Kararlı kararsızlığımızı doğru anlamış mıyım!

Cumhurbaşkanı, dirayetli bir duruş sergilediğimizi, Batı’nın Rusya karşısındaki dirayetsizliğini de ibretlik vaka olarak not aldığımızı bildirmişti.

Bu dirayetli duruşun gereği olarak Ankara, Batı’nın sert Rusya yaptırımlarına katılmıyor. Hava sahamız ve ekonomimiz, Rusya’ya açık.

Avrupa Konseyi’nin, Rusya’nın üyeliğini askıya alma kararına da katılmayıp çekimser kalmıştık.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın’a göre:

Batılı muhataplarımız, Rusya’yla köprüleri atmamızı istemiyor. Biz de böyle bir niyetimizin olmadığını söylüyoruz.

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’na göre:

Batılı muhataplarımız, Rusya yaptırımlarına katılıp katılmayacağımızı soruyor. Biz de bu tür yaptırımlara ilkesel olarak katılmadığımızı, katılmaya da niyetli olmadığımızı iletiyoruz. Ama baskı yok, sadece soruyorlar.

Cumhurbaşkanı, bir tavrımızı daha açık, net ortaya koydu:

“NATO’nun genişlemesini hep savunduk, savunuyoruz.”

Rusya’nın, NATO genişlemesini bahane ederek Ukrayna’ya saldırmasını da “haksız, hukuksuz ve kabul edilemez” buluyoruz.

Aynı zamanda, kararlarına ortak olduğumuz NATO’yla Batılı müttefiklerimize bağlılığın arkasında nasıl mı duruyoruz?

AK Parti Sözcüsü Çelik şöyle açtı:

İlkesel olarak sadece BM yaptırımlarına katılıyoruz. (Haksız bulup karşı çıktığımızda da.)

Dolayısıyla ilkemiz, haklı hatta yetersiz bulsak da AB ve ABD’nin yaptırımlarına uymayı kapsamıyor.

Prensip meselesi!

Batı, savaş dışında her yaptırıma başvurmuş. Yine de yetmez diye beğenmeyip dirayetsizlikle suçluyor ve yaptırımlarına uymamayı, ilkesel duruşla açıklıyoruz.

Çavuşoğlu’na göre; çelişkimiz yok, tavrımız ilkesel ve tutarlı.

Hem de ikidir diyor ki:

Rusya’ya, Avrupa Konseyi kapıları kapatılırsa Rus halkı, AİHM’e nasıl başvuracak? Hak kaybı ve mağduriyete yol açmaz mı?

Ondan da çekimser kalmışız.

Oysa Avrupa Konseyi’yle AİHM kararları bizi bağlamıyordu, tanımayabiliyorduk. Anayasa’mızda bağlayıcı olduğu yazsa bile uymak mecburiyetinde değildik.

Rusların mahrum bırakılmamasını bu kadar çok istediğimiz bir haktan, kendi vatandaşlarımız niye yararlandırılmıyor öyleyse!

Çavuşoğlu ve Kalın’a göre; köprüleri atmamamızın bir gerekçesi de şu:

Herkes kapıyı kapatırsa, Batı cephesinden konuşacak bir muhatap aradığında Rusya kimi bulacak?

Birinin de kapıyı açık tutması gerek, işte o görevi biz üstleniyoruz.

Yani...

AB ve ABD’den beklentimiz, çıkarlarından fedakarlıkla kötü polisi oynamaları. Yaptırımlarla Rusya’nın ümüğünü sıkmaları. Daha fazlasını da yapmaları için bastırıyoruz.

Ama bir de iyi polis lazım, o rol de kendimize düşüyor.

Batı, savaşta zorunlu taraf ama biz taraf olmak zorunda değiliz. Çıkarlarımızı düşünmek, dengeleri de gözetmek zorundayız.

Çavuşoğlu ve Kalın, pek ince ayarlı bu denge politikamızı şöyle özetliyor:

Ukrayna’yı destekliyoruz, Rusya’yı kınıyor ve diyalogu kesmiyoruz, Batılı müttefiklerimizle de iletişimde kalıyoruz.

Hiçbirinden vazgeçmiyoruz. Ne taraf olabiliyor ne tarafsız kalabiliyoruz demek.

Böylece...

Dediğimizle yaptığımız birbirini tuttuğu gibi, bir dediğimiz de öbürünü tutmuş oluyor.

Rusya’yı küstürmeme, kızdırmama hassasiyetinin adıysa denge siyaseti. Politikasızlık değil.

Bu arada kendimizi kandırmıyor, gerçekçi bir dış politika izliyoruz.

Aradığımız gerekçeye ulaşılamıyor sanılmasın, bulduk ve her seferinde birini sırayla öne sürüyoruz.

Dirayetsiz Batı’ya da ilkesel ve dirayetli duruş nasıl olur, gösteriyoruz. Tarihe de böyle geçsin. Müttefiklerimiz, buyursun not alsınlar.

Öyle mi?

YORUMLAR (110)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
110 Yorum