Bahçeli kime ne söylüyor?
Yine bir salı günü Bahçeli, grup konuşmasında Soylu’ya destek vermiş, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 3 haftayı aşan bekleyişi ertesi gün sona ermişti.
Erdoğan, çarşamba günkü grup konuşmasında güçlü ifadelerle Soylu’ya desteğini şöyle açıklamıştı:
“Suç örgütleriyle mücadelede İçişleri Bakanımızın yanında olduk, yanındayız ve yanında olacağız.”
Üstünden bir 4 hafta daha geçti.
Organize suçtan aranan Sedat Peker, bu süre zarfında durmadı. İtiraf ve ifşa tarzı iddialarla Soylu’yu hedef almaya devam etti.
Baskı altındaki Soylu, dayanamayıp geçenlerde patladı, “Evet, dünyanın en kötü adamı benim” sözleriyle bir serzenişte de bulundu. İmdat çığlığı gibiydi ama o da duymazdan gelindi.
İçişleri Bakanı’nın Cumhurbaşkanlığındaki toplantılara çağrılmadığı, Cumhurbaşkanı’yla fotoğraf verdirilmediği, yakın görünmekten kaçınıldığı, araya mesafe konarak mesaj mı verildiği, hatta görevden çekilmesinin mi istendiği spekülasyonları tam ayyuka çıkmıştı ki...
MHP lideri, bir kez daha imdada yetişti.
“Kim demiş Sayın Soylu yalnız, kim demiş sahipsiz” diyerek gür bir sesle çıkıştı.
Soylu’yu “itibar suikastları ve siyasi linç girişimlerine karşı” korumaya aldı.
Şimdi ‘ne yapmak, kime ne demek istemektedir’ diye Bahçeli’nin, bu çıkıştan muradı tartışılıyor.
Görünen şu; Bahçeli, Soylu’yu Peker’e yedirmeme, kurban verdirmeme kararlılığı içinde. Aynı netliği herkesten de bekliyor.
Ama öyle ‘ne kızını verir ne dünürü küstürür’ ikircikliği ve kararsızlığından hoşlanmadığı biliniyor.
Yanılmıyorsam Bahçeli; lafta değil fiilen, davranış diliyle de Soylu’nun yanında durulduğu gösterilsin istiyor.
Üstüne alması gerekenler, anlayacaklarını anlamıştır.
Erdoğan’ın ne sonuç çıkardığı, bugünkü AK Parti grup konuşmasından izlenebilecek muhtemelen.
Önemli olan, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun payına düşen şu çağrıya nasıl cevap vereceği:
“İşte fırsat, işte ortam. Saklayacağı, gizleyeceği, utanacağı ilişkiler ağı bulunmuyorsa çıksın mahkeme karşısına, üzerine atılı suçların hesabını versin. Kılıçdaroğlu kendine güveniyorsa, dokunulmazlığın kaldırılmasına bizzat kendisi ön ayak olmalı. Söz veriyorum, ilk kez CHP’ye destek vereceğiz.”
Meydan okundu. Top artık Kılıçdaroğlu’nda. Çekineceği bir şey yoksa çıkar hesabını verir.
Belki bu sayede SBK’nın kulağını kim çekti ve kafesten nasıl uçuruldu, 40 milyon doları kim sildirdi, 10 milyon avro rüşvet nereye gidecekti, Paramount Otel’e nasıl çöküldü, FETÖ borsası kuruldu mu, Peker’den 10 bin dolar maaş alan siyasi ayak kim, devlette yetki ve görevini kötüye kullanan var mı ve benzeri karanlık işler de aydınlanır, suça bulaşanlardan hesap sorulur, hukuksuzluk kimsenin yanına kalmaz.
Tosuncuk neye güveniyor?
Tosuncuk lakaplı Çiftlik Bankçı Mehmet Aydın, okyanus ötesinden gelip adaletimizim şefkatli kollarına teslim oldu.
Çökme operasyonları ve kara para aklamaktan Avusturya’da tutuklanan Sezgin Baran Korkmaz da gelmek için can atıyor.
‘Tamahkarla sahtekar birbirini çabuk bulur’ sözüyle açıklanmayacak bir durum.
Sorun bakalım, çarpılan tamahkarlar, paralarını çarpanlar kadar güveniyor mu adalet sistemimize?
Yargıya güvenin suçsuzlar arasında niye ve nasıl dibe vurduğunu görmek için, şu araştırmayı yeniden hatırlamak kafi:
KONDA, 2010-19 yıllarında yaklaşık 267 bin kişiyle yüz yüze görüşerek vatandaşların yargıya bakışını araştırmıştı.
10 kişiden 6’sı, yargı sisteminin siyasallaştığını, doğru çalışmadığını düşünüyordu.
10 kişiden yaklaşık 5’i, mahkemeye işi düşerse yargıdan adil bir karar çıkmamasından endişe duyuyordu.
2 kişiden biri, ‘adamına göre adalet’ten şikayetçiydi.
Toplumun yarısı, mahkemelerde çıkar karşılığı iş yapıldığına inanıyordu. Aksi görüştekilerin oranı sadece yüzde 26’ydı.
Yolu mahkemeden geçen her 10 kişiden 3’ünün, hukuk sistemine güveni azalıyordu.
Toplumun yüzde 20’si, kanunlar ve mahkemelerin kendisini korumayacağı fikrindeydi.
10 kişiden 2’si, suç işlememiş olsa dahi kanun karşısında korunmayacağı kanaatine kapılmıştı.
Neredeyse 2 kişiden biri yargıyı, “güçlü olanın sözünün geçtiği yer” diye tarif ediyordu.
Mahkemelerin “adaletin dağıtıldığı yer” olduğunu söyleyenlerin sayısı giderek azalıyordu.
Suçluların niye kanunlara uyan dürüst vatandaşlar kadar adalet sistemimizden korkmadığını açıklamıyor mu?