Bir değil iki değil Sayın Diyanet!
Camiye siyaset fitnesi sokulduğu, öyle alalecele yalanlamalarla kapatılacak konu değil. Hele Diyanet'in henüz aydınlatmadığı geçmiş partizanlık örnekleri dikkate alınınca hiç değil.
Gelecek Partili Kâni Torun, Ankara Yenimahalle'deki Mevlana Camii'nde kızının vefatının 40. günü için hatim duası okutmak istemişti. Diyanet, bir açıklamayla müftülüğün izin vermediği bilgisini yalanladı.
Yani cenaze sahibinin siyasi kimliği anlaşıldığında birbiri ardınca bahaneler sıralanmamış. Önce kurumlara verilmediği söylenmemiş. 'Ne kurumu' denince bu kez caminin altındaki ikram salonunun tadilata girdiği bahanesine geçilmemiş. Tadilat başladıysa niye imamın bilmediği sorgulanınca da 'henüz girmediği, gireceği' öne sürülmemiş.
Hatta Diyanet'in demesine bakılırsa...
Müftülük, ikram için salonun müsait olmadığını ama camide yapabileceklerini bildirmiş. Yardımcı olmuş, alternatif öneri sunmuş.
Oysa karşı taraf, önerilerine geri bile dönmemiş.
Peki zorları neymiş de kalkıp başka bir ilçeye, ta Bilkent Doğramacı Camii'ne gitmiş, programlarını orada yapmışlar?
Ve neden o camii için ne izin soran olmuş ne de müftülükten müdahil olan? İki müftülüğün yaklaşımları arasındaki bu fark nereden geliyor?
Diyanet; camiye siyaset sokulduğu iddiasını apar topar yalanlayacağına ciddiye aldığını, üstüne gittiğini, etraflıca araştırdığını, kabul edilemez bulduğunu, asla hoş ve mazur göremeyeceğini, doğru çıkarsa partizan personel hakkında gereğini mutlaka yapacağını göstermeliydi.
Camiyi, dini, diyaneti; partilerin üstünde, siyasi ayrışma ve tartışmaların dışında tutmak herkesten önce Diyanet'e düşer. Bunun için var. Fakat daha kendisini bile bundan koruyamazken nasıl başaracak?
Vukuat bunla kalsa hadi neyse de, bir değil iki değil; giderek de kabarıyor...
Beğenmediği siyasetçileri camiden kovmaya kalkan partizanlık, azdıkça azıyor. Cemaate sızmış bu provokatörlere ve ektikleri nifak tohumlarına ne tepki verdiler bugüne kadar?
Parti militanlığı adına tecavüz listesi yayınlayan bir cami derneği başkanı peydah olmuştu. Kâni Torun'u yalanlamak için öne atlayan gayretkeşler, ayağa kalkmıştı da ben mi görmedim?
'Camiler bir partinin tekelinde değildir, haşa parti camisi olmaz, camide militan partizanlara yer yok' demişler miydi?
İlahiyatçı Mustafa İslamoğlu’na, sosyal medyadan “nikahıma alır karım yaparım” diyen bir imam vardı. Ve ona “İğğğ, boşver, o işi başka yaratıklar yapsın” diyen koskoca bir müftü... Ne oldu onlara, hâlâ Diyanet'teler mi? Terfi almadıklarını, ödüllendirilmediklerini nereden bileceğiz? Akıbetleri açıklandı, gereği yapıldı da milletin ruhu mu duymadı?
İlahiyat Profesörü Mustafa Öztürk'ü kâfir ilan edip, 'peygamber zamanında öldürülürdü' fetvası çıkaran müftüden de mi haber yok? Paylaşımını silince gereği yapılmış sayıldı, üstü kapandı mı?
Soru aynı:
Onlar hak ettikleri karşılığı anında görse, arkadan bu örnekler gelir miydi? Nedir Diyanet’i hâlâ tutan!
ARTIK PUTİN DÜŞÜNSÜN!
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsveç'e bir kez daha NATO kapısını kapattı.
Şöyle seslendi:
"İsveç, boşuna uğraşma. Sen benim mukaddes kitabım Kur'an'ın yakılmasına, yırtılmasına müsaade ettiğin sürece biz sizin NATO'ya girmenize 'evet' demeyiz..."
Kur'an'ın yakılmasına müsaade edene tepkimiz buysa yaktırana, azmettirene neler yapmayız!
Aşırı sağcı, NATO ve İslam düşmanı provokatör Paludan'ı bu alçaklığa azmettiren her kimse korkmaya başlasın.
NATO'nun bir numaralı düşmanı olarak hedef tahtasına mı oturtulur, artık ne yapılır bilmem. Bundan sonrasını Putin düşünsün.