Öcalan isteneni verdi de istediğini alacak mı?
Dün akşam saatler 17.00'a yaklaşırken son DEM heyeti İmralı'dan dönmüş, alkış ve zılgıtlar arasında Taksim'deki otele giriyorlardı.
İçerideyse bir gazeteci ordusu tarafından karşılandılar. 300 gazeteci vardı, deniyor.
İktidar medyası dahil, TV'ler canlı yayına hazırdı. Diyarbakır ve Van'da dev ekranlar kurdurulmamış, yine de kalabalıkların toplandığı aktarılıyor.
Heyetin değişmez ikilisi Sırrı Süreyya Önder'le Pervin Buldan'a İmralı'da bu kez Ahmet Türk'le DEM Eş Genel Başkanları Bakırhan ve Hatimoğulları da eşlik ediyordu.
"Asrın Çağrısı" olacaktı. Çağrının ismi bile konmuştu: "Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı".
Nefesleri tutmaya değerdi öyleyse. Fakat öyle miydi, içinden ne çıkacaktı?
Ben "önce görelim, sonra heyecanlanırım" diyerek boş havuza atlamayanlardandım. Merakla oturup izlemeye koyuldum.
Evet, Öcalan beklentiyi karşıladı. Ama beklentisi de var.
Öcalan'dan ne istenmişti, o tutup ne yaptı?
Gelin arka planla başlayalım...
BAHÇELİ'NİN HAKKI BAHÇELİ'YE
Bahçeli; kırmızı kar yağması kadar siyaseten doğaüstü bir çıkışla ön açtı. Öcalan'ı eve çıkaracak Umut Hakkı'na bile yeşil ışık yaktı. Türk milliyetçilerinin en dokunulmaz tabusunu yerle bir ederek yıkan, önyargıları tarumar eden tarihi bir teklifti.
MHP'li Feti Yıldız'a göre Türk siyasetinde 22 Ekim bir milattı. Bugünden sonra siyasi değerlendirmeler 22 Ekim'den önce, 22 Ekim'den sonra diye yapılacaktı.
Öcalan'dan beklenen neydi?
Terör örgütüne önşartsız silah bırakma ve kendini feshetme çağrısı yapması. PKK'nın da tek taraflı olarak buna uyması. Çözüm, süreç, açılım, müzakere yoktu ve olmayacaktı.
"Ne Kandil ne Edirne" işe karıştırılacak, Öcalan ve DEM'le yürütülecekti.
DEM heyeti, İmralı'ya daha önce iki kez gitti geldi. Meclis'teki partileri dolaştı. Edirne'deki Demirtaş'la Kuzey Irak'taki Barzani'ye de uğradılar. Kandil'le Suriye ve Avrupa'daki örgüt şeflerine Öcalan'dan mektuplar ulaştırıldığı dahi söylendi.
Buna "sürecin, şartların olgunlaştırılması" dendi.
DEM'liler, Bahçeli çok olumlu yaklaşırken devlet aklı yani Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın henüz karar vermediğinden, tavrını netleştirmediğinden yakınıyorlardı. Bilahare bu eleştirinin aslında Öcalan'ın mesajı olduğu da anlaşıldı.
Ve nihâyet o gün geldi, üçüncü görüşmeden sonra Öcalan, dağdakilere son talimatını gönderdi.
Gerçi Bahçeli'nin önerdiği gibi Meclis DEM Grubu'nda konuşturulmadı. Gruba görüntülü de seslenemedi.
Ama İmralı'daki son görüşmeye DEM eş genel başkanları da katılarak, diyeceklerini önden onlara yüz yüze deme fırsatı tanındı.
Kandil, Suriye ve Avrupa'daki örgüt merkezlerine ise üç sayfalık yazılı bir çağrıda bulundu.
BARIŞA KARŞILIK DEMOKRATİK TOPLUM TALEBİ
Dağ, fare doğurmadı. Hayır. Elle tutulur bir sonuç çıktı ortaya.
Öcalan, artık anlamsızlaştığı gerekçesiyle örgütünü silah bırakmaya ve kendini feshetmeye çağırdı.
Fakat barışa karşılık demokratik toplum ihtiyacını da sık sık vurguladı. Katılım kanalları açık olmazsa mücadele nasıl demokratik siyasetle yürütülebilir ki zaten?
Yani başlangıç koşullarıyla gelinen nokta, istenenle yapılan arasında bir fark var. Uçuruma dönüşebilir, dönüşmeyebilir de. Kapanıp kapanmayacağı, iktidarın cevabına ve örgütün kalan boşluğu nasıl dolduracağına bağlı.
Dünkü çağrı bir sona, bir bitişe, bir final çizgisine işaret etmiyor. Olsa olsa henüz yeni bir başlama çizgisine geldiğimize yorulabilir.
Maksat öyle ya da böyle hasıl oldu mu, oldu. "Terörsüz Türkiye" hedefinde en kritik eşik geçildi.
Şimdi ne olacak; bir filiz yeşertildi, sıra büyütmekte.
PKK, YPG ve Avrupa kanadı Öcalan'ı dinler mi? Onun demesiyle tek taraflı, şart koşmadan, müzakeresiz, çözümsüz ve açılımsız kendini dağıtır mı?
Yoksa sahadaki fiili durumlarının adının konmasıyla kalır ve pratikte değişen bir şey olmaz mı?
Sırrı Süreyya Önder'in açılış sözlerinde değindi gibi bir umudu, bir filizi yeşertme çabası kondu önümüze. Can suyu verildi ama yeşertmek için daha fazlasına ihtiyaç olacağı da saklanmıyor. Kayda geçirildi.
Önder, Öcalan'ın şu notunu paylaşarak okunan mektuba iliştirdi: "Şüphesiz PKK'nın pratikte silah bırakması ve kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir."
AK Parti adına Efkan Âlâ ise üstüne atlamadı, zafer havasında değildi, A Haber'de çok temkinli bir tepki verdi. Sonuç gerçekleşiyor mu, örgüt çağrıya uyuyor mu; ona bakacaklarını belirtmekle yetindi. Çağrının demokratikleşme ve hukuki tanınma boyutlarına gördüğüm kadarıyla girmedi.
Ha gayret, heba edilmeyecek bir fırsattır, bu kadar yaklaşmışken başarabiliriz. Kutlanacak bir sonuç, tamamına da erelim.














