İsrail için kendini inkâr eden Avrupa
ABD'nin 51. eyaleti, ileri karakolu gibi benzetmeler, boşa kullanılmıyor. Biden, gövdesini Netanyahu'ya siper etti. İsrailliler bile Başbakanlarını onun kadar sahiplenmiyor.
"İsrail'e bulaşan karşısında ABD'yi bulur" mesajı lafla kalmıyor, arkasına askeri güç de kondu.
'İki devlet, tek millet'miş gibi davranıyorlar. Gazze'ye kara harekâtı dahi Pentagon'dan gelecek takviye için bekletiliyor. ABD, hazırlıklarını tamamlayıp yığınaklarını güçlendirdiğinde başlayacağız, diye İsrail ordu radyosu duyurdu.
Buna rağmen Washington'dan aykırı sesler işitebiliyoruz. ABD yönetiminde, İsrail'e sınırsız destekten rahatsızlıklar var. Dışişleri'nde tepki istifaları, karşı çıkanlar oluyor. New York ve Washington'da İsrail protestoları, Gazze'yle dayanışma gösterileri de...
Geçen 57 Hollywood yıldızı, İsrail'i ateşkese zorlamasını isteyen ortak bir mektup yazdı Biden'a.
İnsan hakları örgütlerini saymıyorum daha. Netanyahu'yu savaş suçlarından sorumlu tutuyor, Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılatmaya çalışıyorlar.
Amerikan medyası ve üniversitelerinde çok ayıp edenlerin yanı sıra Netanyahu'yu ağır suçlayanlara da rastlamak mümkün.
Kısacası; İsrail'e ve Biden'a tepki, ABD'de yasak değil. Ama nasıl oluyorsa Avrupa'da yasaklama, bastırma skandallarının ardı arkası kesilmiyor.
En kötü sınavı veren, Almanya. Frankfurt Kitap Fuarı'nı bile rezil ettiler. Filistin yanlılarını kapısından sokmayacaklar neredeyse. Filistinli yazar Şibli'ye ödül iptaliyle başladı, popüler düşünür Zizek'i konuşturmama girişimleriyle sürüyor.
İsrail'i eleştirdi, Gazze'deki katliamlara sessiz kalmadı, diye piyanist Fazıl Say'ın İsviçre konserleri iptal edildi.
Fransa'da siyasilerin koyduğu eylem yasağını, mahkeme kaldırdı.
Savaş karşıtlığı, barış bildirileri İsrail'de dahi bu kadar bastırılmıyor. Sosyal medya hesaplarına gözaltılar, üniversitelerden akademisyen ihraçları başladı gerçi. Fakat Haaretz gazetesi, Netanyahu'ya demediğini bırakmamaya devam ediyor.
Savaş karşıtı Yahudiler, Başbakanlık önünde toplanıp Netanyahu'yu "def ol"maya çağırabiliyor.
Filistinlilerin hayat hakkı, Tel Aviv'de dahi savunulabilirken Avrupa başkentlerinde savundurmamak da nedir?
Ellerinden gelse ağız açtırmayacaklar. Ne sanat ne düşünce özgürlüğü takıyorlar. İsrail sınırına kadarmış.
Avrupa'nın insan hakları savunuculuğu ve ifade özgürlüğü, İsrail sınırında bitiyor. Sınırın Filistin tarafına geçemiyor demokrasileri.
Avrupa'nın, İsrail için kendini inkâr etmesi; ABD'nin, İsrail için savaşmayı göze almasından daha anlaşılmaz.
Ürdün Kralı Abdullah'tan insan hak ve özgürlükleri dersi dinleyecek duruma düşürdüler kendilerini.
Kral'ın, Kahire Zirvesi'ndeki şu haklı çıkışına hangi yüzle, ne diyebilirler:
"Arap dünyasının duyduğu mesaj açık ve net: Filistinlilerin hayatı, İsraillilerin hayatından daha önemsizdir. Uluslararası hukukun uygulanması isteğe, insan hakları ise ırka ve inanca bağlıdır."
Bu lafları yiyecek kadar yüzünü karartıp kendini İsrail'e feda etmeye değer mi? Batı'nın demokrasi havarileri, sonra utanmadan nasıl dolaşacak meydanda?
PEKİ BİZİM SİVİL TOPLUM BU KADAR MI?
Batı cephesinde yönetimler kötü sınav verdi de bizde sivil toplum ne durumda?
Gazze'ye toplumsal duyarlılığımızla orantılı gösteriler görmedik henüz. Protesto ve dayanışma eylemlerine yansıyandan daha büyük bir duyarlılığa sahibiz aslında.
Muhafazakâr dünyanın öncü dernekleri, güçlü vakıfları kendilerini tutuyor sanki. Temkinli ve kontrollü gidiyorlar.
Batı, Filistin'e destek gösterileriyle İsrail'e karşı protestoları baskılıyor. Elhak doğru.
Fakat siyasilerin yasak ve engellemelerini kaldıracak hukuk da yine orada.
Mahkeme, yasağı kaldırır kaldırmaz Paris'te meydan taştı. Londra sokakları hıncahınç dolduruluyor.
Bizdeyse yasak yok. Peki Londra, Paris, Washington'daki mahşeri kalabalıklar var mı? Yoksa tepkilerin, eski gürlüğünde olmamasını neye bağlıyorsunuz?
AK Parti miting toplamadan büyük kalabalıklarla bağımsız toplanmama siyasetine bağlıyorsanız... İktidarın işaretine bağlı sivil toplum örgütleri, ne kadar sivildir?