Deprem gerçek de teraneler yapay
Yer bilimciler kaç yıl geriden uyarıyor; "periyodu geldi, Maraş'ta fay kırıldı kırılacak" diye.
Göstermelik egzersizlerle oyalanmayı saymazsak... Hazırlık namına öylece beklerken gün gelip fay kırılıyor, yıkımı büyük...
Yine uyarıyorlar; "artçılar da yıkıcı olacak, bir yıl sürer, fay hattı enerji boşaltarak ilerliyor; sırada Hatay, Adana, Kıbrıs var; Bingöl-Erzincan arasına da dikkat, Marmara depremininse eli kulağında" diye.
Dedikleri çıkmaya devam ediyor. Kehanet değil, bilimsel hesaplara dayanıyorlar.
Hazırlık namına gün gelip o fayların da kırılmasını öylece beklerken bakıyorsunuz, millet yine zihin egzersizleriyle oyalanıyor.
Her seferinde aynı teraneler, usanç verdi...
Yok, Hatay Havaalanı pistini kim tamir etmiş de; yok, hangi yardımı kim dağıtmış da; yok, HAARP dalgalarıyla ABD vurmuş da; yok, uzaydan çubuk atarak dış güçler tetiklemiş de; yok, ikiz deprem tesadüf müymüş de; yok, Maraş'tan sonra Hatay'ın gelmesi manidar değil miymiş de; yok, zamanlamaya dikkat, neden şimdiymiş de; yok bilmem daha neler...
Yapay deprem teorilerinden geçilmiyor. "Allah Allah, hiç olmazdı bizde, tarihimizde yok, fayların üstünde oturmuyoruz ki, nereden çıktı bu depremler, kim itekliyor" şaşkınlığıyla güya bir izah arıyorlar.
Altında muhakkak bir büyük oyun, bir karanlık parmak olmalı...
Deprem uzmanları; yerin altındaki hareketliliğe bakıp gelişini görmemiş, davulla zurnayla uyarmamışlar, böyle olacağı bilinmiyormuş gibi...
Hem deprem; dış güçlerin silahıysa, diz çöktürüp teslim almak ve ezanlarımızı susturup bayraklarımızı indirmek için bizdekini 'düşman' yapıyorsa... ABD'yle Yunanistan da deprem ülkesi, onlardakini kim yapıyor; istedikleri buysa diz çökmeyelim diye elimizden tutmaya niye koştular; Arap'ından Avrupalısına, dayanışma için sembol binalarına bayrağımızı yansıtıp marşımızı neden çaldılar!
'Asrın felâketi' ile şu deniyor: Delik, görülmemiş ölçüde büyük olduğu için yama küçük kaldı. Bugünler için hazırlığımız yetmediğinden değil de...
Asrın yıkımını açıklar mı?
Bu soruya verecek cevabı olmayanlar, başlıyor 'yapay deprem' zırvalıklarıyla kafa bulandırmaya.
Oysa yapay olan, muhalefet belediyelerini kilitleyen, etkisizleştiren yıpratma kampanyalarıydı. 'Teröristlerle doldurdular' farfarasıydı. "Ahmak" dedi diye İmamoğlu'nu, İBB Başkanlığından düşürmeyi savunmaktı. İşi gücü bırakıp ülkeyi, iktidar mücadelesiyle meşgul etmekti. İktidarın, kaç zamandır kendi bekasına yoğunlaşmasıydı. Siyasetin enerjisini, fındık kabuğunu doldurmayacak kısır çekişmelere harcatmaktı. Yedi düvelle cihat ve şahlanma dolduruşlarıyla millete, yıllarını kaybettirmekti.
Hasılı yapay olan; belediyesi iktidarıyla devleti, depreme hazırlanmaktan alıkoymaktı.
Odaklanması gereken gerçek beka sorunu depremken milleti, boş mavallarla oyalayanlar, şimdi de millete, depremi yapay göstermeye uğraşıyor. Tesadüf mü!
ŞEFKAT GÖSTERMEK ZOR MU!
Enkaz, cenazeler henüz kaldırılmış değil. İki hafta olmuş, çadırlar hâlâ bittamam dağıtılmış, açıkta kimse bırakılmamış değil.
İktidardan duyduğumuz şeyler, bunlar mı olmalıydı!
Hatay Havaalanı'nı Kalyon şirketi onardı, iş makineleri pistte görülse de CHP'li belediye sahiplenip kendine pay çıkaramaz; yardım dağıtımında Ahbap filan AFAD'a eş, ortak koşulamaz diye ayırmaya, çıkışmaya sıra gelmemiş olmalıydı.
"Haddini bil, dürüst ol' polemikleri için de vakit erken sanki.
'Şerefsiz, namussuz' ve benzeri hakaretler yağdırmaya ise sıra hiç gelmemeli zaten.
'Koordinatör Vali' Osman Bilgin, Gazianteplilere "devlet olarak geç geldiğimiz için özür diliyoruz" dedi de kötü mü oldu? Devlet adına depremzedelere ayrımsız şefkat ve anlayış göstermekle, eleştirilere katlanmakla, tepkileri sineye çekmekle ne kaybetti?
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Irak Kürdistan Yönetimi hariç, dünyadan gördüğümüz sevgi ve dayanışmaya teşekkür ediyor. Ayrımcılık utancı yaşatmadan teşekkür edilemez miydi?
Ve dış güçlerden esirgenmeyen teşekkürü, insanî sıcaklığı iç güçlerden esirgemek niye?
Gecikilen depremzedeye bir özür çok mu, çok görmek niye?
Kendi insanımıza da iktidarın teşekkür ve özür borcu yok mu?
Yeni Şafak'ın 99'da attığı şu manşeti, her kesimiyle halkça hak etmedik mi?