Masa: Ortak sinerji mi problem konuşmak mı?
Eğer İmamoğlu’na verilen cezada iktidarın bir payı varsa ve elde etmek istediği sonuç İmamoğlu’nu oyun dışı bırakmak ise, bunda başarılı olunsa bile, ortaya çıkan adalet problemi, faullü oyun ve haksızlık görüntüsü, İmamoğlu’nun da içinde yer aldığı muhalefet blokuna sağladığı sinerji bakımından ters tepme sonucunu doğurabilir. Nitekim 6 partiden oluşan muhalefet blokunun Saraçhane’de sergilediği görüntü bu sinerjiyi ortaya koymaktaydı.
Ona bakıp iktidar cenahı “Ne yaptık biz?” gibi bir pişmanlık duygusu yaşayabilirdi.
Ancak bir başka şey oldu ve muhalefet bloku, kendi içinde tartışmaya başladı. Kılıçdaroğlu neden o gün Almanya’daydı da, Akşener rol çalmak için mi Saraçhane’ye koşmuştu da, Kılıçdaroğlu İmamoğlu’nun önünün kesilmesini kendisi için fırsata mı çevirmekteydi de, Akşener’in “Seçilecek aday” söylemi zaten Kılıçdaroğlu’na yönelik rezervin habercisi idi de vs… Kılıçdaroğlu ile İmamoğlu arasında ihtilaf, CHP ile İyi Parti arasında ihtilaf vs…
Tam da, 6’lı Masa’dan “Ortak aday” beklentisinin yoğunlaştığı ve Masa çevresinden “üç vakitte aday açıklanır” haberlerinin yansıdığı günlerde. Masa dünyası “Kırılganlığı” konuşuyor. Bu tam da böyle yapıların (diğer ifadeyle koalisyonların) yönetebilirlik problemine denk düşen bir hadise. İktidar alsın ve halkın önüne sunsun: Daha şimdiden başladılar vs…
Çarşamba akşamı Karar yazarları olarak İmamoğlu ile birlikteydik. Birkaç cümlesini paylaşmak isterim: “Genel başkanla yarıştırılmak beni üzüyor. Benim aileme yönelik yüksek bir sadakat duygum var. Milletim, ülkem, partim benim ailem.” Bunlar Kılıçdaroğlu ile ilgili hukukunun ifadesi. Guruba davet edildi, “Grupta kürsüye çağırılma ihtimaline karşı birkaç cümle söylemek üzere bir konuşma hazırlamıştım” dedi. Kürsüye çağrılmamaya yönelik duygusunu böyle ifade etti.
İmamoğlu’nun asıl vurguları, 6’lı Masa’nın hayati misyonuna ve bu misyonun yönetilmesine yönelikti. 6’lı Masa’yı bir ortaklığa benzetti. “Benim çocukluk çağlarından itibaren aile içinde ortaklık tecrübem var” dedi. Dedesi, babası, amcaları, amca çocukları arasında nasıl bir ortaklık ahengi oluşturduğunu anlattı. Kılıçdaroğlu’nun “hesap uzmanı titizliği” içinde yürüttüğü çabalara işaret etti. Ancak “adalet önemliydi, teraziyi tutarken, müşteriden yana birkaç gram ağır bastırmak önemliydi, diyalog önemliydi, bir ortaklığa en çok ben emek verdim ben kazanayım demek olmazdı, yönetişimi geliştirmek lazımdı, fedakarlık en yakınından beklenirdi ama akşama da en yakınının gönlünü almak önemliydi…”
Bunlar, İmamoğlu penceresinden 6’lı Masa’nın başarı şartlarına yönelik uyarılardı. “Kendisini evet, teknik direktör (o her kim ya da kimler ise) tarafından istendiği, gerekli görüldüğü zaman sahaya sürülecek etkili bir oyuncu” olarak görüyordu. Masa’nın başarı üçlemesini şöyle çiziyordu: “6’lı Masa, Tek aday, Kazanmak” Bu, masa olmadan, tek aday olmadan kazanmanın da mümkün olmadığı demekti aynı zamanda. İmamoğlu’nun hep tekrarladığı söz de şu: “İktidar kazanamaz, kaybederse muhalefet kaybeder.”
6’ıl Masa’nın iç ahengi, Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu’nun da gündemindeydi. Karar tv’deki programda “Tarihi görevimiz var. Bu masa başarılı olmak zorunda, çünkü Türkiye daha iyi bir alternatife sahip değil” diyecekti. Bunlar halka ya da kamuoyuna değil, doğrudan Masa’nın paydaşlarına söylenmiş sözlerdi. Çünkü Masa’nın başarılı olmasının şartı, öncelikle Masa’nın halkta bıraktığı izlenim ile ilgiliydi.
Davutoğlu aşağıda paylaşacağım “Altılı masa dağılmayacak. Dağılmaması için elimizden geleni yapacağız.” diye başlayan sözleriyle genel kuralların altını çizerken, bir anlamda problemli alanlara da işaret etmiş oluyor:
“…Liderlerin en asli görevi stratejik hedefleri unutmadan ve hiçbir taktik manevranın hiçbir kısa dönemli çıkarın stratejik hedefi gölgelemesine izin vermeden nehrin karşı tarafına geçmek.”
“Eğer biriyle yol yürüyorsanız olabilecek problemleri görürsünüz. O problemleri dile getirmek sizi bir yere götürmez. Bardağın dolu tarafını görerek yol yürüyebilirsiniz ortaklarınızla. Boş tarafını görürseniz bir müddet sonra herkes boş tarafını görmeye başlar. Fiili durum yaratmaktan hepimizin kaçınması lazım demiştim. Kılıçdaroğlu şunu hep söyledi. ‘Altı lider karar verecek.’ Ben o ifadeye bakarım. Eğer masa dağılmamışsa Erdoğan’ın görmek istediği gibi şu ana kadar bu tür açıklamalar büyük bir krize yol açmamışsa ve kendi aramızda açık konuşmuşsak bunları da çözeriz. Ben burada çözülmeyecek bir sorun görmüyorum. Şu anda altı liderin iletişimlerinde bir sıkıntı yok. İnşallah bir sonraki toplantıya biz ev sahibi olacağız. Bu konuları açarak konuşur ve yine Erdoğan’ı Bahçeli’yi çatlayacak şekilde güçlü bir açıklamayla yola devam ederiz. Bunu yapmak bizim tarihi görevimiz. Bu mesele ne Kılıçdaroğlu’nun ne Akşener’in ne Davutoğlu’nun ne Babacan’ın ne Karamollaoğlu’nun geleceği ile ilgili değil. Bütün liderlerin aklı selim davranacağına inanıyorum.”
Masa’nın buluşması 26 Aralık’ta. Bakalım liderler açık açık konuşup, toplum önüne “Ortak aday” ile ve “Saraçhane heyecanı” ile çıkabilecek mi? Siyasette sınav bitmez. Meydan okumaları aşabilenler yükselir, aşamayanlar dibe vurur.
İŞÇİSİZ ASGARİ ÜCRET AÇIKLAMASI
Cumhurbaşkanı Erdoğan 2023 asgari ücret rakamını 8 bin 506 lira olarak açıkladı. Toplantıda sadece Çalışma Bakanı ve işveren temsilcisi vardı, işçi temsilcileri katılmadı. Türk İş Başkanı 9 bin lira talebiyle kendini bağlamıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan daha yüksek rakamları dışlarken “Sırtımızda küfe var” gerekçesini kullandı. Türkiye’de tek kişinin çalıştığı aile sayısının yüzde 43 olduğu bildiriliyor. Bu durumda asgari ücretlinin geçinme şartları hala sorun, asgari ücretli çalıştıranların çarkı döndürmesi sorun…
Şimdi asgari ücrete paralel, memur, emekli maaşlarında nasıl bir artış olacağı merak ediliyor. Çünkü gittikçe asgari ücretin ortalama ücret haline gelmesi gibi dramatik biir durum var.
85 YAŞINDA CEZAEVİNDE ÖLÜNCE…
Geçmişte Ergenekon davaları sanığı Kuddusi Okkır kanserden ölmüştü cezaevinde.
Şimdi 28 Şubat davaları sanığı Vural Avar öldü. 85 yaşında. Demans hastası. Yakında kaburgası kırılmış. Ömür boyu hapis cezası verilmiş. Rütbeleri sökülüp er yapılmış. Yargılandığı suçu, onu gerçekten işleyip işlemediğini tartışmıyorum. Ama 85 yaşındaki demans hastası birini cezaevinde, ölünceye kadar tutmanın, onun hastalığını görmemenin, görüp müdahale etmemenin, o haline rağmen hala “cezaevinde kalabilir” raporu verebilmenin, hangi duyguyu tatmin ettiğini anlayamıyorum. Ben, 28 Şubat’ta da “İnsaf” çağrısı yaptım, “İnsanlık” çağrısı yaptım. Bugün de yapıyorum bu çağrıyı. Nasıl bir ülke olduk!