Charlie Hebdo'yu yok saymaya doğru
İktidar, Amerika'yı yeniden keşfediyor gibi.
Avrupa, ırkçı Wilders'la İslamofobik Macron'dan ibaret değilmiş. Bildiğimizi, sil baştan ögreniyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'la Cumhurbaşkanlığı adına Fahrettin Altun'un son tepkilerinde, bu ayrım gözetiliyor artık.
"Avrupa'daki aklı başında dostlar, İslam düşmanlığıyla, yabancı ve Yahudi nefretiyle birlikte mücadeleye" çağrılıyor.
Ve tiksinç provokasyonlarına gelmeyeceğimiz, iğrenç seviyelerine inmeyeceğimiz, aynı dille karşılık vermeyeceğimiz söyleniyor.
Şirretle şirret, çirkefle çirkef olmayacağımızı, bize yakışan dil, tavır ve sorumlulukla tepki vereceğimizi, klasımızı bozmayacağımızı anlıyorum. İyi yönde bir değişikliğe işaret.
Charlie Hebdo'nun düşmanlığı, sadece İslam'a değil Hristiyanlığa da. Hiçbir kutsal, değer ve sınır tanımıyor. Nefret ve galiz hakaret suçunun başladığı yerde de özgürlükleri bitmiyor. Sadece Cumhurbaşkanımızı değil kendi cumhurbaşkanlarını da aşağılıyor. Papa'yı da aynı nefretle hedef alıyor, Merkel'i de...
Güya düşünce ve ifade özgürlüğü militanlığı, sözüm ona saldırgan mizah fanatikliği yapıyorlar. Haçlı fedaisi değiller, her inanca garezleri var.
İslam'ı vahşetine alet eden terör saldırılarıyla o saldırıları İslam'a ve tüm Müslümanlara mal eden Charlie Hebdo saldırganlığını ayırt etmek önemli.
2015'teki hunhar Charlie Hebdo katliamında, Cumhurbaşkanı Erdoğan bunları zaten ayırmıştı.
Kaybolan bu ayrımların, sağduyuyla birlikte resmi tepkilerimize dönmesi sevindirici.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün şu cümleyi kurdu bir de:
"Karikatürle şahsımı hedef aldığını duydum. Bu tür ahlaksız yayınlara, ne yaptığını görmek amacıyla da olsa itibar etmeyi dahi zul kabul ettiğim için karikatüre bakmadım."
Sanırım, en büyük gücümüz de giriyor devreye: Yok saymak!
ABD'nin Kudüs'ü İsrail'e başkent ilanını nasıl ademe mahkum ettiysek, Çin'in Doğu Türkistan'da yüzlerce cami yıkmasını nasıl yok hükmünde saydıysak, Putin'le Trump'ın İslam muhipliği ve Müslüman sevgisiyle açıklanamayacak somut eylemlerini nasıl görmezden geldiysek bunu da yapabiliriz.
Birkaç 10 bin satan bir sözde siyasi hiciv paçavrasını neden yok sayamayalım?
Hem yok saymamak, o paçavranın ekmeğine yağ sürdü hep. Ucuz provokasyonlarla 2015'ten bu yana, rüyasında göremeyeceği milyonluk tirajlara ulaştı. Beynelmilel oldu, çok dilli basılıyor. Fransa'da satmazken dünyada satıyor bu sayede.
Yokluğa mahkum etmek varken istediği, aradığı tepkiyi verip niye kendi elimizle büyütelim!
***
İRAN DAHİ AKİLLİĞE VE ROL MODELLİĞE TALİP
Terörün dini, milliyeti olamayacağı gibi mazereti de olamazdı.
Peygamberimizi ve İslam'ı terörle ilişkilendiren provokatif karikatürler nasıl kabul edilemezse....Bu iğrençliğin, terörü meşrulaştırmak için kullanılması da öyle kabul edilemezdi.
Melanet, melanettir. İki alçak istismardan biri, diğerini haklılaştırmazdı.
İran Dışişleri Bakanı Zarif bile buradan yükleniyor. Radikal Müslümanlığa oynamıyor. Din savaşı açmak, cihat çağrısı yapmak ve katillerine ferman çıkarmak yerine...Dergiyi fırsatçılıkla, ifade özgürlüğünü kötüye kullanmakla suçluyor.
İhlallere karşı hak ve özgürlükleri savunmak, başka şey. O ülkedeki seçmenleri, yönetimlerine karşı doldurmak ve seçimde oy vermemeye kışkırtmak başka.
İlki, iç işlerine karışmak ya da müdahale sayılamaz. İkincisi ise düpedüz müdahale.
Bu ikisi arasındaki ayrımı da gözettik mi tadından yenmez.
İslamofobiyle mücadele, neye hak doğurur neye doğurmaz? Mücadele nasıl başarılır, hangi dil ve yöntem o ülkelerdeki mağdur kardeşlerimizin hayrına, hangisi zarar verir?
Doğru tepkiyi galiba yeniden buluyoruz.
Unutmayalım ki...
Almanların, yolsuzluk iddiasıyla yaptığı cami baskınında ağır saygısızlık vardı. Ama polisi şiddetle kınamak başka. 'Camiye saldırı'yı, Merkel'in İslam düşmanlığına bağlamak başka.
Salgın döneminde Müslümanlarla dayanışma adına camilerden vakit ve cuma ezanları okutan da Almanya ile Hollanda'ydı.
Batı'da İslam düşmanlığı ve nefretini yayanlara karşı, ortak mücadele ve dayanışmayı büyütmek daha etkili, daha akıllıca olmaz mı?
***
CUMHURİYET SEVİNCİ EVE SIĞDIRILMASAYDI KEŞKE
İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Çataklı, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının yasaklandığını sertçe yalanlamıştı.
Salgın koşullarına uygun şekilde, tüm yurtta coşkuyla kutlanması için tedbirler alınmış.
Nelerin kısıtlanmadığını da sıralıyordu.
Evlerin balkon ve camlarını bayrakla süslemek, çelenk koyma törenleri, YouTube'dan konser ve gösterilere katılmak serbest...
Ama siyasi miting ve etkinliklerdeki gibi kalabalıklar toplanamayacak, toplum sağlığı için sakıncalı.
Keşke milli bayram coşkusu da evlerde yaşatılmakla kalmasa, sevinci sokağa taşıtılsaydı.
Tedbirlere uyarak sokakta, fener alaylarıyla kutlamak da keşke serbest olsaydı.
Bin yaşasın, Cumhuriyet Bayramınızı kutlarım, haneden haneye selamlar.