Kültür sanat sektörünün telif sorunlarını masaya yatıran Telif Hakları Sempozyumu başladı. Sempozyumda 1951 tarihli Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun sektörün güncel sorunlarına hitap etmediğini dile getiren Prof. Dr. Alper Gümüş: “Örneğin senaryo sözleşmesine dayalı olarak film meydana geldikten sonra senaristin hakları eriyor. Maddi ve manevi haklarda bir kayıp yaratıyor. Bu durumda FSEK artık fikri mülkiyet alanına dar gelen bir cekettir, her tarafından patlamaktadır.”
SALİHA SULTAN
Her yıl kültür sanat sektörünün telif sorunlarını masaya yatıran Telif Hakları Sempozyumu başladı. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkıları, Doğuş Üniversitesi (DOU) ve Telif Hakları Derneği iş birliği ile dördüncüsü düzenlenen sempozyum bu yıl sinema endüstrisinin telif sorunlarını ve çözüm önerilerini gündeme taşıyor. Önceki yıllarda edebiyat, müzik sektörlerindeki sorunların tespitini sağlayan bu sempozyumun en önemli tarafı, özellikle dijitalleşme ile birlikte güncellenmesinin aciliyeti gündeme gelen 1951 tarihli 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun (FSEK) eksiklerine dair kapsamlı bir çalışmayı ortaya koyması.
Sempozyumda bu yıl 30’a yakın uzman, Türk sinemasının telifle ilgili sorunlarına eğilen 14 akademik tebliğ sunuyor. Çıktıları daha sonra kitap olarak da ilgilisi ile buluşacak sempozyumun Doğuş Üniversitesi’ndeki ilk iki oturumunu takip ettim. Bu oturumlardaki tebliğlerden anlaşılan o ki, son yıllarda özellikle dizileri üzerinden dünya pazarında kendisine bir yer edinen Türk sineması hala 1951 tarihli telif yasasının hantallığı ile boğuşuyor. 1995 ve 2001 tarihindeki değişikliklerle nefes almaya çalışan sinemacılar, henüz geçmişin tozunu üzerinden atamamışken, özellikle son birkaç yıldır sektörü tehdit eden yapay zekaya karşı ise son derece savunmasız durumda. Buradan hareketle akıllara telif sorunlarını 1960’larda çözmüş Avrupa’nın 40 yıl gerisinde kalan Türk sineması, henüz temel sorunlarını aşamamışken, yeni dünya düzenine nasıl ayak uyduracak sorusu geliyor. Bugün sona erecek sempozyum, işte bu soruların cevabını arıyor.
‘SORUNUN ÇÖZÜMÜ İÇİN BU ALANDA ÇALIŞANLAR BURSLA DESTEKLENMELİ’
Sunumunu Doç. Dr. Nermin Özcan’ın yaptığı sempozyumda, Telif Hakları Derneği Başkanı Cafer Vayni’nin açılış konuşmasında sarf ettiği şu öneri, hayli çetrefilli telif meselesinde sorunların çözümü için ihtiyaç duyulan insan kaynağının önemini vurgulamak açısından değerli: “İlk sempozyumda telif alanında çalışan yüksek lisans öğrencilerine Telif Hakları Genel Müdürlüğü’nün bir burs vermesi gerekir demiştim, bu fikrimde ısrarlıyım. Dünya üzerinde çok fazla ticari ağın geliştiği bir alan kültür endüstrisi. Toplum olarak yaratıcılığa yatkın bir yapımız olduğu için telif alanına duyarlı olmamız gerekiyor.”
Cafer Vayni
‘BORÇLAR HUKUKUNA HAKİM OLMAYAN FİKRİ MÜLKİYETİ KONUŞAMAZ’
DOU Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Alper Gümüş’ün ‘Senaryo Yazma Sözleşmesi ve Senaryoya Dayalı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu Anlamında Eser Üzerinde Hak Sahipliği Sorunları’ başlığı altında senaristlerle yapılan sözleşmelerin çelişkilerini aktardığı tebliği sırasında sarfettiği şu görüşleri de, mevcut yasa ile telif meselesini en baştan sağlam temeller üzerine kuramadığımızı anlatıyor: “Senaryo sözleşmesine dayalı olarak film meydana geldikten sonra senaristin hakları eriyor, eserde başkalaşma, dönüşüm sözkonusu oluyor ve senaryo artık filmin bir parçası hale geliyor. Bu dönüşüm manevi haklarda bir kayıp yaratıyor, mali haklar da etkileniyor. Bu durumda FSEK artık fikri mülkiyet alanına dar gelen bir cekettir, her tarafından patlamaktadır.” Gümüş ayrıca, borçlar hukuku kavramlarına hakim olmadan fikri mülkiyet üzerine konuşulamayacağını vurgulayarak, meselenin çözümünde bu alanda uzman hukukçuların masada olmasının öneminin altını çiziyor.
Alper Gümüş
SAFA ÖNAL VE KEMAL SUNAL’IN YILLAR SÜREN HAK ARAYIŞI
Sempozyumda ‘Anayasa Mahkemesi Kararlarında Sinema: Eser Sahipliği ve Telif Hakkı ile Filmlerin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması Üzerine Bazı Görüşler’ başlıklı bir sunum yapan DOU Hukuk Fakültesi Dr. Öğr. Üyesi Ender Türk de, sinema endüstrisinin telif sorunlarının artık Anayasa Mahkemesi’ne giden bir konu olduğunu belirtti. Türk sinemasının en çok senaryo yazan ismi olarak bilinen Safa Önal’ın hakkını Anayasa Mahkemesi’nde aramak zorunda kaldığını hatırlatan Türk, eserlerinin büyük bölümünü ‘senaristi nihayet eser sahibi olarak gören’ 1995 tarihli kanundan önce yazdığı için çabasının sonuçsuz kaldığını aktardı. Türk’ün verdiği bu örnek, 1946’da bir sinema eserinin sahibinin sadece yapımcı olarak görüldüğünü, 1995 ve 2001’de güncellense de, önceki dönemi kapsamaması nedeni ile büyük bir mağduriyetin devam ettiğini gözler önüne seriyor.
Ender Türk
Merhum sanatçı Kemal Sunal’ın yıllar sonra hakkının teslim edildiği meşhur telif davası da tam bu nedenle uzun süre sanatçının büyük mağduriyet yaşamasına neden olmuştu. Sempozyumda, merhumun ailesi adına eşi Uğur Güven ile yürüttüğü bu davanın ayrıntılarını aktaran avukat Hanife Güven, “Kemal Sunal ülkesine kattığı değerin dışında, dünya çapında bir isim. 81 filmini 1972 ve 1991 yılları arasında çekti ve yasadaki 1995 tarihli gelişmelerin yasalara henüz yansımadığı yıllardı. Kemal Sunal gibi bir ustanın haklarının tespiti konusunda nasıl bu kadar zorlanıldı?” sorusu, oyuncuların telif konusunda yaşadığı mağduriyeti özetliyor.
Hanife Güven
SÖZLEŞMELER ‘YAPIMCI LOBİSİ’NE HİZMET EDİYOR
Sempozyumda ilgiyle dinlediğim sunumlardan biri de, avukat Ceren Kalı’nın ‘Umuma İletim Hakkının Kapsamı, Yürürlükteki Yasa ve Tasarı Bağlamına İlişkin Öneriler’ başlıklı tebliği oldu. Tebliğinde, meslek birliklerinin topladığı teliflerin anahtarı olan ‘Umuma İletim Hakkı’nın detaylarını aktaran Kalı’nın, Alper Gümüş’ün tebliğindeki senarist örneğine değinerek yaptığı şu değerlendirme sinema endüstrisi emekçilerinin mağduriyetinin temeline iniyor: “Sinema dünyasında yapılan sözleşmelerin içeriği genel olarak devir sözleşmesi. Yapımcılar fütursuzca her şeyi devralmak istiyor. Hukuk dünyası bir şeyi devrediyorsanız o artık sizin alanınızdan çıkar diyor. Mesela bu hakları daha önce yapımcıya verdi ise meslek birliğine nasıl verir diye bir tartışma var, bunun temel kaynağı, bizim kanunlarımızın farklı şekilde ele alınması yatıyor bana göre. Avrupa ülkelerinde bir oyuncu hem meslek birliği aracılığı ile telifini, mali haklarını alırken aynı zamanda yapımcısına devredebiliyor. Biz bunu neden burada yapamıyoruz. Çünkü biz yasada hem telif hem devirden bahsediyoruz, sürekli devir sözleşmesi yapıldığı için bu yüzden telif alınamıyor. Bu yasa bizi artık taşımıyor. Elimizdeki son yasa taslağı 2018’de hazırlandı, bu taslaktaki yenilikleri olumlu bir gelişme olarak değerlendirebiliriz ama sorunlar da var, özellikle üçüncü maddesinde, eser sahibi yayın, yeniden iletim ve erişime sunma haklarını yine bütün haklarını yapımcıya devrediyor. Bu taslak metin ülkemizde güçlü bir yapımcı lobisinin varlığını da ortaya çıkarıyor.”
Ceren Kalı