri, sebebin yeni bir kumpas girişimi olduğunu yazıyor.
“AK Parti’ye yönelik 17-25 Aralık 2013 kumpasına benzer bir girişimin yaşandığı ortaya çıktı” diyorlar.
Anlattıarına göre yine bir gizli tanık devşirilmiş ve Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü ile bazı eski AK Partili bakan ve milletvekillerine iftira atması, üstlerine suç uydurması için yönlendirilmiş.
Dosya, Ayhan Bora Kaplan çetesine operasyon dosyasıymış.
Üstelik o müdürlerden biri, davadaki bir sanık avukatından 300 bin dolar alırken MİT›e yakalanmış. Ve iddia o ki, rüşvet değil Menzil tarikatına yardım toplamak için istediğini söylemiş.
Ha, bu arada kumpasın hedefinde iktidarın diğer kanadı MHP de varmış.
Dolayısıyla ortaklar arasındaki bir çatışmanın yargı ve Emniyet’teki yansıması değilmiş.
Kumpasçıların, bir Nurcu grubuyla bağlantısı da kuruluyor.
Onu bunu bilmem, tek bir sorum var:
Emniyet’te, yargıda bu paralel cemaatçi, tarikatçı ve partizan yapılanmalar niye hep AK Parti’yi buluyor? Hem sonra neyi paylaşamıyorlar da AK Parti’ye kumpas kurmaya kalkıyorlar? İktidarın iş yapma, kadrolaşma yöntemiyle hiç alâkası yok mu? Tarih, kendi kendine mi tekrar edip duruyor?