Binali Yıldırım, “10 gün önce yurt dışındaydım, orada gördüm. Sıkıntılar bizimkinden daha fazla” demişti.

Dünyanın durumunda bir değişiklik var mı diye, yerinde bakmak istedim.

Gerçi Binali Bey’in yurt dışından nereyi kastettiği belli değil. Ülke ya da bölge belirtmiyor.

Fakat iktidar medyası, Avrupa ile ABD’den gelen haberlerin her gün daha da kötüleştiğini bildiriyor.

İktidar sözcüleri de genelde Batı’nın, özelde ise Avrupa ile ABD’nin haline üzülüyor. Onlara bakıp yüzde 70’i devirmiş enflasyondan kaynaklanmayan hayat pahalılığımıza, geçim sıkıntılarımıza şükretmeye çağırıyorlar.

Hatta fiyat artışlarımızı, bizde rastlanmayıp Batı’da patlayan küresel enflasyona veriyor iktidarla medyası.

Bizde endişeye mahal olmadığı için, zengin Batı ülkelerinin derdiyle dertleniyoruz madem...

Binali Bey’in bahsettiği yer, Avrupa’da olsa gerek diye düşündüm.

Ve Ren nehrinde bir tur teknesi paketi alıp düştüm yola.

Fransa-Almanya sınırında, Strazburg’dan başlayan bir parkur. Böylece sınırın iki yakasını birden gözleyip fiyatları denetleyebildim.

Yöneticileri açıklamıştı; AK Parti ekipleri, 2019’dan bu yana tebdil-i kıyafetle halkın arasına karışarak çarşı, pazarda sorunları anlamaya çalışıyordu.

Halkın partisi, kendi ülkesinde kılık değiştirerek halktan biri gibi dolaşıyor da halkın bir gazetecisi, tanınmayacak bir kılıkta Avrupa’yı dolaşmaz mı!

Pahalılık teftişi böyle yapılıyor madem, usule uydum. Tebdil-i kıyafetle indim Ren’e. Almanlarla Fransızların içine turist kılığında karıştım.

Dev ekonomileri nasıl çökmüş, ne kadar batık ve bitikler? Şunu söylersem anlarsınız sanırım...

Benzer nehir teknesi gezintilerine evvelce de çıkmışlığım var.

Salgından hemen önceydi, Türkiye’de bu işin kompetanı Gazella Turizm’den 8 günlük tur almıştım.

Yine aynı acenteden, bu sefer 4 günlük paket aldım. Gezimi yarıya düşürenin ne olduğunu artık size bırakıyorum. Keyfi değil, ondan emin olabilirsiniz.

Hadi bir ipucu daha vereyim. Almanya ve Fransa’da bir aylık asgari ücretin sadece yarısı, bu tura yetiyor.

Oldu olacak, karşılaştırmanıza da yardım edeyim.Türkiye’de bir asgari ücretli, yemeden içmeden 3 aylığını biriktirirse Hans’la George’un yarım aylığıyla denkleştirebiliyor.

Tabii TL ile kazanıp burada avroyla harcayacağınızdan, bir şişe suya ödediğiniz para bile elinizi yakacak. Onu da hesaba katmalısınız.

Bir fincan kahve içeyim deseniz, 3 avrodan başlıyor. 50 liradan fazla eder ki ateş pahası.

Buradan bakınca, Binali Bey haklı çıkıyor.

Ama avroyla kazanıp Türkiye’de TL ile harcayacaksanız, bozdur bozdur bitmez. O zaman da ekonomimizin şahlandığına inanan gurbetçilerimiz yerden göğe haklı.

Demek ki tersinden sağlamasını yaptığınızda, Binali Bey’in gözlemi yine doğru.

Yanlış diyorsanız, matematiğinizi ve mantığınızı gözden geçirin. Daha mı iyi bileceksiniz!

Şunu da not edin...

Güzergahımızın üstündeki turistik kasabalarda Hans’la George, hep tok satıcıydı.

Gördüm ki ayaklarına gelen velinimete eyvallahları yok, tuzları kuru. Eve ekmek götürememekten, sinek avlamaktan korkmuyorlar.

Kafe ve restoran esnafı, sabah dükkanı geç açıp akşam erken kapatıyor. Ekonomileri bozulmuş, hala telaş etmiyorlar.

Ben, aramızdaki misafirperverlik ve medeniyet farkına bağladım, sizi bilmem.

Zaten Hans’la George’a Türkiye, ucuzluk cenneti. Bir aylık asgari ücretleriyle bizim 5 yıldızlı tesislerimizde, en az 10 gün krallar gibi tatil yapabiliyorlar.

TL ile kazanıyorsanız, Türkiye’de de yurt dışında da hayat size pahalı. Elin asgari ücretlisine ise ülkeniz, sudan ucuz.

Bir kez daha Binali Bey’in haklılığını göstermiyor mu?

Karacaoğlan, adını dosdoğru koymuştu.

Nasıl ki “illeri var, bizim ile benzemez”. Enflasyonları da bizim enflasyona hiç benzemiyor.

Bırakalım dertlerine kendileri yansın, bize hava hoş vesselam.