Hazırlık depreme mi Kanal İstanbul’a mı?
Hangi varlıklarımızı alacaklarını onlar biliyor, fakat biz bilmiyoruz.
Suud’la, doğrudan yatırımları teşvik anlaşması imzalandı. Emirlikler’le de el sıkışıldı. Onlarca milyar dolardan söz ediliyor.
Ne tür varlıklarımıza doğrudan yatırım yapmaları teşvik edilecek? Onlara sunuldu ama bize açıklanmadı.
Nelerimizin satılacağını bilmemiz gerekmiyor demek.
Independent Türkçe’den Nevzat Çiçek, Kanal İstanbul’un da çantada olduğunu yazmıştı. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi, Kanal İstanbul’u sunmak için ciddi bir dosya hazırlamış.
Tesadüfe bakın ki hemen öncesinde görülmemiş bir şey yaşandı. Çevre ve Şehircilik Bakanı Özhaseki, İBB Başkanı İmamoğlu’yla fotoğraf verdi ve İstanbul’u birlikte depreme hazırlamak için anlaştıklarını söyledi.
Özlediğimiz işbirliği, olması gereken buydu. Ancak başından beri böyle olmadığını da biliyoruz.
Şehrin Belediye Başkanı; İstanbul’da karla mücadele toplantısına bile çağrılmamış, vali ve bakanlarla aynı kadraja dahi sokulmayıp yok sayılmıştı. İmamoğlu nasıl oldu da birden tanınır, sayılır, muhatap alınır oldu?
Sırf olası bir büyük yıkımdan korunma hatırına ise İstanbul için deprem uyarıları yeni değil.
CHP’li İBB Başkanı’nın birlikte, yakın çalışma teklifleri, daha önce kabul edilmedi de neden şimdi edildi?
Bayram değil, seyran değil. İmamoğlu’nu dışlayan ayrımcılığın durup dururken sona ermesi, ister istemez akla şunu getiriyor:
Acaba Kanal İstanbul’u, proje üzerinden Körfez sermayesine pazarlayıp satma planlarıyla bir ilgisi var mı?
Bakan Özhaseki’yle Başkan İmamoğlu’nun omuz omuza vermesi, elbette kutlanır. Görmek istediğimiz, ihtiyaç duyduğumuz dayanışma buydu. Çok sevindirici, bravo...
Ve fakat arkasındaki motivasyon, Kanal İstanbul’a topraktan girecek yatırımcılara güçlü bir mesaj vermek, deprem endişelerini gidermekse iş değişir.
Ben demiyorum, Bakan Özhaseki’nin telefonla arayıp görüştüğü Prof. Dr. Naci Görür diyor:
“İstanbul’u depreme hazırlamak için Kanal İstanbul’u unutacaksın; az yol, az köprü yapacaksın...”
Bakan Özhaseki de İstanbul yıkılırsa belimizi doğrultamayacağımızın farkında ki son demeci şöyle:
“Dünyadaki en riskli 10 şehirden biri. İstanbul, Türkiye demek. Buradaki olası bir sıkıntı, kolay kolay atlatılamaz.”
Öyleyse bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!
Umalım da İmamoğlu’yla Özhaseki’nin deprem işbirliği, lafta ve göstermelik kalmasın. Onun yerine Kanal İstanbul projesi lafta, Körfez’e sunulması da göstermelik kalsın.
SAHİLDEKİ SURİYELİLERDEN RAHATSIZ OLANLARA BAKIN
Otogarlarda, sahillerde, şehir içi otobüslerde, iş yerlerinde denetimler sıkılaştı. Haberlere bakılırsa polis, yakaladığını karga tulumda sınır dışı ediyor.
Geri gönderme merkezleri, bir de 2019 yerel seçimlerinden hemen sonra böyle dolmuştu.
İktidar; İstanbul’u, Ankara’yı göçmen rahatsızlığı yüzünden kaybettiğini düşünüyordu. Arapça dükkân tabelaları bile kaldırtılır olmuştu.
Bu kez seçilmiş pilot bölgelerle sınırlı değil. Tüm ülkede topyekün bir ‘temizlik harekâtı’na girişilmiş gibi.
E belediye seçimleri de yaklaşıyor.
Ensar-muhacir kardeşliği, başka hangi baskı altında rafa kaldırılırdı ki!
İktidar fedâilerinin içinden bir anda Ümit Özdağlar taşmaya başladı.
Suriyeli gençlerin sahilde nargile tüttürmeleri, denize girmeleri artık onlara da fazla geliyor, gözlerine batıyor. Terbiyesizlikmiş, misafirliğini bilmemekmiş, tepemize çıkmakmış, şımarıklık ve küstahlıkmış.
Halkı rahatsız eden böyle tipler, derhal gönderilmeliymiş. Ellerinden gelse mancınıkla Suriye’ye geri atacaklar.
Tepkilerinin şiddetini görseniz; savaştan kaçan göçmenleri ilk kez sahilde, denizde görüyorlar sanırsınız.
Güya seçim öncesi halkın kızgınlığını alacaklar.
Soruna gerçekçi çözüm, insani yaklaşım hak getire. Ne master planı, doğru dürüst bir göçmen politikası talepleri de yok.
Hâlâ ucuz popülizmle günü kurtarma peşindeler.
Ama sorsanız, oradan oraya savrulanlar yine başkaları.