Gönül coğrafyamızda stratejik kaymaları görmek
İslam dünyasında olan bitenleri tam bir “Müslüman yüreği” ile takip eden Taha Kılınç’ın dün Yeni Şafak’ta yayınlanan “Rabıta derken” başlıklı yazısından uzunca bir bölümü sizlerle paylaşmak istiyorum:
“Kısa bir süre önce, tam da Ortadoğu’da gündemin iyice ısındığı bir zamanda, Mekke-i Mükerreme’de geniş katılımlı bir buluşma düzenlendi. İslâm dünyasının hemen her ülkesinden, ayrıca Rusya, Avrupa ve diğer coğrafyalardan Müslüman toplumların resmî temsilcileri, müftüler, diyanet işleri başkanları, fetva konseyi üyeleri ve bunlara denk yetkililer, günlerce süren programlar silsilesi için bir aradaydı. 1000’den fazla kişiyi Kâbe’nin yanı başında toplayan vesile, merkezi Mekke’de bulunan Râbıtatu’l-Âlemi’l-İslâmî’nin davetiydi.
“….Kurumun yüksek istişare kurulu toplantısının ardından yayımlanan sonuç bildirgesinde -benzerine daha önce hiç rastlanmayan bir biçimde- “Türkiye’nin Libya’ya müdahalesi” kınandı. Râbıta’nın kuruluş amacı, çalışma biçimi ve önceki yıllarda yapılan toplantıların gündemleri düşünüldüğünde, “MBS böyle emretti”den başka açıklama mümkün değildi. Ayrı bir oturumda, içinde bol bol “radikallikle mücadele” vaatleri geçen “Mekke Vesîkası” adlı bir belge de yayımlandı. Bunun, MBS’nin bizzat isteği olduğu açıkça belirtildi üstelik.
Yüksek istişare kurulu toplantısının yönetim masasında beş kişi oturuyordu: Fas Âlimler Birliği Başkanı Ahmed Abbâdî, Mısır Vakıflar Bakanı Muhammed Muhtâr Cumua, Râbıta Genel Başkanı Muhammed Îsâ, Suudi Arabistan Müftüsü Şeyh Abdulaziz Âl-i Şeyh, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Fetva Konseyi Başkanı Şeyh Abdullah bin Beyye ve Mısır Müftüsü Şevkî Allâm. Hepsi de, özellikle son yıllarda Ortadoğu’da “Siyasal İslâm’la savaş” konseptinin uygulayıcısı Suudi Arabistan-BAE-Mısır troykasının en güvendiği isimler. (Şeyh Abdullah bin Beyye’nin sadık müridi, Amerikalı tanınmış kanaat önderi Hamza Yusuf, geçtiğimiz aylarda ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun danışmanlığına da atandı. Hamza Yusuf, aynı zamanda BAE Fetva Konseyi’nin üyesi, BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zâyed’in de görüşlerine başvurduğu bir şahsiyet.) Dolayısıyla, böyle bir toplantıdan Türkiye’yi kınama kararının çıkması hiç şaşırtıcı değildi. Şaşırtıcı olan, Râbıta’nın savrulduğu yerdi:
Bir veliaht prensin, samimi niyet ve gayretlerle temellerini attığı bir teşkilât, şimdi bir başka veliaht prens eliyle, İslâm ülkeleri arasında ayrışma, düşmanlık ve dargınlıkların payandasına dönüştürülüyordu. Başlarına oturtulan resmî görevlilerin sopasıyla, Müslüman coğrafyanın dinî temsilcileri de bu politikaya alet ediliyordu. Üstelik Mekke’de ve Kâbe’nin yanı başında. En acınası şey de buydu.”
Aynı günkü gazetede Yasin Aktay’ın yazısı şu başlığı taşıyordu: “Sorunun başı İslam dünyasını temsil makamlarının işgal altında olması.”
“Gönül coğrafyamız”dı bizim İslam dünyası, “Stratejik derinliğimiz”di. Ama henüz potansiyeldi. Üzerinde 100 yıldan bu yana başkalarının da çalıştığı, kinetik enerjiye dönüşmesi için çok çok emek sarf edilmesi, çok çok oyunun bozulması gereken bir potansiyel.
Yola öyle de çıktı Ak Parti kadroları. Emek sarf edildi. Ama şu anda oyunların emekleri etkisiz kıldığı bir noktada bulunuluyor. Mekke’de Kabe’nin yanı başındaki Rabıta toplantısında Türkiye’nin biçildiği zamanlara geldik.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Mescid-i Aksa’nın mahremiyetini koruyamazsak, yarın kem gözlerin Kabe’ye çevrilmesini engelleyemeyiz.” şeklindeki sözleri, ardından gelen “İslam dünyasındaki ülkelerin şu atılan adım ve açıklanan metinle ilgili tavırlarına baktığımız zaman ben halimize acıyorum. Başta Suudi Arabistan, sesin çıkmıyor, sesin. Ne zaman çıkacak?” ifadeleri çığlık olarak son derece önemli, ama bir diğer yönüyle de “İslam dünyası” adına “acınası” bir durumu ortaya koyuyor.
Türkiye, Rusya’nın, Amerika’nın, daha başkalarının cirit attığı böyle bir İslam dünyası gerçekliği içinde Suriye’de, Libya’da askeri harekata girişme ilanında bulunuyor.
“Cengaverlik” duygularımıza denk düşüyor bu. Doğrusu bize yakışıyor da. Ama cengaverlik güç istiyor, zamanın cengaverleri “Silah icad oldu mertlik bozuldu” demişler mevcut hale boyun eğerken… Cengaverliğe gelinceye kadar bin türlü oyun oynanıyor. Ses tonumuz Trump’ın hoşuna gidiyor ama o yatırımını İsrail’e yapıyor, Putin bizi pek mert buluyor ama, yatırımını Esed’den yana yapıyor. Suriye’deki bütün müttefiklerimizi “terör” çuvalına koyup imha etmeye yönelirken…
Dünyada -bu arada İslam dünyasında- olan bitenleri değerlendirmek ve Türkiye için en doğru hamleleri belirlemek adına daha çok beyni devreye sokmak lazım, hamaset dili yerine “sessiz ve derinden” bir emekle geleceği inşa etmek lazım.