İYİ Parti'nin başkalaşma krizi
Ayasofya'yla Sultanahmet Camii'nin gölgesinde kalan küçük, mütevazı bir cami var. Meydanın bir köşesinde, 500 yıldır etrafa huzur ve sükûnet saçan bir gösterişsizlik abidesi olarak duruyor. Boy ölçüştürmeye, büyüklük yarışına, güç ve görkem arayışına kendini kaptırmamanın simgesi gibi.
Elbette Firuz Ağa Camii'nin o dervişâne asâletini, siyasette aramıyorum.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bir vesileyle dediği gibi; siyaset yapıyorlar, tekkeye mürit aramıyorlar.
Ama siyasiler, kendilerini bu kadar da dünyanın merkezine koymamalı. Hayatlarımız, onların etrafında dönmüyor. Seçmenler, çantalarındaki keklik de değil.
Siyaset, garip biçimde şişkin, grandiyöz egoların çatışmasına dönüştü. Partiler ve siyasi kavgaları, lider enaniyetinin sultası altında çok kişiselleşti.
Her şeyi kişisel alıyor, kişilik meselesine çeviriyorlar. Sanki memleketin kendilerinden, egolarını tatminden ve korumaktan başka bir derdi yok. Bütün partili şahıslar, onların şahsiyetine fedâ olsun, beklentisindeler.
Bu büyüklenme yarışı, bu 'benim dediğim olacak/ benim düdüğüm ötecek' inadı muhalefet siyasetini de kilitlemiş, esir almış durumda.
Sonuç; siyasette bir başkalaşma rüzgârıdır dolu dizgin esiyor. Kamuoyuna mal olmuş isimler, gözümüzün önünde bildiğimiz kimseler olmaktan çıkıyor, tanınmayacak hâle geliyorlar.
Partiler arası ve parti içi güç mücadelesi, duruşları bozuyor.
Akşener; partisine savaş açıldığını söyledi, meydan okuyor.
Ortak aday işbirliğine yanaşmadılar, İmamoğlu'nu desteklemek istemediler, diye İYİ Parti'ye, İmamoğlu saldırıyormuş.
Sanki İYİ Parti'deki cadı kazanı; her yerde kendi adaylarıyla seçime ayrı girme kararı almadan önce kaynamaya başlamamış.
Milat, İBB Meclisindeki grup başkanvekilleri İbrahim Özkan'ın taraf değiştirip İmamoğlu'nu tutmasıyla başladı, sanırsınız.
İYİ Parti'de istifaların, karşılıklı para pul ve uçkur davası suçlamalarının ardı arkası kaç zamandır kesilmiyordu. Kovulan kovulana, kapıyı çarpıp çıkan çıkanaydı. O bel altı kavgaların da mı sorumlusu İmamoğlu?
Bir operasyon varsa partinin iç işlerine karışan dış güçlerin işine benzemiyor. Daha çok kendi kendilerine operasyon çekiyor ve muhalefeti sabote ediyor gibiler.
Yazdan beri, İYİ Parti'de bir makas ve kabuk değişikliği yaşanıyor. Ve bunu açıklamakta, yollarını ayıran kendi kurucuları bile zorlanıyor, anlam veremiyorlar.
Genel seçim hezimetinden sonra İstanbul'la Ankara'yı da muhalefete kaybettirme savaşının fitili ateşlendi. Kimin başlattığıysa karşıdan kabak gibi sırıtıyor. Yel değirmenlerine savaş açarak, donkişotluğa vurarak kamufle edilebileceğini düşünmek, safdillik olur.
TIRAŞ BİTİNCE PARODİSİ BAŞLAR
Siyasette başkalaşma, demişken para, güç ve makamın olduğu her alanda metamorfoz örnekleri çoğalıyor.
Futbol, üniversite, siyasi parti ve Meclis grup başkanvekilleri dünyasından önemli figürler, her gün hepimizi şaşırtıyor.
Bir bakıyorsunuz; karakteri oturmuş, ince, kibar, düşünceli, çelebi, gün görmüş sandıklarınız, tersine evrim geçirerek karakter dönüşümüne uğramış ve başka biri olmuş. Statü düşkünü, parasını ve gücünü konuşturan, kaba, hazımsız, görgüsüz, nobran, kimseleri beğenmeyen bambaşka biri. Hâl hareketlerinden tanıyamıyorsunuz.
İlk kez köyünden çıkıp uçağa binecek; hiç görmemiş, kapı kendiliğinden açılıyor önünde, selama duurur gibi ışık yanıyor, musluğu açmadan su akıyor, havaalanında bastığı yol, merdiven hemen yürüyor... Kerâmeti kendinde sanıp 'hele bir bak, kim gelmiş' havalarına giren fıkra kahramanı bile bunlardaki metamorfozun yanında masum kalır.
Makama, paraya, güce fazla kaptırmak, nice dervişmeşreplerin başını döndürüp ne oldum delisi yapabiliyor.
Hiç şaşmaz; sözde destan yazılan büyüklenme dönemlerini hep destansı parodilerin yazıldığı dönemler izler.
Son dönem rastladığımız 'ne oldum' budalalıkları da 'sen benim kim olduğumu biliyor musun, gününü gösteririm sana' fenomenleri de bu türden.
Tıraş Bitince Parodisi Başlar, adlı son destansı taşlama kitabıma verdikleri ilham için müteşekkirim bittabii, nasıl olmam!