Bayramda Dallas mubabbetleri
Bayramlaşma sohbetlerinde laf dönüp dolaşıp Dallas'a geliyor. Sizde de oluyor mu?
Hoşbeş arasında biri, "Dallas gibi olmuşlar" diyor. Diğeri itiraz ediyor; "Dallas, bunların yanında mazbut aile dizisi kalır".
Tuhaf yanı, kimse de sormuyor; kim bunlar, ne Dallas'ı?
İsimlere, ince detaylara girmeden, kapalı konuşarak bile anlaşıyorlar. "Bu kadar kim kime, dum duma entrika Dallas'ta yok" demeleri yetiyor.
Müge Anlı şovlarındaki çarpık yakınlaşmalardan, Cihangir marjinallerinin sözüm ona dejenere ilişki durumlarından daha çapraşık, daha yoz geliyor insanlara.
Kulak dolgunluğum vardı tabii. Ama alelâde bir magazin cıvıklığı olarak. O ondan, bu bundan boşanmış da birbirleriyle evlenmişler; iç içelikleri, fazla yüz göz oluşları nahoş belki ama Allah mesut etsin, başkalarının hayatı, kime neydi?
"Troliçe", dile düşmüş. Dedikoduların yaygınlığına şaşırdım dolayısıyla, şaşırmadım değil.
'Aile yapımızı asıl, onu korumaya soyunanlardan kim koruyacak' sorgulaması, almış yürümüş.
İktidarın asıl, yeminli muhafızlarından kendisini nasıl koruyacağıı gibi bir çelişki.
Mahallenin ahlâkı, ahlâk fedâilerinden korunamamış. İki yüzlü ahlakçılık sorunu yani. Ahlâk, ahlâklı olmak içindir ya; başkasına dayatıp ahlâkçılık taslamak için değil...
Bir de Sisi'yle, Esad'la "ipleri koparma, lazım olur" diyen Japon atasözü çokça dolaşımda.
"Bebecan deme, lazım olur" esprileri gırla gidiyor.
Mehmet Şimşek'in arkasından çalınmadık teneke mi bırakılmıştı! O gün yuhalatanlar, bugün rica minnetle Şimşek'e ip atıyor. Ya yarın Babacan'ın da geri dönüp kurtarmasına ihtiyaç duyarlarsa?
Yüz yüze baktırmayacak suçlamalar, yadırganıyordu muhabbetlerde. "Hain deme, lazım olur" takılmalarıyla.
Her neyse... Madem Dallas'a ilgi ve merak tekrar uyandı, yaşı yetmeyenlere bir hatırlatma.
Komünizmin sonunu, bir gün rejime gelen bir film kaseti başlatmıştı.
Pop grubu Eurythmics’ten Dave Stewart, Sovyetler’in son lideri Gorbaçov’dan aktarıyordu. 90'larda dinlemişti ondan.
Kapalı rejimin çözülmesinde Dallas dizisi, büyük rol oynamış meğer.
Bir el, Rusya’da bir VHS cihazını çalıştırıp diziyi korsan olarak yayınlamış. İzleyenler de ‘yani ABD’de insanlar böyle yaşıyor’ diye şaşalamış.
Dallas, işte o yarım saatte komünizmin çöküşünü, diğer her şeyden daha çok etkilemiş.
Amerikan pembe dizisiydi Dallas. 1978'den 91'e kadar sürmüştü. Bizde de efsaneydi. Ewing ailesinin petrol imparatorluğunu anlatıyordu. Kirli entrikalarıyla Ceyar karakteri, hâlâ unutulmaz. Popüler kültürde karaktersizlik ve ahlâkî çürümenin baş sembollerinden.
Büyülü, renkli dünyasıyla Sovyet vatandaşlarının da gözünü açacakmış; kim derdi!
Halbuki Sovyet halkı, devletleri sayesinde gül gibi geçinip giderken dışardakilerin süründüğünü sanıyordu.
Batılılar aç ve açıktaydı güya, sahipsizdi. Kendileri tarafından kurtarılmayı bekliyorlardı.
Pravda gazetesinin 'gerçek' diye çizdiği dünya, palavra çıkmasın mı!
Hiç de kendilerine anlatıldığı gibi olmadığını, diziyi izleyince anlayacaktı Ruslar.
Dallas, nereye girse bozuyor.
Bir de Kılıçdaroğlu'nun "Alevi" videosu, bozuyor ezberleri.
Seçimi, kimlik kavgasından çıkardı.
İlk hissiyatımı, Twitter'dan paylaşmıştım.
Ülkesini en çok seven; kin ve nefreti körükleyerek milleti birbirine düşman eden değil, sevdirendir.
Oradan hareketle demiştim ki: Kimliğimizi göstermek ya da seçmek için sandığa gitmiyoruz. Kim daha iyi, adil ve yalansız yönetecek, kim ayrımcılık yapmayacak; onu seçmeye gidiyoruz.
Sohbetlerdeki havaya bakılırsa yalnız bana hissetirmemiş bunu.
Muhabbetiniz daim, Dallas'sa sizlerden uzak olsun.