Centilmence mücadele mümkün mü?
Ak Parti bünyesinden iki partinin daha doğacağı aşağı yukarı kesinleşmiş gözüküyor.
Davutoğlu ve Gül – Babacan etrafındaki oluşumların parti haline gelmesine ramak kaldı, denilebilir.
Parti kurmak zor iş. Herhangi bir siyasi parti bünyesinden doğuyor olunmasa bile, parti kurmak çetin iş. Bir parti bünyesinden doğuş söz konusu ise, çok daha çetin bir mücadelenin içine girmeyi gerektirir.
O işe soyunanlar, büyük bir mücadeleyi göze almış olmalılar.
Niye öyle?
Çünkü hiçbir yerle iltisakı bulunmayan bir parti girişimi bile, “Yeni”liğini ortaya koymak için eskilerle farkını temellendirmek zorundadır.
Bir parti bünyesinden doğuyor iseniz, toplumun önüne çıkarken, içinden çıktığınız parti ile farklarınızı belirlemiş ve toplumca kabul görecek çerçeveye oturtmuş olmalısınız.
Tabii, bunları seslendirdiğinizde, mukabil cevapları da göğüslemek durumundasınız.
Şu anda söz konusu iki partileşme hareketi ile Ak Parti arasındaki ilişki gerilim dozu yükselerek devam ediyor.
Gerilimin Davutoğlu ekseninde daha çok yoğunlaştığını söylemek mümkün. Davutoğlu illerde toplantılar yapıyor, zaman zaman alan açılması ölçüsünde ekranlara çıkıyor, farklılaşma gerekçelerini halkla paylaşıyor, zülf-i yâre dokunduğu durumlarda da mukabil hücumlara hedef oluyor.
Hoş, zülf-i yâre dokunmadığı durumda bile, sadece farklı bir yol açma hamlesiyle “tehdit algısı” oluşturup, hedef olduğunu söylemek lazım.
Davutoğlu ile ilgili bir şey daha söylemek lazım: O, Ak Parti iktidarlarının etkin ismi. Danışmanlık dönemi, Dışişleri Bakanlığı dönemi ve nihayet Başbakanlık dönemi…. Bütün bu dönemlerde pro-aktif bir isim olduğu ve iktidarın özellikle dış politikasına yön verdiği muhakkak. Bu özelliği ile de iş tutma tarzı ve siyasi çizgisi “tanımlanmış” bir sima. Bu niteliği ile aynı zamanda “farklılaşmış” durumda. Bunu, Davutoğlu’nun çizgisini benimseyenlerin de karşı çıkanların da bir hayli netleşmiş olduğunu ifade sadedinde not ediyorum. Yine bunu, Ak Parti’nin dış politikada yaşadığı bazı sorunların Davutoğlu’na mal edilmesi noktasında dikkate almak gerektiği sadedinde söylüyorum.
Gül – Babacan ekseni şu ana kadar daha sakin bir oluşum görüntüsü çizdi. Sanki mutfak çalışmasına odaklanmış, ama, kısa – öz çıkışlarla orada farklı bir oluşum gerçekleştiği izlenimini de veren, Gül – Babacan kişiliğine uygun “temkin”li bir yürüyüş. Bu sebeple de Ak Parti için “potansiyel tehdit” boyutuyla hedef olma, ama daha sınırlı bir hedef olma durumu var.
Davutoğlu’nun Ak Parti ile ilişkisinin dramatik boyutlar taşıdığı bir gerçek. Başbakansınız, Parti Genel Başkanısınız, girdiğiniz seçimde partinizi yüzde 49.5 oya yükseltmişsiniz, ve bir gün siz, yurt dışında, ülkeniz için temasta bulunurken, içerde parti MKYK’sında yetkiniz sınırlanıyor. Anlıyorsunuz ki bir operasyona maruzsunuz. Anlıyorsunuz ki bu operasyon, Cumhurbaşkanı ve partinin kurucu lideri Erdoğan’ın bilgisi olmadan olmaz. Genel Başkanlıktan, Başbakanlıktan ayrılıyorsunuz. İlginç olan şu ki, bir tür “iç darbe” niteliğindeki bu operasyon, muhafazakâr camiada “İktidarda olmak ve Liderlik hatırına” sineye çekiliyor.
Davutoğlu’nun ses tonunun yüksekliğinde bu yaranın etkisi olduğu muhakkak. Ama sanıyorum, kendi kişilik yapısı da duygu yoğunluğunu etkiliyor.
Bununla birlikte Davutoğlu’nun çıkışının “Misyon – Dava” denen şey ile Ak Parti arasındaki mesafenin ciddi biçimde açıldığı gibi bir değerlendirme ile yakın ilişkisi var. Yayınladığı “Manifesto” bu mesafenin notları niteliğinde. Tv-5’teki uzun mülakatta, Ak Parti’nin kendi ana ekseninden uzaklaştığı tespitinin altını çiziyor mesela.
Şu ana kadar görülen o ki, Davutoğlu hâlâ Tayyip Erdoğan’ı sakınıyor. “İhanet” vs gibi suçlamalardan çok rahatsız ama Erdoğan’ı doğrudan hedef almama gibi bir yaklaşım içinde.
Bu nereye kadar gider, soru.
Davutoğlu, Gül – Babacan çizgisine karşı da bir tür “sakınma” içinde. Kendisine yönelik açık bir “mesafe” gösterildiği iddiaları medyada tedavül etmesine rağmen.
Geçen yazımın başlığı “Kapışma” idi. Bu yazıya “centilmenlik temennisi”ni koydum. Bir boyutu medyaya uzanan bizdeki siyasi mücadelede centilmenlik kolay değil. Bakalım hepsi ayrı ayrı önemli olan bu insanlar, siyaseten karşı karşıya geldiklerinde nasıl bir “erdem” sergileyecekler?
Not: Kapışma başlıklı yazımda Davutoğlu’nun “halen Ak Parti üyesi” yerine “Ak Parti milletvekili” olduğunu yazmışım. Düzeltir özür dilerim.
Şule Yüksel Şenler için: Sembol bir isimdi. Türkiye’de başörtüsü mücadelesi onunla yola çıktı denebilir. Şerefle temsil etti başörtüsünün temsil ettiği kişiliği. Yeni neslin onu okuması çok önemli. Sonsuz rahmet diliyorum.