Davanın garibanları için zor seçim
Mübarek Ramazan günü, Cübbeli Youtuber Hüseyin Çevik’in şu çıkışı konuşuluyor:
“Yok, Tanrı’mıza hamdolsun. Tanrı ne ya? Allah, Tanrı’nın belasını versin, amin.”
Allah’a sırtını dayayan, tüm tanrılara bile yekten savaş açabilir; tek başına bir Tanrı da kim oluyor!
Hoca lakaplı cübbeli fenomenler sayesinde dinî sohbetlerin dili, eğlenceli bir hal aldı.
Bir ara Mehmet Ocaktan, “keşke siyasetin dili daha eğlenceli olabilse” diye içleniyordu.
‘Az eğlenceli buluyor’ diye takılmıştım.
Kara mizah kıvamına çoktan erişmiş, karikatürleşmişti. Maskarası çıkmış bir siyasetin dili, daha eğlenceli nasıl olacaktı?
Üstünden üç yıl geçti, artık kabak tadı da veriyor.
Hayatın kenarında kendi halinde yaşayan garibana dahi geçmiş o dil. Dava insanı olmuş yüksekten uçuyor, alçak irtifalarla işi yok.
Kendi hayatının acı gerçekleri, davanın aşağısında kaldığından; pahalılığı, yoksulluğu, geçim sıkıntısını konuşmaya değer görmüyor fukara.
Geçinememesinin sebeplerini, fakirleştiren kötü yönetimi, yalanları, yolsuzlukları sorgulamasına da gelmiyor sıra.
Önceliği büyük resimde, hep büyük düşünüyor. Takılmıyor küçük detaylara.
Üç günlük fani dünyası yanarsa yansın, öbür tarafta ebedi hayat var, onu kurtarmak için oy kullanacak.
Şu şu yalanlara, dolanlara, yolsuzluk ve haksızlıklara hangi din, iman, Allah izin verir dersen... Hafiften duraksıyor ama derhal toparlanıp büyük düşünmeye devam ediyor.
Emperyalizm, Siyonizm, dış güçler ve diğer öcüler bekliyor çünkü kapıda. Onların kaybetmesi için oy kullanmayıp da ne yapacak!
Sanki cennete muhtar seçiyoruz, dünya hayatımızı daha iyi yönetecek kimseleri aramıyoruz da...
Âhiret seçimi olmadığında kafasını karıştırırsanız öbür büyük motivasyona sıçrıyor hemen; ezan, bayrak müdafaası, din düşmanı dış güçlerle kutsal cihat adına oy atmayıp da ne yapacak!
Davanın garibanı, dış güçlerin de seçime girdiğini ve iktidarla dış güçler arasında bir seçim yapmak için sandığa gideceğini zannediyor.
Ayranı yok içmeye ama dert etmiyor; aklı, fikri atına atlayıp küffar tepelemekte. Aç yattığında yan komşusu bile umursamazken küffar dünyanın kendisiyle uğraştığını biliyor ve o bilinçle gözünü büyük düşünmeye dikiyor.
Kandırılmış, aldatılmış, iradesi fesada mı uğratılmış? Sadece bir üst bilince yükselmiş artık; öyle ekmek, süt, iş, ilaç gibi âdi dertleri, geçici dünya nimetlerini aşmış. Aşmayanların peşinden gidecek kadar hem de.
Dava insanı olduğuna, bir dava için yaşadığına inandırılan kimseyi; çıktığı irtifadan yere indirin, indirebilirseniz. Bir karış havalanmış aklını başına, ayağını bir daha dünyaya değdirmeniz ne mümkün! Haksızlık, yoksulluk ve hatta açlıkla sınanmayı kaybetmeyecektir.
Siyasetin dili daha eğlenceli nasıl olabilirdi ki?
Fakat sıkmadan, bunaltmadan, hoşça vakit geçirtecek siyaset dışı şeyler de okumak istiyorsa bir önerim vardı Ocaktan’a.
Ertuğrul Özkök’ün “Tanrı’yı Gören Son İnsan” kitabı, yeni çıkmıştı. Kıvrak ve sürükleyici diye tavsiye etmiştim.
Yine ne hınzırlıklar yapmış diye almıştım elime. Daha ilk sayfada karşıma, besmele niyetine şu cümle çıkmıştı: “Tanrı’ya inanmadan da Allah’ı sevmek mümkün...”
Allah var, Allah ile Tanrı ayrımını bulması epey kolaylaştırmıştı Özkök’ün işini.
Allah’a dayanmaktan aldığı güç ve serbestliğin hakkını veriyordu. Yarı tanrılarla öteki tanrılardan korkmasına gerek kalmamıştı. Bir uçtan bir uca, inancın bütün uçurumlarında hoplaya zıplaya kalem oynatıyordu. ‘Var mı ikimize yan bakan’ havasında esip gürlüyordu tanrılarla yarı tanrılara.
Yarı tanrılar ve tanrılara bunu yaptırıyorsa sırtını Allah’a dayama gücüne dikkat, etten kemikten rakiplere neler yapmaz! Davanın büyük düşünmeye alıştırılmış garibanlarına etkisini ise size bırakıyorum.
Haklısınız, kimsede o eski ağız tadı yok ama olabildiği kadar, herkese hayırlı Ramazanlar.