Ağza tat boğaza feryat vaatler
Fransa Cumhurbaşkanı Macron, seçime bir hafta kala miting yapıyor ama hala tatlı vaatlerle oy toplamaktan kaçınıyor.
Diyor ki seçmene:
“Emeklilik yaşını 60’a ya da 62’ye indireceğim, her şey düzelecek diyenlere inanmayın. Bu doğru değil. Daha fazla çalışmak zorunda kalacağımız gerçeğini saklamıyorum.
Ya Hollanda Başbakanı Rutte’ye ne demeli!
Rutte, tatlı yalanlarla avutmak yerine acı gerçeklerle uyarıyor, halkından daha kötüsüne hazırlanmasını istiyor.
Herkese tasarruf, harcamaları kısma çağrısı şöyle:
“Mart ayı enflasyon rakamının 11,9’a yükselmesi endişe verici. Müthiş yüksek bir enflasyonla karşı karşıyayız. Tabii bu birçok kişiyi etkiliyor. İlerleyen zamanda hepimiz biraz daha fakirleşeceğiz. Bu gerçekten olacak. Bu konuda net olmalıyız.”
Bizden öğrenecekleri çok şey var.
TÜİK’in açıkladığı resmi enflasyon, yüzde 60’ı devirdi.
Fakat Hazine ve Maliye Bakanı Nebati’nin ağzından, dün yine bal damlıyordu hamdolsun.
Nebati, müjdesini tekrarladı. Diş sıkıp az sabrederse aziz millet, sene sonunda enflasyonun makul seviyelere düşürüldüğünü görecek.
Demesine göre, faizle doları düşürdükleri gibi olacakmış.
Faizle doları “lan nasıl” dizginledilerse, enflasyonu da sene sonuna kalmadan dizginleyecekler.
Sürekli ertelenen bir müjde bu. Ekonomi sürekli ha şahlandı ha şahlanıyor. Türkiye uçuşa geçti geçecek, eli hep kulağında.
Milattan milada koşuyor memleket. Ne hikmetse milat, durmadan uzaklaşıyor. Tam yakaladık derken hay Allah, yine kaçmasın mı!
Son milat, 2023 seçimleri. İktidar o seçimleri de alırsa bu defa kesin şaha kalkacakmış ekonomi...
Türkiye’yi, parlak bir gelecek bekliyor. Teminatı, iktidar. Yaptıkları, yapacaklarının teminatı.
Bugünümüz nasıl dünden iyiyse, yarınımız da bugünden öyle iyi olacakmış.
Bugünümüz sanki dünden iyi mi ki, yarınımız bugünden iyi olsun!
Umut, fakirin ekmeği. Macron’un, Rutte’nin bilmediği bu. Kalkmış milletlerine, bugünlerinin dünü arattığını fakat yarınlarının da bugünü aratacağını söylüyorlar.
AK Parti siyaset akademisinde hızlandırılmış popülizm kurslarına alınmaları şart.
Bu göz boyayamama kabiliyetsizliği, bu tutamayacağı sözler verememe beceriksizliği ve bu ucuz popülist şov fukaralığıyla siyasete soyunuyorlar. Daha önce nasıl seçim kazandılar, hayret...
Dili damağı kurumuş, acılaşmış, çiriş çanağına dönmüş ağızlara, bir parmak umut balı çalamayacaksanız, hayal bile satamayacaksanız, neyinize siyaset!
Karın doyurmayacak kadar az yemek için ecdadın bir deyimi var. “Ağza tat, boğaza feryat” diye.
Boş umut tacirliğiyle ağızlara tat verirken boğazlarda açlık feryatları koparmaktan korkuyorlarsa, siyasette işleri ne ki!
RUSLAR NİYE AŞKA GELDİ?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı övgüye boğan Kremlin, neyin peşinde?
Herkes, altındaki çapanoğlunu merak ediyor.
Gaza getirip Türkiye’yi neye bulaştıracak, hangi sorumluluğa ortak edecekler?
Birine yaranmak için aşırı öven kimseye, kasideci denir.
Putin’in Sözcüsü Peskov, Erdoğan’a üst üste düzdüğü methiyelerle kasidecilere taş çıkarttı.
İlk kez bulup damarına giriyor da değiller. Fakat Rusların, birden aşka gelmelerinin özel bir sebebi olmalıydı.
Galiba sırrı, Erdoğan’ın Özbekistan’dan dönerken söylediklerinde.
Verdiği mesaj, Ukrayna politikasıyla AB ve NATO ülkelerinin Türkiye’ye bakışlarını değiştirme arzusunu yansıtıyor.
“Barış yanlısı, dengeli politika”yla “ülkemiz, tüm tarafların takdirini topluyor” diyordu.
Ve şuna getiriyordu:
“Tüm Batı’yı kastederek söylüyorum. Artık bizim temennimiz şu, inşallah Türkiye’nin bütün liderlerin gözündeki yeri çok daha farklı olacaktır. Bunu aldığımız geri dönüşlerle de görüyoruz.”
Erdoğan’ın; Batı’dan gelecek takdiri önemsemesi, bakışlarını değiştirmeyi umması, Batı’yla yeniden yakınlaşma iradesini gösteriyor.
Moskova’yı, birden coşup Erdoğan’a tezahürat yapmaya iten şey de bundan korkmaları olsa gerek.
“Dünyada Erdoğan gibi çok az insan var, NATO içinde dengi yok, Türkiye’yi NATO’nun en egemen ülkesi yaptı” tarzındaki övgüler, Rusya’dan geldi.
Oysa Erdoğan, Batı’dan duymak istiyor.
Taraftarlarının Erdoğan’a yakıştırdığı Nobel’i de Rusya vermiyor, Batı veriyor.
Moskova, Erdoğan’ın ilgisinin kendilerinden Batı’ya kaymasını önleme peşinde.
Fakat Batı’dan beklediği takdirin yerini tutar mı, iltifatları Ankara’yı keser mi, sanmam.