İçsiz baklava projesi
Başrollerinde Hülya Koçyiğit’le Kartal Tibet oynuyordu, Ertem Eğilmez filmiydi, sene 1969.
“Boş Çerçeve” filmi çekildiğinde, “boş baklava” daha icat olmamıştı.
Filme adını veren o içli şarkıyı, Belkıs Özener söylüyordu:
“Artık bülbül ötmüyor/Gül dolu penceremde/Yalnız hatıran kaldı, ah/Boş kalan çerçevede.”
Hey gidi günler...
Bugün zevkle dinlediğiniz, popüler birçok muhayyerkürdi bestede imzası var; üstat İsmet Nedim’in kulakları çınlasın.
Şu nağmeler, hangimizi alıp götürmez eski günlere:
“Aşkların en güzelini/Çılgınca sevenini/Yalnız sende bulmuştum/Yalnız senin olmuştum/Son defa seyredeyim/O yaşlı gözlerini...”
Elim gitmiyor şarkının içli havasını bozmaya ama parodisi yazılsa, içsiz baklavaya kaldığımız bugünlere herhalde şöyle uyarlanırdı:
“Baklavaların en lezzetlisini/Çılgınca yenenini/Yalnız cevizlide bulmuştum/ Fıstıklısına da razı olmuştum/Son defa yiyeyim/O tatlı dilimlerini.”
Nereden nereye!...
Bırakın cevizlisini, bırakın fıstıklısını, fındıklı baklavayı bile hasretle anacağımızı kim söylerdi.
Nitekim, kilosu 19 liradan ilk boş baklava ürünleri de vitrine çıktı.
Yağ, un, şeker fiyatları ikiye katlamış. Ceviz, fıstık el yakıyor. Elektrik, doğal gaz, işçilik maliyetlerindeki fahiş artışı da ekleyin.
Cevizli, fıstıklı hakiki baklavanın kilosu 200 liradan başlıyor, ucuzu 100 liradan. Yanına yaklaşılamıyor, bu pahalılıkta herkesin harcı mı?
Tepsiyle almaya gücü yetmeyen, taneyle almaya başlamış. Onu da alamayana, boş baklava üretiyor esnaf. Yani az şerbetli hamur.
Bu Yeşilçam melodramının içine nasıl düştüğümüzü de anımsıyor musunuz?
Her şey, bir safsatayla başladı.
“Erdoğansız, AK Partisiz Türkiye istiyorlar” suçunu kim uydurduysa o başlattı.
Ondan sonra hiçbir şey, bir daha eskisi gibi olmadı.
Seçimle, sandıkta bir iktidar değişikliği ihtimalini; “Erdoğansız, AK Partisiz Türkiye Projesi”ne sokarak suçlaştırdı çığırtkanlar.
En ufak bir eleştiri, en küçük bir uyarı, “sinsi plana hizmet ediyor”du artık. “Amaç iktidarı devirmek”ti. “Türkiye’ye düşmanlık ve ihanet operasyonu”na giriyordu. “Oyun büyük”tü, “Büyük resme bakmak gerek”iyordu.
Sandıkta iktidar değişimi istemeyi bile darbe girişimiyle bir tutmaya kadar gitti iş.
Ve iktidara, yanlışları söylenemez oldu. Söyleyenlere de kulak tıkandı, aldırış edilmedi.
Burnunun dikine bildiğini okumak, ehliyetsizlik, liyakatsizlik, dar kadroculuk, dışlayıcılık, ayrımcılık, kayırmacılık hakmış gibi savunuldu.
Yozlaşma, çürüme vesair yanlışlar, allem kallem kanıksatıldı.
İktidara zarar verecekse doğruyu söylemenin caiz olmadığına, fetva dahi bulundu.
Milleti boş baklavaya alıştırmaya, sıra işte böyle geldi.
“Simit yer, kuru ekmeğe talim ederiz” derken nihayet içsiz baklava da önümüze kondu.
Erdoğan yönetimini, AK Parti iktidarını desteklemeyi demokratik hak görürken aksini ihanet projesi gibi sunmak, kimseye yaramadı. Ne AK Parti’ye ne Erdoğan’a ne de Türkiye’ye.
Yanlışında hikmet, hatasında keramet aramak, iktidara daha çok yanlış, daha çok hata yaptırdı.
“Erdoğansız, AK Partisiz Türkiye istiyorlar” safsatasını uyduran kimse, güya korurken iktidara iyilik değil kötülük yaptı, altını oydu, gerçeklerden kopardı.
İçsiz Baklava Projesi’ne oradan geldik işte.
Muhalefetsiz iktidar, sandıksız demokrasi, seçeneksiz seçim, partisiz siyaset projesi kovalamanın çıkmaz sokağındayız.
Tatlıcı önündeki boş bakışlar, boş hamasetle boş kafaların eseridir. Boş cüzdan, boş mide, boş depo, boş baklava da onların ikramı.
Kaldık mı şimdi elektriksiz ev, gazsız sanayi, benzinsiz araba, parasız millet projelerine!
Cumartesi şarkımız belli, “Boş Kalan Çerçeve”.