Suriye denkleminin içinden çıkmak
Ne derler, “Kapak olsun!” İşte şimdi bunu, Putin’in “Müslüman ülkeler arası ilişkiler”in fırtınalı niteliğine bakıp okuduğu Kur’an ayetleri için söylemek lazım.
Âl-i İmran Suresi, 103:
“Hep birlikte Allah’ın ipine sarılın ve ayrılığa düşmeyin. Allah’ın size olan nimetini anın. Hani siz birbirinize düşmandınız Allah gönüllerinizi birbirine yaklaştırdı da O’nun nimetiyle kardeşler oldunuz. Bir ateş çukurunun kenarında idiniz Allah sizi oradan kurtardı. Doğru yola erişmeniz için Allah size ayetlerini böyle açıklıyor.”
Suriye bir İslam ülkesi. Sorunu İslam ülkeleri olarak çözemedik şimdi Amerika, Rusya dahil yedi düvel orada ve iş “Bir hırsız tuttum baba” haline dönüşmüş durumda. Suud, İran, Yemen, Körfez ülkeleri örtülü bir savaşın içinde. Suud, İsrail’e, tabii ki Amerika’ya İran’dan daha yakın. Mısır’daki darbecilerin garantörü Amerika.
Suriye: 4 milyon mülteci ile işin içindeyiz. Gidecekler mi kalacaklar mı, kalacaklarsa nasıl kalacaklar, gideceklerse nasıl gidecekler?
Sınırlarımızda oluşturulacak bir terör yapılanması ile işin içindeyiz. O yapının arkasında sözüm ona “Dost ve müttefik!” Amerika var. İki hafta içinde Amerika’nın ‘defacto’ denetiminde bulunan bölgeye askeri harekat yapmaya hazırlanıyoruz. Bu harekatla bölgede nasıl bir yapı kurmayı amaçlıyoruz, net değil. Tamamen Türkiye kontrolünde bir yapı mı?, Amerika’nın kontrol ettiği bir bölge mi?, Silahlı gruplar olmasa bile diyelim HDP niteliğinde bir yapının biçimlendirdiği bir bölge mi?
Amerika’nın karşıt hamlelerini geçtik, Cumhurbaşkanı Erdoğan Trump’tan “göz yumma” garantisi alsa bile, bir başka zeminde “Suriye’nin toprak bütünlüğü”nü koruma noktasında üçlü uzlaşmaya imza atmışız. Üçlü uzlaşmanın iki ayağı ise “Rejim”e oynuyor, özellikle Rusya ayağı, “Rejimin önünde-arkasında” İdlib’de kıyım yapıyor. İdlib kıyımı, bizdeki mülteci sayısını ikiye katlama potansiyeli taşıyor ama Rusya gerekçeyi, üstelik Türkiye’yi de mutabakata çekerek “terörle mücadele” şeklinde formüle edince akan sular duruyor. Şunu herkes biliyor ki, Rejim ve Rusya nezdinde, Türkiye’nin başından beri desteklediği “muhalifler” de yok edilecek alan içinde bulunuyor.
Şu anda gelinen noktada Türkiye üç şeyi gerçekleştirerek işin içinden sıyrılabilirse kendini karlı hissedecek gibi gözüküyor:
- Mültecilerin büyük kısmını göndermek.
- Fırat’ın doğusunda bir terör yapılanmasını önlemek.
- Başından beri desteklediği bir kısmı Özgür Suriye Ordusu adı altında “silahlı”, “muhalefet”in yeni sistemde meşruiyeti.
Tabii ki iş bu kadar soyutlanmış değil. Her şey içiçe. O iç içelik içinden Türkiye’nin çıkarlarına ulaşmak, aslanın ağzından ekmeği almak kadar çetin. Ne diyelim, hayırlısı.
4 BAKAN UKDESİ:
Dün Elif Çakır Karar’da AYM’nin yayın yasağıyla ilgili kararı dolayısıyla bütün süreci anlattı. Ne demiş Cemil Çiçek: “Biz bu durumu tabana anlatamayız. Vicdanlar rahat etmez. 4 Bakan Yüce Divan’a gönderilmeli. Yüce Divan’a gitmezlerse bu konu durmadan tartışılır, tartışmalar sürer durur. Giderlerse mahkeme kararını verir ve üzerinde fazla durulmaz, hayat devam eder.” (26 Aralık 2014)
Ahmet Davutoğlu da bakanların Yüce Divan’da aklanmasını istemiş. İktidar medyasına göre Davutoğlu’nun üstünün çizilmesinin sebebi bu tavrı imiş. Çünkü bu işin Yüce Divan’da Tayyip Erdoğan’a kadar uzatılması riski varmış. Çünkü bu 4 bakan Yüce Divan’da bütün bu süreçlerde Erdoğan’ın rolünün olduğunu ileri sürerlermiş. Bir de o dönemde Yüce Divan olarak görev yapacak olan Anayasa Mahkemesi’nde “FETÖ’cüler” etkiliymiş.
Bu sebeple Ak Parti, Meclis Araştırma Komisyonu kararıyla 4 Bakan’ın Yüce Divan’a gönderilmesine mani olmuş.
Peki bu durumda “Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine” durumu mu hasıl olmuş?
Öyle görünmüş ama olmamış tabii.
Çünkü işin içine Ahmet Davutoğlu’nun Başbakanlık’tan ve Ak Parti Genel Başkanlığı’ndan düşürülmesi hadisesi karışmış. O Ahmet Davutoğlu bir gün yeni bir siyasi hareket başlatmış. Dolayısıyla Davutoğlu’nun siyasi hikayesinin yazıldığı bütün ortamlarda iş varıp “4 Bakan ukdesi”ndeki tavrına ve bağlantılı olarak gerçekleştirmek istediği “Kamuda Şeffaflık Paketi”ne dayanmış. İlginç ki AYM, 6 yıl sonra bir karar vermiş o da gelmiş “4 bakan ukdesi”ni gündeme taşımış.
Ne olacak şimdi? Cemil Çiçek’in sözlerini bir kere daha okumakta yarar var. Bir yerde dosya oluşmuşsa onu ilanihaye kapatmak mümkün olmuyor. Siyasette arkeolojik kazı bitmez.
ATİLLA YAYLA’YA-2:
Daha yazmayacağım. Sadece tweetlerinin altına yazılanları dikkatlice okusa, liberal bir aydınlanma yaşayabilir. Liberal Düşünce Topluluğu’nun bir süredir “Hoca”yı nasıl takip ettiğini merak ettiğimi not edeyim yeter.