Beştepe'den Halep fatihlerine dezenformasyon uyarısı

HTŞ'nin Halep'i fethetmesi, iktidar propagandistlerinin aklını yine başından almıştı.

Sanki Esad güçlerinden Halep'i HTŞ değil de kendileri almış, iktidarın özlenen fethiymiş gibi sahipleniyorlardı.

Hatta hızlarını alamamış, hamaset atına atlayıp Şam üstüne dört nala mahmuzlamışlardı.

İşte o çene mücahitlerine Beştepe'den ilk uyarı geldi.

Bu, bir 'dezenformasyondan uzak durun' uyarısıydı.

Muhalif medyaya yönelik uyarıların aksine, çok nazik ve üstü kapalı bir dille yapıldı.

İletişim Başkanı Fahrettin Altun, dün X'ten ince bir ayar çekti.

"Türkiye’nin meseleye dair tutumuna ilişkin yalnızca resmî açıklamaların" dikkate alınmasını istiyor, toplumu yanıltmaktan kaçınmaya çağırıyordu.

Şöyle bir ikazda bulunuyordu:

"Türkiye’nin Suriye’nin birlik, istikrar ve toprak bütünlüğünü desteklediği, tek amacının milli güvenliğimizin sağlanması ve teröristlerin bertaraf edilmesi olduğu unutulmamalıdır."

82 Halep, 83 Lazkiye, 84 Şam plakalarını hemen dağıtmaya başlayan cengâverlere değilse kime olabilir bu ihtar?

Ankara'nın resmi tutumu belli.

Dışişleri Bakanı Fidan, son gelişmelerin dış müdahaleye bağlanmasını reddediyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "aniden patlak veren gelişmeler" diyerek dışımızda geliştiğini özenle vurguluyor.

Fetih, fatih yakıştırmalarının yanından bile geçmiyorlar.

İktidar, Suriye Milli Ordusunun Tel Rıfat'taki YPG operasyonuyla HTŞ'nin Halep operasyonunu ayırıyor. Ve HTŞ'nin sorumluluğunu üstlenmiyor.

İktidar öyle söylüyor ama tamburası, Türkiye'nin milli çıkarlarına zarar verme pahasına fetih marşları çalmaya devam ediyordu. Her kuşun etini yemeye, her meseleyi iç siyasette ranta çevirmeye alışmışlardı. Halep'in fethini de kendi muhalefet partilerimize karşı zafer kazanmış gibi kutlamakta sakınca görmediler.

HTŞ'nin sorumluluğunu, iktidarın ve Türkiye'nin boynuna asmanın başa ne belâlar açabileceğini biri hatırlatmalıydı. Sözünü dinleyecekleri biri.

"Böyle propagandisti olanın, karalanmaya ihtiyacı yok" diyerek dilimiz döndüğünce siz, ben anlatmaya çalışsak da kâr etmezdi. Etmedi de.

Dışişleri Bakanı Fidan'la Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın HTŞ'ye mesafe koyan diplomatik açıklamaları mı! O dilden anlayacak kapasite ne arar çene mücahitlerinde.

Neyse ki Suriye'de fetih kovalamadığımızı... Esad'dan toprak almayı bırakın, toprak bütünlüğünden yana olduğumuzu... Terör tehdidini bertaraf edip milli güvenliğimizi sağlamak dışında bir müdahalemizin söz konusu olmadığını ve olamayacağını, İletişim Başkanı'ndan da duydular.

Siz onu külahımıza anlatın, Halep'in fethine sevineceğinize üzülecek kadar gözünüzü kör etmiş Erdoğan nefreti, taktik gereği iktidar öyleymiş gibi yapıyor ama bal gibi de Halep'i Türkiye fethetti, biz biliyoruz; diye hâlâ aynı telden çalıp yine fetih türkülerini okuyacaklar mı bakalım.

KORE DALGASI'NA NAZAR DEĞDİ

Maşallah, dediği üç gün yaşamayanlardan değilim. Ancak üstüne geldi; geçen hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan, K-pop tartışması açmıştı.

Cem Karaca'yı, Barış Manço'yu bilmeyenlerin K-pop dinlemesinden rahatsızdı.

Ben de yaramız ortak, diye Cumhurbaşkanı'na hak vermiş ama nedeninde ayrıldığımızı yazmıştım.

Barış Manço'yu, Cem Karaca'yı bilmeyenlerin K-pop dinlemesi, Güney Kore'nin müziğimize bir saldırısı değildi.

Kültür politikalarında onların başarısını, bizimse başarısızlığımızı gösteriyordu. Çıkarılacak dersler vardı.

1997'deki Asya mâli krizini Güney Kore fırsata çevirmiş, destek ve teşviklerle dünyaya dizi ve müzik ihracına yönelmişti. Kore Dalgası'nın sihri buydu.

K-drama, K-pop salgınlarının arkasında 30 yıllık devlet politikası vardı. Onun meyvelerini topluyorlardı. Gangnam Style klibi, YouTube'da 4 milyardan fazla izlenmeyi kendiliğinden yakalamamıştı.

Haftası dolmadan Kore Mucizesi'nin büyüsü bozulmasın mı!

Devlet Başkanı Yoon, kendisi ve bakanlarını yolsuzluk suçlamalarıyla azil kıskacından kurtarmak için sıkıyönetim ilan etti. Meclis'i kapatıp partileri yasaklamaya, demokrasiyi askıya almaya kalktı.

Güya muhalefet; içerideki düşman gibi Kuzey Kore'ye çalışıyor, işleyişini kilitleyerek demokrasiyi yıkmaya ve Meclis diktatörlüğü kurmaya uğraşıyordu. Yoon da bir vatansever olarak, bu devlet düşmanlarını sıkıyönetimle yok edecekti.

Gerçi ters tepti. Sivil darbe girişimi, halkın ve Meclis'in karşı koyma iradesiyle püskürtüldü.

Fakat Güney Kore'ye yakışmadı. Yoon'un suçlamaları, bayat ve yaratıcılıktan uzaktı. Kuzey Kore diktatörlüğünden tanıdık klişelerle ülkesinin imajını yerle bir etti. 30 yıllık emeğe yazık oldu, büyük hayâl kırıklığı.

Şimdi daha sert azil ve istifa baskılarıyla karşı karşıya. Onunsa kendinden başka derdi yok, direnerek ülkesine ettiği kötülüğü büyütüyor.

YORUMLAR (62)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
62 Yorum