Rusya'nın taziyesi kabul mü peki?
İçişleri Bakanı Soylu, içimizi yakan terör saldırısından ABD'yi sorumlu tuttu ve köprüleri attı.
Soylu; Suriyeli Ahlam Albashir'in, üstünde 'New York' yazan eşofmanla yakalanmasının ardından açtı ağzını... Ve terör saldırısının ardındaki güç olmakla suçladığı ABD'ye, olay yerinden mesajını iade etti.
Bir yabancı devletle köprüleri atma, ipleri koparma kararını; fevri görünümlü çıkışlarla İçişleri Bakanı mı verir? G-20 Zirvesi'ne giden Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da bundan haberi ve onayı var mı? Bilmiyoruz.
Ama şunu biliyoruz; Erdoğan'la Putin'in 2019'daki Soçi Mutabakatı'ndan beri Kobani'nin denetimi Rusya'da. Ankara bastırınca Trump, ABD askerlerini çekmişti. Kontrol, Rus güçlerine geçmişti.
Rusya ile Türkiye, son 3 yıldır Kobani mıntıkasında 100'den fazla ortak devriye bile attı.
Gizli de değil bu bilgiler.
Soylu, saldırının Kobani bağlantısını tespit ettiklerini söylüyor. "Kobani talimatıyla" yapılmış.
Kobani'nin ve YPG'nin hâmisi olarak da ABD'yi gösteriyor. Onun için ABD Büyükelçiliğinin taziyesini kabul etmedi. Suçlarını yüzlerine vurarak reddetti.
Rus Büyükelçiliği de taziye dilemişti. Onlarınki kabul demek ki. Kobani'yle ve YPG'yle bir alakaları bulunamadı herhalde.
Soylu; "terör örgütü belki üzülecek ama" diyerek, yakalanan faili öldürecek terörisiti de yakaladıklarını açıkladı.
Böylece birtakım ilklere şahit olmaya devam ediyoruz.
En son Mersin'deki dahil, 40 yıldır kendisinden bilinsin diye terör yapan, acımasız sivil katliamlarından çekinmeyen ve kalleş saldırılarını üstlenip kanlı teröristlerini sahiplenen PKK; bu kez saldırıdaki izlerini kaybettirmek ve teröristinden kurtulmak istemiş. Fakat faili ortadan kaldırarak izleri silip rolünü örtbas ve inkar etmesine fırsat verilmemiş. Önemli bir başarı.
Gerçi Reuters; Türk yetkililere dayanarak, Suriyeli Arap kadının IŞİD'le bağlantılı çıkma ihtimalinin de gözardı edilmediğini yazdı. Yine de siz, bu tür dezenfermasyonları dikkate almayın sakın.
Ne de olsa terörle mücadele, popülist şova hiç alet ve istismar edilmiyor. 'Teröristlerin ayakkabı numarasına kadar biliyoruz, şu sayıya düştüler' diye sulandırıldığı görülmedi. Siyasi karalamalarda kullanıldığı, verilen terörist bilgilerinin Mersin'deki gibi doğru çıkmadığı, Suriye'den 13 saat paramotorla uçmalarının akla yatmadığı ya da binlerce teröristin CHP'li belediyelere doldurulduğu belirlenip bir türlü tutuklanamadığı vaki değil.
Dolayısıyla söylenenlere gözü kapalı inanmamak için hiçbir sebep yok.
Zaten piyonların suç ortakları, hemen milletin önüne kondu.
"Kılıçdaroğlu, ekim ayında 'kasımı bekleyin' demişti, patlamayı mı kastetti' sorusu gündemde". Akit, eliyle koymuş gibi zulayı patlattı.
Hele New York Times, İstiklal Caddesi'nin turistlerin uğrak yeri olduğuna vurgu yaparak alçaklığını göstermiş. 'Terörün arkasındakiler, dayanamayıp kafayı çıkardı' diye sunuldu. Kendilerini ele vermişler.
Zira New York'un Broadway Caddesi'nde, Times Meydanı'nda olsa 'şehrin göbeği, turistik merkez' demezmiş Amerikan medyası. Akit ve diğerleri, apaçık bir gerçeği ve delili daha gözler önüne serdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bile 'terör' olduğunu henüz doğrulayamadığı ve Soylu'nun hala konuşmadığı saatlerde, ABD de 'terör saldırısı' diyememiş üstelik. Güya kınarken suçlarını pişkince örtmeye çalıştıklarına başka kanıt mı gerek!
İmamoğlu'nun parmağını da unutmadılar. Güvenlik uyarılarına rağmen, İBB'nin İstiklal'e koyduğu saksılar ve bankları kaldırtmamış.
Alın işte, kimler kimlerle beraber!
***
Karartmaya 'terörün reklamı' gerekçesi
'Sosyal medyayı keserek, yayın yasaklarıyla terörün ve propagandasının önlenemeyeceğini' söyleyenler, terörün ekmeğine yağ sürüyormuş. Ortak acımızı istismara kalkışmak, terörden beslenmekmiş. Adeta teröre sevinmek ve teröristleri sevindirmekmiş.
Vahşet görüntülerini paylaşıp yaymak, 'terör saldırısı' diye adını koyarak kınamak; terörün reklamını yapmaya mı giriyor artık?
Sosyal medyadaki karartmanın gerekçesi, kafaları epey karıştırdı.
Karartmaya kadar tersiydi. Terörü, reklamı olmasın diye örgüt adı vermeden kınamak, faili karartmaktı. Belirsizleştirerek koruyup kolluyor, vahşiliğini gizlemiş sayılıyordunuz.
Karartmayı eleştirmek, halkı yanıltıcı dezenformasyonları savunmak oldu birden.
Pazar akşamı TV izlediyseniz, ekranlarda rastlamışsınızdır böyle deli saçması zırvalıklara.
Polis, teröristi ararken güvenlik zafiyetinden bahsedenler, terörün amacına hizmet ediyormuş.
Şehit cenazesi daha yerde, kaldırılmamışken yanlış bilgi yayarak muhalefeti terörle ilişkilendirdiklerindeyse terörle ve dezenformasyonla mücadele ediyorlardı.
Halkın aldatıcı yalanlardan korunması, hızlı aydınlatmayla değil de tam karartmayla sağlanır ya...
Dezenformasyonla da doğru bilgiyi yayarak değil, meydanı spekülasyonlara bırakarak mücadele edilirmiş meğer.
Yine herkes sorumlu, bir tek güvenliğimizden sorumlu olanların bir sorumluluğu yok anlayacağınız.