Olacakları baştan söylemek yasak
Kimin bedduasını aldıysak Kassandra'nın lânetine uğramış gibiyiz.
Yunan mitolojisinde Kassandra, olacakları görmek ama kimseyi buna inandıramamakla cezalandırılır.
Erzincan İliç'teki altın madeni fâciasının da gelişini gördük, görmedik değil. Fakat diğerleri gibi bundan da kaçınamadık.
Fırat Nehri'nin 350 metre yamacına siyanürlü topraktan dağ yığıldı. Göz göre göre kaydı. Zehir riski taşıyan 10 milyon metreküp atık toprak, birkaç yüz dönüme dağıldı. Üç günden fazladır 9 maden işçisi, heyelân göçüğü altında. Ve öngörüldüğü halde bu tehlikeyi önlemek için kimsenin elinden bir şey gelmedi.
Kanada asıllı şirket, işi bittiğinde 2.4 milyar dolar kâr çıkaracaktı o topraktan. Bilenlerin hesabıyla, Türkiye'ye 22 yılda bırakacağı para ise 1 milyar dolar tutmuyor.
Attığımız taş, ürküttüğümüz kurbağaya değseydi yine neyse de...
Ne çevreci protestolar, ne uzmanların uyarıları, ne Meclis'e taşınması ne de DEVA'lı Mustafa Yeneroğlu'nun "belâ geliyorum diyor" çığlıkları kâr etti.
Nuh, dediler de peygamber, demedi ilgililer.
"İNŞAAT YA RESULALLAH" FELÂKETİ
Şehirleri rant uğruna böyle plansız büyütür, nüfusu tarımdan koparır, tarlaları imara açar, her yere beton dökersek sonu kötü olur, diye diye tüy bitmedi mi dillerde?
Bana mısın, demedi yetkililer.
Yanlış hatırlamıyorsam Birikim dergisi, "İnşaat ya Resulallah" kapaĝıyla çıkalı 15 yıla yaklaşıyor. Ne şantiyeciler dinledi, ne betonlaşma hız kesti.
Müteahhitleri ihya ekonomisinin meyvelerini topluyoruz şimdi. Bakliyat ekim alanı, 20 milyondan 9 milyon dekara düşmüş.
Sözüm ona yapısal tedbir olarak da mercimeği sıfır vergiyle en çok Kanada'dan, canlı hayvanıysa Uruguay'dan ithal ediyoruz.
Enflasyonla büyüme fakirleştirir, kof büyümedir, parayı şişirir ama içini boşaltır; sır değildi, söylendi. Aldıran kim!
Faizi, enflasyonun altına indirme inadının bedelini niye ödüyorsak maden facialarını da ondan yaşıyoruz işte.
Davul, zurnayla gelen diğer felâketlerle ilgili uyarılara ne kadar kulak asıldıysa Çöpler Madeni'yle ilgili uyarılara da işte o kadar kulak asıldı.
Uygun değilken ÇED raporu mu verilmedi, elverişsizken madende kapasite artırımına mı izin verilmedi...
Bir buçuk yıl önce siyanür sızıntısı olmuş, üç ay kapatıp çalışmasına mı yeniden izin verilmedi...
Hepsi verildi de bir tek uyarılara kulak verilmedi.
YETKİLİSİ BELLİ SORUMLUSU YOK
ÇED raporu verilen dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum bile ÇED raporunu savunamıyor, izinlerin sorumluluğunu üstlenemiyor bugün.
AK Parti İstanbul adayı Kurum, geçen gün Kadıköylüleri, çevre katliamlarının hesabını sandıkta sormaya dahi çağırıyordu.
Esad'la, Sisi'yle normalleşme telâşımız farklı mı?
Aklımız sonradan başımıza gelmeye devam ediyor. Her şey olup bittikten, riskler gerçekleştikten, ödenecek ağır bedeller iyice kabardıktan sonra.
Olan olunca yetkililerin ilk başvurduğu da karartma. Yayın ve protesto yasaklarıyla tam sessizlik isteniyor.
Dezenformasyonla Mücadele Merkezi, kayan toprağın atık havuzuyla ilgisini yalanlarken mi doğrulamadı, aynı metinde kendisini mi çürütmedi...
Tunceli ve Sivas valilikleri, protestoya gidilmesin diye yasak koyup seyahat özgürlüğünü mü kısıtlamadı...
PROTESTONUN SIRASI ŞİMDİ DEĞİLSE NE ZAMAN
Aynı nakaratlar tekrar edip duruyor.
Hep nedir gerekçe?
İlk ve acil müdahale yapılırken gürültü koparmanın sırası değildir.
Yalan bilgi ve yapay tartışmalarla kaos çıkarmaya çalışanların derdi, iktidara ve milletin menfaatlerine düşmanlıktır.
Arkasına saklandıkları çevre ve can duyarlılığı da sahtedir. Algı operasyonu çekiyorlardır.
Konuşmanın, yüzleşmenin, protestonun sırası ne zaman gelecek peki?
Önden uyarır, protesto ederseniz felâket tellallığı... Sonra tepki gösterirseniz kargaşa çıkarmak... Baştan ya da sonradan konuşmaya kalkarsanız da fitne, aldatma ve yanıltıcı haberlerle halkı kışkırtıcı manipülasyon...
Cemal Süreya için Tek Yasak'tı ölmek. Ancak bir şartla: "Özgürlüğün geldiği gün/ O gün ölmek yasak"tı.
"Hiç doğmamayı isterdim ama bir kere doğmuşum ölmek yasak", diyen Attila İlhan için her gün yasak.
Kassandra'nın uğursuzluğuna mahkum olanlar içinse geleceği görmek serbest, göçük altında ölmek bile serbest ama olacakları baştan söylemek ebediyen yasak.