Çok iltisaklı bir seneydi yine
‘Teröristtir’ denemiyor, ‘değildir’ de denemiyorsa orada ‘iltisak’ devreye giriyor.
Ne terörist ne değil, iltisaklı!
‘Yarım terörist’ mi yani, ‘uzaktan üye’ gibi bir şey mi?
O da değil. Ortada bir üyelik bağlantısı bulunmuyor, uzak ilişkiden de bahis yok.
Bitişik iki ayrı bina gibi mesafesiz, yan yana olduğu izlenimi var ama örgütlü değil. Örgütle arasında örgütsel bir bağ kurulamıyorsa ‘iltisaklı’ oluyor.
Temaslı gibi.
Diyelim uzaktan akrabası, fi tarihinde yasal görünümlü bir dernekte görülmüş. Filanca tanıdığı, 40 yıl önce bir düğünde terör polisinin takibine takılmış, o sırada bir şüpheliyle halaya duruyormuş.
Hali az kuşku uyandırıyor, biraz olağan şüpheliyse kesin iltisaklıdır!
Bildiniz, ‘iltisak’ aslında bir fişleme deyimi.
Mahkemelik bir suçu bulunamayan ama istihbaratın gözünün de tutmadığı kimselere dosya açılıyor, kanaat notu verilip adına mim konuyor.
Katıldığı, karıştığı, bulaştığı ilişki ve eylemlerde kanunen suç tespit edilemediği için işleme konamıyor.
Fakat mimli şahsın peşini bırakmayan gizli dosyalar bunlar. Bir ömür peşinden gidiyor, görünmez bir duvar gibi güvenlik soruşturmalarında ‘olağan şüpheliler’in karşısına çıkıyor.
Askerde ‘sakıncalı piyade’ye ayrılmak gibi.
AK Parti, mimlenme fişlenme ayrımcılıklarından çok çekmiş bir kadronun partisi.
Özellikle 90’larda, MGK kararlarına dayanan 28 Şubat Süreci’nde zirveye çıkmıştı. Yüzlerce kişi ‘milli güvenliğe karşı irticai faaliyet’ gerekçesiyle ordudan ihraç edilmişti.
İstanbul ve Ankara başta olmak üzere Refah Partili belediyeler, ‘devlet’ten ihraç edilenleri işe almakla az suçlanmadı.
İhraç edilenler, yargıda hak arayamıyordu. Vebalı, damgalıydılar.
Kanuni engel olmadığı halde birkaçını belediyeye doldurmak, güya devlete meydan okumaktı, MGK vesayetini fena kızdırıyordu.
AK Parti, bu mağduriyetlerle iktidara geldi. Ayrımcı vesayet düzenine karşı mücadele etti. Üstünlerin hukuku yerine hukukun üstün olduğu bir düzen kuracaktı. Haklı, güçlü olacaktı. Güçlü, haklı olmayacaktı.
Güvenlik soruşturmasındaki keyfilikleri ve fişleme haksızlıklarını sonlandırmak için düzenlemeler yaptı. 2005’ten itibaren Adli Sicil Kanunu’nu kaç kez değiştirdi. Fişleme yasağı getirdi. Sabıka kayıtlarının saklanabileceği süre ve şartları sınırlandırdı. Sonra silinecekti.
2010 referandumunda, kişisel verilerin korunmasını Anayasal güvenceye kavuşturan da AK Parti’ydi.
Artık kişisel verilerin tutulması, arşivlenmesi, erişimi ve işlenmesi sıkı kısıtlamalara tabiydi.
2016’da, FETÖ darbe girişiminden sonraki OHAL düzeninde fişlemeler, bu kez ‘iltisaklı’ kavramıyla geri döndü hayatımıza.
Kim, neyle ‘iltisaklı’ olursa suç? Milli güvenliğe karşı yapıları, mahkeme değil MGK belirleyecekti.
‘İltisak’ ise somut delil aramayan geniş, keyfiliğe açık ve muğlak bir tanıma oturtuluyor.
Eski şiirde, hasret gideren aşıklara da ‘iltisaklı’ deniyordu. Aralarındaki mesafenin kapandığı manasına.
Yan yana gelmeyi, bitişmeyi anlatan Arapça kökenli bir kelime.
‘Kimler kimlerle beraber’in bir başka ifadesi. Muhalefet, ‘dış güçlerin uzantısı’ olmakla suçlanmıyor mu? ‘Uzantısı’ yerine de pekala ‘dış güçlerle iltisaklı’ diyebilirsiniz yani. Hiç çekinmeyin, uzantısı olmakla iltisaklısı olmak aynı şey.
Hukuki değil siyasi bir terim, farklı karşılıkları bu dönem sıkça ve yaygın olarak kullanılıyor. Bakınız; ‘terörle iltisaklı 557 kişi İBB’ye dolduruldu’ suçlaması ve benzeri örnekler.
Neticede diller, sözcük türetme yapısı bakımından üçe ayrılıyor: Ayrımlı diller. Bükümlü, çekimli diller. Bir de iltisaki diller yani eklemeli, bitişken diller.
Türkçe, iltisaki bir dil. Sonuna ek getirerek yeni sözcükler türetmeye uygun. Ek alırken kelimenin kökü, gövdesi değişmez, sabit kalır.
Bu sene de değişmedi, onu ekle bunu ekle derken yine 90’larla çok ‘iltisaklı’ bir yıl oldu. Seneye Allah kerim.