Cep telefonları düşmanın silahı mı?
Hizbullah'ın, üyeleri için Tayvan'dan sipariş ettiği çağrı cihazları aynı anda patladı.
Lübnan'da, 17 Eylül saat 15.30'da.
9 ölü, 2 bin 800 de yaralı var.
Dün de Hizbullahçıların telsizleri aynı anda gümledi. 3 ölü, yüzlerce yaralı...
Gözler MOSSAD'a döndü.
Hizbullah, bu cihazları takipten kurtulmak için kullanıyordu. Güya daha güvenliydi. Meğer düşmanın bombasını, kendi parasıyla alıp cebinde taşıyormuş.
Gerisini tahmin edersiniz, müthiş bir paranoyayı tetikledi.
Uzaktan kumandayla bataryalar patlatılabiliyorsa hiçbirimiz güvende değildik. Aptal çağrı cihazıyla bunu yapabilen, akıllı cep telefonlarıyla neler yapmazdı!
Peki, bağımlısı olduğumuz teknoloji, meğer düşmanın silahı mıymış? Bizi, istedikleri an can evimizden vuracak düğme, CIA ve MOSSAD'ın masasında mı?
Siber güvenlik uzmanları, yazılımcılar, istihbarat kaynakları New York Times'a konuşmuş. Cevap, hayır.
Operasyonun, çağrı cihazlarına teslimattan önce patlayıcı yerleştirilerek düzenlendiğini söylüyorlar. Yazılıma da bir aktivasyon kodu eklenmiş. Uzaktan kumandalı bombaya böyle çevirmişler.
Yoksa standart yazılıma uzaktan müdahaleyle bataryayı patlatmak mümkün değilmiş.
Yine de sofistike bir operasyon. Sevkiyatı önden istihbar edip kargoya sızmışlar. Şok edici, dehşet uyandıran, sivilleri gözetmeyen, 8 yaşındaki çocuğun da hedef olduğu kör bir kitlesel saldırı.
Fakat cebimizde telefon yerine her an bizi havaya uçurabilecek bir bomba taşımıyormuşuz. O doğru değil.
Tabii bu saatten sonra kime anlatacaksınız.
Paranoya uyandı bir kere, uyumaz daha.
Düşmanın yağmur silahıyla saldırıp sellerle vurduğuna inanan yok mu! Ya bulutları çalıp kuraklık yaşattığına... Yahut HAARP teknolijisiyle sinyal gönderip depremi tetiklediğine inanan!
Komplo severleri gelin de aksine ikna edin!
İsrail sessiz, resmen üstlenmedi. Ama çağrı cihazı katliamının arkasında İsrail'in olduğu, güç gösterisi için yaptığı su götürmez. Olağan ve tek şüpheli, MOSSAD.
Bu kanlı istihbarat şovunun amaçlarından biri de Aksa Tufanı'yla yıkılan imajını geri kazanmak.
Dolayısıyla gücünü abartan, teknolojisini olduğundan üstün gösteren komplolar, İsrail'e yarıyor; elinin uzunluğunu gözde büyütüyor, baş edilmez sandırıyor.
Kadıköy Belediyesinin, bedava içirdiği çorbayla kendisine çip taktığından şüphelenen vatandaş çıkmamış mıydı? Hani içinden bir Atatürkçü çıkmasını buna bağlıyordu. Şimdi MOSSAD'ın hedefi olduğundan kuşkulanmasın da ne yapsın!
İsrail; işi gücü bırakıp peşine düşmüş, istediği an onu öldürebilecek diye gözüne uyku girmez artık.
Her yerde oldukları, hayatımızı gölge gibi kontrol ettikleri paranoyasından da MOSSAD'la CIA işte böyle besleniyor, ona göre.
---------
BİR KOLEKSİYONER HİKÂYESİ'NE HAZIR MISINIZ!
Salı akşamı Feshane Art İstanbul'da tanıtımına gittim, bu cumartesi şehirde 7 sergi birden başlıyor.
Ama 7 serginin 7'si de aynı koleksiyonerden. Hazır giyim ve dekorasyon mağazaları Mudo'nun kurucusu Mustafa Taviloğlu'ndan.
Daha önce görülmedi, bu çapta bir çıkarma ilk kez oluyor.
Taviloğlu, 52 yıldır topladığı çeyizini sergilemeye karar verdi.
Koleksiyonu çok genişti. 52 yılda 903 sanatçıdan 2 bin 412 eser biriktirmişti. Onları kendine saklamayacak, seyirciye açıyor.
Fakat Türkiye'nin en zengin özel sanat koleksiyonlarından biri. Tek mekâna sığmazdı. 7 müze ayarlandı.
Yarım Asırlık Serüven, İstanbul Resim ve Heykel Müzesinde açılacak.
Tandığımız İnsanlar seçkisi, Feshane Art İstanbul'da.
Gördüğümüz Renkler, Galeri Eyüpsultan'la Müze Gazhane'de olacak.
İzlediğimiz Manzaralar, Haliç Tersane'deki İstanbul Sanat'ta.
Tanıdığımız İnsanlar'la Yaşadığımız Şehirler ve Gördüğümüz Renkler ise karma olarak İş Sanat Kibele Galerisi ve Tarihi Likör Fabrikası'nda.
21 Eylül'den 15 Aralık'a kadar sürecek. Sergi boyunca panel ve benzeri çok sayıda etkinlik de planlanmış.
Tahmin edeceğiniz gibi arkasında muazzam bir hazırlık, emek ve dev bir kadro var.
Feshane'deki tanıtıma, tam kadro emeği geçenlerin yanı sıra medya, sanatseverler ve ev sahibi olarak İmamoğlu da katıldı.
Bir Koleksiyoner Hikâyesi, meraklıları 7 ayrı mekânda sürükleyici bir maceraya bekliyor.
Ancak orada bitmiyor. Hemen ardından 17 Ocak'ta da bu kez Feshane'yi, uluslararası sanatçımız Ahmet Güneştekin'in en büyük solo sergisi devralıyor. Küratörlüğünü Christoph Tannert gibi bir otorite üstlendi. Hazırlıklarına kulak misafiri oldum, o sergi de müthiş sürprizlerle geliyor.
İstanbul aylarca sanata doyacak, hazırlanın şimdiden.