Neresindeyiz?
“Sorun küresel, mücadele yerel” dedi Sağlık Bakanı.
Aslında mücadelenin de küresel boyutu var. Sorun Amerika’da bitmezse, ya da Çin’de, Avrupa’da… Türkiye’de de bitiremezsiniz. Ülkelerin sınırlarını ilanihaye kapattığı, birbiriyle ilişkileri bitirdiği bir dünya düşünülemez. Ekonominin, eğitim ilişkilerinin küresel çapta iç içe geçtiği bir dünyada içe kapanmak çok kısa süre içinde bile bütün dünyayı sarsacak sonuçlar doğurur. Şu anda yaşanan ise küçük istisnaları ile bu. Onun için evet, yereli, kendi ülkemizi sağlıklı hale getirmek istiyoruz ama, başka ülkelerde de sorunun bitmesi için dua ediyoruz.
Olay Çin’de Aralık ayında başladı. Çin kurulu düzenin de sağladığı imkânla “sıkı” tedbirler aldı ve halen salgını kontrol altına almış gibi gözüküyor.
İtalya modeli ise, geç kalmışlığın ve savrukluğun bedelini her gün yüzlerce insanın ölümü ile ödüyor. Tüm Avrupa tedirgin. Amerika tedirgin. İlginç, Rusya’dan haber yok. Acaba hiç vak’a mı yok, yoksa her şey kapalı yönetim karadeliğinde mi yok oluyor? (Rusya’nın nükleer patlamalar ve sızıntıları gizleme sabıkası biliniyor)
Ortak kanaat şu ki “Türkiye iyi gidiyor.” Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya iyi not. Süreci iyi yönetiyor. Bilim Kurulu güven veriyor.
Ancak yine de sorular yok değil. Evet, “Krizin neresindeyiz?” sorusu halen herkesin zihninde. Başlangıcında mı, ortasında mı, sonunda mı? Sonunda olmadığımız açık. Çünkü enfekte olan insan sayısı artıyor. 1, 2, 6, 18… Acaba test sayımız sınırlı olduğu için mi az sayıda kişinin enfekte olduğu görülüyor yoksa gerçekten enfekte olan mı az?
300 İtalyan doktor açıklama yaptı. “8 günlük gecikmenin bedelini ödüyor İtalya” diyorlar. “Virüs son hızda yayılıyor. 2.4 günde bulaştığı kişi sayısı ikiye katlanıyor. Geometrik hızla büyüyor. 2 – 4- 8 – 16 – 32 gibi.
“Eldeki veriler, hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde gösteriyor ki, tüm Avrupa ülkelerinde virüsün bulaşma hızı aslında aynı; sadece diğer ülkeler İtalya’yı birkaç gün geriden takip ediyorlar.”
Doktorlar, “Geometrik artışla vaka sayısı iki katına çıkınca yoğun bakım ünitesindeki makinelerin sayısını iki katına çıkarmak gibi çabalar da çözüm getirmeyecek ve işe yaramayacaktır” diye uyarıyor.
İtalya’dan gelen sesler çığlığı andırıyor. İtalya’da araştırma görevlisi olarak bulunan Senem Önen, “Siz, diyor, hastanelerden gelen videoları görmüyorsunuz. İnsanların ailelerinden uzak tek başlarına nasıl öldüğünü görmüyorsunuz. Yoğun bakımda yatak yetersizliği var. 300 kişilik yatak kapasitesi olan yerlere 3000 kişi geldiğinde ne yapacaksınız? Doktorlar hasta seçmek zorunda kalıyorlar. Kimi kurtarabiliriz diyerek… İnsanlar nefes darlığından boğularak ölüyorlar.”
İtalyan doktor Daniele Machini ise “Büyük bir trajedi yaşanıyor ülkemizde... diyor. Bu hastalık gripten çok çok daha ağır geçiyor... İnanın çok çok daha farklı... Lütfen ona grip demeyin... Alakası yok... Hastalar en az 7 gün 10 gün evde kalıyor... Kimseye bulaştırmak istemiyorlar... Ateşleri çok yüksek... Ağırlaşınca geliyorlar çünkü artık dayanamıyorlar boğulma hissine...”
İtalya çığlık çığlığa.
Biz krizin neresindeyiz?
Tabii ki panik olmamalı. Bir tv programına katılan Çin Büyükelçisi virüsle nasıl mücadele ettiklerini anlatırken “Panik hiçbir şeye yardım etmiyor, panik her şeyi berbat ediyor” demişti. Not almıştım. Çin olayı ciddiye aldı, soğukkanlı davrandı, bugün sonuç alıyor. İtalyan doktorlar, Güney Kore’yi de örnek gösteriyor virüsle mücadelede. İtalya’yı da “8 günlük gecikme” sebebiyle paniğe kapılıp ne yapacağını bilemiyor olmanın kötü örnekliğiyle…
Bu tür salgınlarda en büyük sınavı sağlık çalışanları yaşar. En başta kendi sağlıkları risk altındadır. Sonra kurtaramadıkları insanların getirdiği psikolojik yükü taşırlar. Buna rağmen onların varlığı böyle günler içindir. Görüldüğü kadarıyla Türkiye’nin sağlık ordusu, bu mücadelede ciddi bir performans sergilemektedir.
Toplumda mücadeleye erken başladığımız, vakayı önemli ölçüde kontrol altına aldığımız izlenimi hakim. Buna rağmen henüz vakanın “tepe” noktasına gelmediği yaklaşımı da hakim. Belli ki daha tedirgin edici hadiselerle karşı karşıya kalacağız.
İlan edilen tedbirleri ciddiye almalı. Temizliği, mesafeyi, toplu mahallerden kaçınmayı, yaşla ilgili uyarıları ciddiye almalı. Özellikle “65 yaş üzerini henüz yaşlılık olarak değerlendirmeyen babalar – dedeler” çocuklarının uyarılarına dikkat etmeli ve virüsten korunmak için daha dikkatli olmalılar.
Bugünün özdeyişi: Titizlik hayat kurtarır.