Taş pamuğu gibi dış politika
AK Parti dış politikada "Dik dur ama diklenme" prensibiyle yola çıkmıştı.
"Dik durma" iddiası, sonraları kontrolden çıktı, gelene geçene diklenmeye dönüştü. Bir ara yedi düvelin yedisine birden kafa tutmaya kadar vardı iş.
Şimdi malum; emperyalizmle, Üst Akıl'la, darbe rejimleriyle mücadele ikinci plana itildi.
İktidar, kimseyle konuşarak halledilmeyecek bir meselemiz olmadığını söylüyor.
Ama Biden, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın diplomasiye şans verme çağrısına seve seve icabet etmiyor. Ankara'dan, önce bazı adımlar atmasını bekliyor.
Darbeci Sisi'nin Mısır'ı, dizlerinin üstünde sürünerek uzattığımız eli tutmaya koşmuyor. Dışişleri Bakanı Şükrü, bazı şartları olduğunu, ancak Ankara dediklerine gelirse normalleşmeyi düşünebileceklerini açıklıyor.
Ya ümmet kardeşi Suud'a ne demeli! Ankara'dan uzatılan elin üstüne atlamıyorlar. Mısır gibi onlar da Ankara'ya yanaşmak yerine Yunanistan'ın yanında yer alıyor, ortak tatbikata bile katılıyorlar.
Ters düştüğümüz, posta koyduğumuz Körfez hanedanlarına karşı elimizde kalan en güçlü argümansa şu:
"Din kardeşinize başkalarını mı tercih ediyorsunuz, hani biz birlikte İslam NATO'su kuruyorduk, tarihsel bağlarımıza ne oldu, yakışıyor mu size, ayıp değil mi!"
"Sen yoluna biz yolumuza" diye rest çektiğimiz AB ile ilişkileri toparlamak istiyoruz, kapılar derhal açılmıyor, kırmızı halı serilmiyor ayaklarımıza.
İktidar dünyayı yola getirmeyi bıraktı, dünyaya zeytin dalı uzatıyor. Havalara uçuyor, bu habere can atıyor olmalıydılar.
Fakat bozuştuğumuz Müslüman ülkeler de, terslediğimiz Batılı müttefikler de barışma fırsatının ucundan tutmaya o kadar hevesli görünmüyor, alttan almıyorlar.
Köşeye sıkışmamışlar da köşeye sıkıştıran onlarmış gibi Ankara'ya şartlar koşuyorlar, dayatmaya bile kalkıyorlar.
NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, Türkiye'nin Avrupa güvenliği ve savunmasına muazzam katkısını övdü.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da geçen hafta Twitter'dan bir teşekkür jestiyle karşılık verdi. Katkıya devam edeceğimizi bildirdi, bağlılığımızı yineledi.
Fakat Stoltenberg bu hafta, NATO içinde Türkiye ile demokratik haklar konusundaki görüş ayrılıklarının hala çözülmeyi beklediğini hatırlatmasın mı!
NATO için Türkiye'nin vazgeçilmezliğine güvenerek esip gürlemelerimiz unutulmamış.
"Onlar düşünsün, mahkum değiliz, bizi kaybederler" diye "Haçlı" NATO'suna alternatif bir İslam NATO'su kurma coşkunluğumuzun yerinde yeller esiyor.
2015'te Suud'la Türkiye öncülüğünde, bir "Teröre karşı İslam İttifakı Ordusu" kurulmuştu. 200 bin askerle "Kuzeyin Gök Gürültüsü" diye 3 haftalık tatbikat da icra etmişti. 34 İslam ülkesinin güç gösterisiydi. Ama yağmadan dağıldı. Adını anan, yüzüne bakan yok.
Muhataplar; dış politikadaki bu sertliklerimizin taş pamuğu, kaya lifi gibi kırılmadan bükülebilen cinsten olduğunu test etti.
Ucuz popülist hamaset uğruna giriştiğimiz bir maceraydı. Sözümüzün, kararlılık ve ciddiyetten gelen caydırıcılığına zarar vermekle sonlandı. Haklı olduğumuz dosyalarda elimizi, çıkarlarımızı korumakta müzakere gücümüzü zayıflattı. Millete bedel ödetti.
Değdi mi peki?
Bir şiirden bir tivite
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İBB Başkanlığı, bir şiir okuduğu için zamanında düşürüldüğünde niye karşı çıktıysam...HDP’li Gergerlioğlu’nun milletvekilliğinin bir tivit paylaştığı için dün düşürülmesine de aynı sebeple karşıyım.
O nasıl demokrasimizin utanç verici bir ayıbı olarak kaldıysa bu da öyle...
Erdoğan’ın okuduğu şiiri militarist bulmuş, katılmamıştım. Müminler niye asker, minareler niye süngü, camilerimizin kubbeleri niye miğfer olsun?
Ama nihayetinde bir şiirdi. Seçimle geldiği yerden seçimsiz indirilmesine, hapis yatırılmasına gerekçe olamazdı.
Demokrasi ve ifade özgürlüğünü savunmak için, Gergerlioğlu’na da katılmak gerekmez.
Şuna ne söylenebilir:
“Bir barış haberi paylaşmışım, 4 buçuk yıldır hala yayında. Herhangi bir erişim yasağı yok, soruşturma yok, retweet eden başka birisine de soruşturma yok ama bana 2 buçuk yıllık ceza var. Ben seçildikten sonra da yargılamanın durması gerekiyordu.”
Kaldı ki 28 Şubat hukuksuzluklarına, başörtüsü yasağına, Erdoğan’ın şiirden cezalandırılmasına da karşı durmuş, milletvekilliğinin hakkını vermiş bir hak ve özgürlük savunucusu.
Geçmişin de mi hiç hatırı yok ki, AK Parti Grubu bu haksızlığa çanak tuttu, alkışlayabildi!